Şahmeran: Hem Zehirli Hem Şifalı Kadın

Şahmeran: Hem Zehirli Hem Şifalı Kadın
  • 9
    0
    2
    0
  • Şahmeran; kimilerine göre korkunç bir yaratık, kimilerine göre bereketli bir kadın, kimilerine göreyse tamamen bir mitten ibaret. Hemen her kaynakta farklı versiyonlarla anlatıldığı için doğduğu topraklarda bile hikayesi dilden dile değişiyor. Özellikle son yıllarda kadının toplumda ki konumuyla birlikte tarihte ki ve efsanelerde ki kadın karakterlerin medyaya yansımasıyla da çeşitlilik gösterebiliyor bu hikayeler. Örneğin önümüzde ki günlerde yayınlanacak olan Şahmaran ikinci sezon fragmanıyla birlikte Lilith’i Şahmeran’ın kız kardeşi olarak izleyeceğiz. Peki tarihte ve mitlerde böyle bir gerçeklik var mı? Her yönüyle Şahmeran’ı incelediğimiz bu yazıda bu soruya ve daha fazlasına tek tek cevap bulabilirsiniz! 

    Şahmeran İsmi Nereden Geliyor? 

    Şahmeran Farsça kökenli bir kelime olup Yılanların Şahı anlamına gelmektedir. Şahlık erkekler için kullanılan bir sıfat olmasına rağmen hemen hemen her kaynakta Şahmeran dişi bir varlık olarak karşımıza çıkar. Türk-İran-Irak kültüründe geçtiği için farklı dillerde farklı telaffuzları ve isimleri mevcut; şahmara, şahmeran, zilant, varaşelen, yemlikan gibi.  

    Şahmeran’ın Fiziksel Yapısı Nasıldır? 

    Çoğu kaynakta gövdesi insan belden aşağısı yılan olan bir fizikten söz edilir. Şahmeran bazen renkli bir kuyruğa sahipken bazen bembeyaz iri bir yılandır ve görenlerin vücudunda da pullar çıkmasına sebep olmaktadır. Hakkında ki efsaneleri incelerken de göreceğimiz üzere bazılarında boynuzu varken bazılarında saçlarında yılanlar olduğu söylenir. Ancak en genel tabiriyle yarı yılan yarı insan olan, büyüleyici güzellikte bir kadından bahsediyoruz.

     

    Şahmeran Nerede ve Ne Zaman Yaşamıştır? 

    Şahmeran aslında Mezopotamya coğrafyasına mal olmuş bir karakter bu yüzden de hikâyeye göre yaşam alanı da değişiyor. Ancak en yaygın kanı Anadolu’da yaşamış olduğu, burada da Mersin’in sansasyonel ilçesi Tarsus ve Adana da ki Yılan Kalenin Şahmeran’ın asıl yeri olduğu söylenir. 
    Yaşadığı tarih daha muamma olsa da yazının devamında göreceğimiz üzere Lokman Hekimle aynı dönemde yaşadığını ve ona ilmini öğrettiğinden bahseden hiakye versiyonlarını biliyoruz. Bu da milattan önce 1300lü yıllara tekabül ediyor. Esasen Lokman Hekim’inde yaşı ve yaşadığı dönem kaynaklarda değişiklik göstermektedir ancak Musa döneminde yaşamış olmasıyla ortalama bir tahmin yürütülebiliyor. Tarihin yeterince karmaşık ve tam anlamıyla çözülmemiş olması yetmiyormuş gibi işin içine efsaneler, mitler de girince içinden çıkılmaz bir girdaba dönüşüyor. Ama korkmayın; bu yazıda tek tek gideceğiz. 

    Şahmeran Genel Hatlarıyla Kimdir, Hakkında Neler Biliyoruz? 

    Anadolu’nun sır bekçisi, hemen her hikâyede mağarasında yılanlarıyla mutlu bir ömür sürerken hep bir erkek tarafından rahatsız edilip hayatı değişen ak yılan... Gömülere bekçilik eder, bakışlarıyla öldürür, ihanete uğradıktan sonra bile sevdiklerini anaç bir sevgiyle kucaklar yılanların kraliçesi şahmeran... Kimseyi okurken sıkmamak ve liste şeklinde okuma yapmayı seven dostları da kırmamak adına madde madde Şahmeran’ın özelliklerinden bahsedelim. 

