Sahte-Belgesel film türünün tanımını yapmadan önce belgeselin nesnel kuramını okuyabilme alegorisi ve ifade edebilme devinimi gerekir. Belgesel, en temel tanımı ile; ‘’Belge olma niteliği taşıyan ve bunu sinematografik olarak görsel bir sahaya taşıma aksiyonudur. Filmografik veya televizyon programı konseptinde işlenmektedir.’’ Demek ki belgesel aslında nesnel bir ifadenin aktarımıdır. Ancak burada temel soru şu? Gerçek ve hakikati anlatmada belgeselin aynası bize nasıl sunulmaktadır? İletişim ve medya araçlarının globalleşmesi ve gelişimi ile dünya aslında insanlar arası mesafe düşürdü, hız ve teknoloji artık yüksek erişim taahhüdü veriyor. Bu da otomatik olarak olaylar ve süreçler hakkında birçok farklı yorum ve eleştiriyi getirmektedir. Bu çoklu yorum penceresinin açılması olaylar hakkında yanlış enformasyonun doğmasına ortam oluşturmaktadır. Enformasyonun, sağlıklı ve güçlü bir şekilde ortaya konulabilmesi adına, saha profesyonellerinin sağlıklı bir şekilde, araştırma yöntemleri ve mesleki etik değerlerini göz ederek işlemesi gerekmektedir. Bu kirli enformasyon ve yanlış bilgiseli aslında Post-Truth kavramını ortaya çıkarmıştır. Olan veyahut olmakta olan bir olayın sözde referans verilerek yanlış bir şekilde yayılmasının ve bunun gerçek ve doğru damgası ile toplum tarafından kabul edilmesini adıdır Post-Truth. Sosyal hayat içerisinde enformasyonun kirlenmesine temel tenkit kullanımlarından biri olarak Sahte-Belgesel (Mockumentary) kullanılmaktadır.
Sinemada Gerçeklik: Kurmaca ve Belgesel Arasındaki Hat
Sinematografik ürünlerin kendi içerisinde bağımlı bir anatomisi bulunmaktadır. Otoritelerin genel kanısı belgesel türü ve sinemayı, pop-art ve art-house’u, ana akım ve deneysel bakışı birbirinden izole bir şekilde değerlendirmektedir. Bu kavramsal tanımlar veyahut ayrımlar yapılırken filmografik anlatı modelleri, metotları farkı gözle görülür hale getirmektedir. Belgesel, tanımı gereği ‘’documentary’’ belgenin tanımı ve sunumu olarak karşımıza çıkıyor. Bu türün en düz tanımı kurmacalık barındırmamasıdır. Kurmacaların en temel unsuru bireyin fiziki aksiyonlarının, fikirleri ve tanımlı toplumsal normlarını hikayeleştirerek sunar. Kurmaca, izler üzerinde o gerçekleşen bir süreç gibi bir düşünsel sonuç bırakabilir.
Belgesel yapımcıları/yönetemenleri ise gözlem altına aldıkları olay ve olgu akslarını revize edebilirler lakin anlamdan bağımsız bir öykü sunmazlar. Veyahut yaşanmış gerçekliğin üzerine değişim eklemezler. Belgesel yapan kişiler, olay ve olguları genellikle kronolojist bir anlatım ile karşımıza çıkartılar. Belgesel formu gereği manipülasyona başvurmaz. Aslında kısır bir çizgi oluşturduğu düşünülse bile belgeselin kullanım metodları daha opsiyonel ve esnektir.
Güncel Gerçeklik Arayışında Deneme: Sahte Belgesel
Çalışmamızın temel anlatım manifestosunu, post-truth kavramıyla özdeşleştirmemizin altında yatan sebeplerden biri de 1970’li yıllar itibariyle ortaya çıkmış olan sahte-belgesel türünün gerçek dışı ve gerçek tanımlamalarının belirsizleştiği bir dönemde oluşmuştur. Aslında tür olarak hem dünya sineması hem de ülkemiz sinemasında belirgin özellikler taşıması rağmen mockumentary pek fazla bilinmiyor. Hem belgesel filmin hem de kurmaca yapısının ortak kümülatif formu olması ve bu konunun tartışmaya açık tarafları mevcuttur. Bu noktada asıl faaliyetin ve tanımlama çalışmasının sinematografik ve felsefi çevrelerin görsel okur-yazarlığının kalifiye bir şekilde gelişmesine endekslidir. Çünkü sahte-belgesel film türü bilinçli ve tenkite dayalı çıkış noktası ile özgün ve sinema için önem taşımaktadır.
Sahte belgesel üzerine yapılmış çalışmaların temel kaynakları İngiliz, Amerikan ve Yeni Zelanda odaklı çıkmaktadır. Kavramsal tamamlayıcı bir tanım yapmak gerekirse; ‘’Faking: it: Mock-documentary and the Subversion of Factuality’, ‘’Television Mockumentary: Reflexivity, Satire anda Call to Play’’ adlı kitaplar karşımıza çıkar. Ve bu konu hakkında yazdıkları bir çok makale ile Craig Hight ve Jane Roscoe önümüze gelir.