    • Türk edebiyatında halk anlatılarında karşımıza çıktığı gibi roman karakteri olarak da karşımıza çıkar. Yani efsane, hikâye ve masal formatlarında karşımıza çıkarak aslında edebiyat ve sanat alanında da çeşitlilik sağlar. 

     

    • Bazı varyantlarda Şahmeran’ın erkek olduğu ve Tarsus padişahının kızına âşık olduğu belirtilir. Bazılarında ise çift cinsiyetli olduğu yani üst bedeninin erkek alt bedeninin ise kadın olduğundan söz edilir. Ancak bu noktada yine yaygın olarak tanınan hali gibi, doğurabilen, şifalı olarak adı geçer.

     

    • Anlatıların birine göre Lokman hekim Şahmeran’ı yaralı bir şekilde bulup tedavi ediyor. Sonrasında ise Şahmeran ona olan hayat borcunu bilgeliğini ve şifasını Lokman Hekim ile paylaşarak onu şu an olduğu kişiye dönüştürüyor. Yani bu anlatıda ölümler ihanetler yok ancak Lokman hekim ile Cemşab bambaşka kişiler, hatta ortada Cemşab’ın olduğu bile meçhul.

     

     

    • Üstte bahsettiğimiz versiyon hariç tüm hikayeler Şahmeran’ın ölümüyle sonuçlanıyor ve bu ölüm de bir hamamda gerçekleşiyor. Bahsi geçen hamamın ise Tarsus’ta ki Eski Hamam ya da bilinen adıyla Tarihi Şahmeran Hamamıdır.

     

     

    • Rivayetlere göre Şahmeran’ı gören kişi hamama girdiğinde sırtı aynen bir yılanda olduğu gibi pul pul olur. Nitekim yazının devamında göreceğimiz üzere Cemşab’ın yakalanması da bu şekilde gerçekleşmektedir.

     

    • Şahmeran’ın çocukları olduğunu bu yılan çocukların da hala onu beklediğini biliyoruz. Bazı kaynaklarda bir kızı olduğundan ve öldüğü zaman ruhunun kızına geçtiğinden söz edilir. Bu şekilde Şahmeran’ın aslında farklı bedenlerde yeniden dünyaya geldiğini söyleyebiliriz.

     

    • İnanışa göre Şahmeran’ın çocukları olan maranlar yani yılanlar onun öldüğünü hala bilmemektedir. Çünkü Şahmeran mağarasını terk ederken onlara önce hamama gideceğini daha sonra da düğüne gideceğini söylemiştir. Onun sözüne inanan yılanlarda yer üstünden davul sesleri geldiği müddetçe düğünün devam ettiğini bilirler. Ne zaman ki düğün sesleri kesilecek yani kıyamet kopacak o vakit yılanlar da yer üstüne çıkarak Şahmeran’ın öcünü alacaklardır. Yani rivayete göre öyle olacaktır.

     

    • Kirk’ün de dediği gibi, bir mit her zaman değişir, ama hikâyesel ana yapı aynı kalmaktadır. Şahmeranda’da durum farklı değil esasen.

     

     

    • Şahmeran ilk bakışta yılanı, kötüyü, çirkini temsil ediyor gibi algılansa da yaygın kanı olarak bereketi, doğurganlığı, şifayı temsil eder. Global olarak tıbbın simgesi olan yılanın da buradan geldiği düşünülmektedir; yılanın bilgeliğinden ve şifasından.

     

    • *Günümüzde ön Asya uluslarının renklerini alan ve masal, efsane, inanç, resim altı sanatı, kilim ve halı dokumalarında, değişik el işlemelerinde yer almaktadır. Anadolu’da uğur, üreme amaçlı olarak genç kızların çeyizine işleme olarak konmaktadır. Halk resimlerinde yaygın olarak cam altı, taşbaskısı, boyama, işleme ve örme teknikleriyle görülen Şahmeran motiflerinin; kötülükten, yangın ve afetlerden koruyacağına, bereket, uğur ve bolluk getireceğine, dolayısıyla gücü temsil ettiğine inanılmaktadır (Şentürk, 1997: 40-1). *

    Şahmeran’ın En Çok Bilinen Hikayeleri 

    *1 İranlı Nasîrüddin Tûsî'nin gizli ilimlerden bahseden yıldıznâme türündeki otuz üç beyitlik aynı adlı mesnevîsi olan, Tevrat kaynaklı olan ve sonradan İslami bir şekle sokulan câmasbnâmede Danyal peygamberin oğlu Camasb’ın,  
    Şahmeran’ın yanında geçirdiği zaman anlatılır. Câmasbnâme’nin ana konusu şöyledir: Danyal peygamber, evrenin bütün sırlarını bilen, her derde  
    çare bulan hikmet sahibi biridir. Ölümüne yakın, doğacak çocuğuna büyüdükten sonra vermesi için hikmet dolu kitabını hanımına teslim eder.  Danyal’ın doğan oğluna Camasb adı verilir. Okula gönderilir fakat başarı gösteremez. Geçimini odunculukla sağlar. Yağmurlu bir günde arkadaşlarıyla sığındıkları mağarada bal bulurlar. Arkadaşları bal bittikten sonra  
    ihanet ederek onu kuyuda bırakırlar. Camasb, kuyuda açtığı bir delikten, yerin altından sızan ışığa doğru gider ve oradan Şahmeran’ın ülkesine çıkar. Şahmeran’a başından geçenleri anlatır. Şahmeran da Bulukiya’nın  
    hikâyesini anlatır. Aradan uzun zaman geçer ve Şahmeran Camasb’ı, başından geçenleri anlatmaması kaydıyla geri bırakır. O sırada ülkenin hükümdarı Keyhüsrev, Şahmeran’ın etinden başka tedavisi olmayan bir hastalığa yakalanmıştır. Camasb, baskı üzerine Şahmeran’ın yerini söylemek zorunda kalır ve Şahmeran büyü ile yakalanarak öldürülür. Hükümdar,  
    Şahmeran’ın etinin suyundan içer, iyileşir. Camasb, Şahmeran’dan öğrendiği ve babasının kendisine bıraktığı kitaptan edindiği bilgilerle bütün  dünyanın sırlarına vakıf bir bilge olur. *

    *2 Gibb, İran kaynaklı câmasbnâmelerin, Bin Bir Gece Masalları’ndaki  “Yılanlar Kraliçesi” hikâyesinin çevirisi olduğunu; Mélikoff ise Taberi tarihinden alındığını ileri sürer. Bin Bir Gece Masallarındaki Yemliha’nın Türkçe adı Şahmeran’dır, Cemşab’ın yani Cihan Şah’ın adı ise Hasip’tir. Dünyanın farklı kültürlerinde yılanın eril simge olarak çizim ve anlatımları söz konusu iken, Şahmeran, eril adına karşın dişi veya çift cinsiyetli bir figürdür. Kimi varyantlarda üst tarafı erkek, alt tarafı kadın olarak anlatılır. Ancak resimlerde genellikle kadın olarak betimlenir (Cıblak, 2007: 193). Bu durum, yılanın, eril ve dişil özellikleri eşzamanlı olarak kendinde bulundurmasının bir yansıması olmasının yanı sıra, aslında erkek bir figür olan yılanın dişileştirildiğinin de anlatımıdır. Hikâyenin Türkçe varyantlarında görülen başka bir farklılık da Şahmeran’ın karşısına çıkan iki erkek kahramanla ilişkisinin odağında aşk, sadakat ve ihanetin yer almasıdır. Şahmeran, yerinin insanlar tarafından bilinerek, kendisinin yok edileceği tehlikesine karşın, sevdiği ve güvendiği Belkiya ve Hasib’in ülkelerine geri dönmesine izin verir. Masalın Arapça varyantında, Yemliha, ikinci kez Hasip tarafından ihanete uğradığını gördüğünde, ülkesine geri dönmeye teşebbüs etmez, parçalara ayrılarak hükümdarın hastalığına şifa olmaya karşı çıkmaz, aksine Hasib’e, etinin hangi aşamasındaki suyu içmesi gerektiğini söyler. Türkçe varyantta göze çarpan başka önemli bir değişiklikde, Hasib’in durumudur. Hasib’in halk hamamına götürüldüğünde kararan karın bölgesi, gümüşsü pullarla  
    kaplanmış olarak anlatılır. Böylelikle sırdaşı Şahmeran’la ilişkisi oldukça  
    sembolik bir yolla ifade edilmiş olur (Çalışkan, 1998: 97-8). *