Demoğlu, E.(2014) Düş ile Gerçek Arasında Sahte Belgesel PDF File
İlk Sahte Belgesel Denemeleri
Sahte-belgesel türünün formel düsturunu ve biçemsel kaygılarını temelde okuma yaptık. Peki ya bu türün öncüsü kimdi? İlk denemelerini kimler yapmıştı? Hangi projelerdi bunlar? Gibi soruların cevaplarını bulmak gerekirse bunu kesin bir cevap vermek mümkün değil. Sinematografik olarak çekilmiş olan ilk sahte-belgeselin hangi film olduğu bilinmemekle beraber var olan bazı kaynaklarda ‘’David Holzman’s Diary’ , ‘This is Spinal Tap’ , ‘Zelig’ ve ‘No Lies’ gibi türün en popüler filmleri ilk örnek yapımlar olarak anılmaktadır.
Sürreal yönetmen Luis Bunuel’in 1933 yılında çekmiş olduğu ‘Land Without Bread’ filmi bunlara örnek sahte-belgesel türünün ilk örneklerinden kabul edilebilir. İspanya’lı olan yönetmen kendi coğrafyasından bir hikayeyi ele aldığı lokal ve izole bir hayatın sürülen, ekmekle tanışmamış, patates ve fasulye ile beslendiği yılan Las Hurdes kasabası sakinlerinin yokluk içindeki gündelik hayatlarının bir belgesi gibi görünmektedir. Sahte-belgeselin özelliklerinden olan dış sesi kullanan yönetmen aktüel çekimlerin üzerine bunu eklemektedir. Toplamda 27 dakika süren filmin tamamında dış ses anlatımına devam etmektedir. Film açılış, sahnesinden önce beliren yazıda seyirciyi az sonra göreceklerinin gerçekliğine ‘Bir Luis Bunuel Belgeseli’ ibaresini koyarak hazırlarken ardından gelen diğer yazılar ile mekanı ve konuyu belirleyerek reel gerçekliğe oturtur. Land Without Bread, sinemanın erken dönemlerinde ses ve görüntünün uyumsuzluğu üzerine bir denemedir. Filmin, görüntü ve ses kuşağı ayr ayrı gerçekliğe sahip fakat bir araya geldiklerinde sahte bir bütün oluşturur. (Demoğlu, 2014).
Sahte-belgesel, sinematografik indirgeme yaparsak eğer kurmaca türü ve belgesel türü için önemli bir alandır. Yapısal anlamda distopik dili sinema içerisinde farklı alegorilerin doğmasını sağlar ve bu potansiyele sahiptir. Günümüz dünyasında dijitalleşmenin boyutları var olan belgenin değiştirilmesi ve sunulması noktasında inanılmaz imkanlar tanıyor. Bu gelişen teknoloji değişim itibariyle belgesel ötesi kavramsal bir noktayı işarette bulunuyor. İşte sahte-belgesel kavramı burada devereye giriyor, sahte enformasyonun veyahut herhangi bir sahteliğin ulaşım noktası ucu açık bir konudur. Tabi ki burada kritik noktalardan bir tanesi de izleyici alışkanlıkları.
Sinematografik bir namzet olarak, hakikati, hakikat ötesini, gerçeklik ve gerçek dışı unsurların konumu önemlidir. Bu temel olarak izleyici görüşü ve duruşunu da çizmektedir. Sahte-belgesel, günümüz dünyasının en temel dezenformasyonlarından biri olan post-truth’un tam da paralel düzleminde kullanılabilir bir aygıt olarak yaşam formunu opsiyonel şekilde sürdürecektir. Çağımızın en temel özelliklerinden biri hız, bu hız kimi zaman fayda sağlarken bilgiye erişim noktasında doğruluk payı sunmadan yayılmacı bir pozisyon alabiliyor. Sahteliğin gücü bir illüzyon ile temel oluşturuyor bu şekilde.
Bu düzlemde sahte-belgesel filmin gerçeğe dayandırılmaya çalışıldığı kurmaca özellikli formu aslında farkındalık oluşturabilir. Sahte-belgesel, bireyin veya izleyicinin kendisine yabancılaşmasının felsefi bir doktrini gibidir buna aracılık etmektedir. Seyircisine altmetin olarak her görünen şeye inanmaması gerektiği mottosunu empoze eder. İsminin sahte olmasına rağmen sahte olanı ifşa edişi, gerçeğin gerçek olmayabileceğidir. Bu ihtimal ise seyircinin ekran ve seyrini deneyimlediği noktadan şu fikri ortaya çıkarmaktadır; rasyonel bir tartışma ortamı oluşturarak, gerçekliğin saydamlığını inşa etmek ve sorgulatmak.
Okuduğunuz için teşekkürler.
Yorum Bırakın