     

     

    *3 Şahmeran hikâyesinin Battalnâme ve Saltuknâme’yi de etkilediği öne sürülmüştür. Nitekim Saltuknâme’de Sarı Saltuk’un kuyuya atıldıktan sonra yılanlar ülkesinde kadın başlı yılan gövdeli olan Şahmeran’la tanıştığından bahsedilmektedir.*

    *4 Mersin iline bağlı Tarsus’ta binlerce yıl önce yerin te yedi kat altında yaşayan yılanlar varmış. Meran ismi verilen bu yılanlar şefkat dolu ve barış içinde yaşarlarmış. Meranların kraliçesine ise şahmeran denilirmiş. Dillere destan güzelliğe sahip genç bir kadın olan şahmeranı gören ilk insan Cemşab isimli bir gençmiş. Cemşab geçimini sağlamak, ailesine bakabilmek için odun satan genç bir adammış. Olur ya günlerden bir gün Cemşab ve arkadaşları bal dolu bir mağaraya rastlamışlar. Balı çıkartması için Cemşab’ı aşağı indiren arkadaşları kendi paylarına daha fazla bal düşsün diye onu aşağıda bırakıp kaçmışlar. Ne yapacağını şaşıran Cemşab mağarada bir delik görüvermiş ve buradan bir ışığın geldiğini fark etmiş. Cebindeki bıçak yardımıyla deliği büyütünce daha önce hiç görmediği kadar güzel bir bahçe görmüş. Bahçe eşi benzeri olmayan çiçeklerle bezeliymiş ve çokça da yılan varmış. Uzun yıllar burada yaşayan genç adam sonunda şahmeranın güvenini sağlamış. 
    Birlikte yıllar geçirdikten sonra Cemşab, şahmerana ailesini çok özlediğini söylemiş ve gitmek için yalvarmış. Şahmeransa onu yalnızca yerini kimseye söylemeyeceğine dair söz vermesi halinde gitmesine izin vereceğini söylemiş. Bu anlaşmayı kabul eden Cemşab, uzun yıllar boyunca verdiği sözü tutmuş ve şahmeranın yerini kimseyle paylaşmamış. Günler günleri yıllar yılları kovalamışken zamanın padişahı hastalanmış. Padişah veziri ise bu hastalığın şifasının şahmeranın etini yemek olduğunu söylemiş ve her yere haber salmışlar. Verdiği sözden dönmek istemeyen Cemşab kuyunun yerini söylenmesi için zorlanmış ve mecbur kalıp kuyunun yerini göstermiş. Dışarı çıkarılan şahmeran, Cemşab’ın üzgün olduğunu görmüş ve ona kendisini toprak çanakta kaynatıp suyunu vezire içirmesini, etini de padişaha yedirmesini söylemiş. Şahmeranın suyunu içen vezir ölmüş, padişah ise iyileşip Cemşab’ı da veziri olarak tayin etmiş. *

     

     

    *5  Bir diğer söylentiye göre ise Cemşab tıp bilimi ile ilgili oldukça bilgiye sahip Lokman Hekim’dir. Bu efsaneye göre de bir adam tesadüfen bir mağaraya girmiş ve yılanlar onu şahmerana götürmüşler. Şahmeran ona artık yerini bildiğini ve yeniden yeryüzüne çıkamayacağını söylemiş. Zamanla şahmeranın güvenini kazanan adam yeniden ailesinin yanına dönebilir ancak oradan ayrıldığında şahmeranı gördüğü için sırtı tıpkı bir yılan gibi pul pul olmuştur. Şahmeran bu adama vücudunu asla kimseye göstermemesini öğütlemiş. Ailesinin yanına dönen adam mutlu bir yaşam sürmeye başlamışken padişahın kızı hastalanmış. Onunla evlenip padişah olmayı arzulayan vezir, ülkedeki büyücüleri toplamış ve hastalığa çare bulmalarını emretmiş. Büyücülerden birisi şahmeranın vücudundan bazı parçaları kaynatılıp içilmesi ile kızın iyileşebileceğini söylemiş. Bunu duyan vezir derhal daha önceden şahmeranı gören kişinin bulunması için hamamları aratmayı başlamış. Nihayet şahmeranı gören adamı bulmuş, onu şahmeranı öldürmek üzere mağaraya göndermişler ve şahmerana olan biteni anlatmış. Şahmeran yılanların insanlardan intikam almaması için ölümünün gizli kalmasını tembihlemiş. Kuyruğunu kaynatıp vezire içirmesini ve bunun onu öldüreceğini söylemiş. Kızın iyileşmesi içinse gövdesinin kaynatılıp içirilmesi gerekiyormuş. Bu efsane yıllar boyunca kötü niyetle yapılan iyiliğin yine kötülük getireceği konusunda ders olarak nesilden nesle aktarılmış. *

    Şahmeran’ın Hikayesi Hangi Temellere Dayanıyor? 

    *Hititler zamanında anlatılmakta olan İlluyanka efsanesinde yılana benzeyen bir yaratık olan İlluyanka'nın fırtına tanrısı Teşupile olan savaşı anlatılmaktadır. Şahmeran Efsanesi'ne kaynak olabilecek bir diğer mitolojik yaratık da Yunan mitolojisinde ki Perseus tarafından başı kesilen Medusadır.  *

    İlluyanka

    *İlluyanka, Hitit mitolojisinde yılansı bir ejderha ve bu ejderhanın fırtına tanrısı Teşup ile olan mücadelesini konu alan efsanedir.  İki farklı versiyonu olan efsane Hititlerin Purulliyaş şenliğinde yapılan dinî ritüeller sırasında söylenmekte olan külttür. Hitit çivi yazısı ile yazılan efsanenin yazıya aktarıldığı tabletler günümüzde Çorum'daki Boğazkale'de yapılan kazılar sırasında keşfedilmiştir. *

     

     

    Eski Versiyon

    *Eski versiyonda ejderha İlluyanka, fırtına tanrısı Teşup'u yenilgiye uğratmaktadır. Yenilen Teşup tanrılar meclisine başvurur ve yardım etmeyi kabul eden tanrıça İnara ejderhaya karşı bir tuzak hazırlar. Birçok kabı şarapla ve çeşitli içkilerle doldurur ve kendisine yardımcı olması için Hupasiyas adında birini çağırır. Hupasiyas, tanrıçanın kendisiyle uyumayı (yatmayı) kabul etmesi koşuluyla yardımcı olmayı kabul eder. İnara, Hupasiyas'ın kendisiyle uyumasına izin verir ve daha sonra onu İlluyanka'nın kovuğunun yanında bir yere saklar; kendisi ise süslenip güzelleşir ve ejderhayı çocuklarıyla birlikte dışarı çıkmaya ikna eder. Ejderha ve çocukları tüm kapları sonuna dek içip boşaltırlar [şiştiklerinden ya da sarhoşluklarından] ve kovuklarına geri dönemeyecek duruma gelirler. Bunun üzerine Hupasiyas saklandığı yerden çıkarak ejderhayı bir ip ile bağlar ve fırtına tanrısı Teşup öteki tanrılarla birlikte gelerek İlluyanka'yı öldürür.
    İlluyanka'nın ölümünden sonra tanrıça İnara, Tarukka'da[not 1] bir kayanın üzerinde bir ev yapar ve Hupasiyas'ı içine yerleştirir. Kendisi evde değilken pencereden dışarı bakmaması konusunda onu uyarır ve bakarsa karısını ve çocuklarını göreceğini söyler. Tanrıçanın evden ayrılışının yirminci günününde Hupasiyas pencereden dışarıya bakar ve karısıyla çocuklarını görür. Hupasiyas, İnara eve döndüğünde ondan karısına ve çocuklarına geri dönmesine izin vermesini diler. Tanrıça da buyruğuna uymadığı için Hupasiyas'ı öldürür.
    Efsanenin bu versiyonunun bundan sonraki bölümünü okumak yazıldığı tabletin hasarlı olmasından dolayı mümkün değildir. Okunabilir durumda olan çok az kısımda ise kralın Purilliyaş şenliğinin odak konumunda olduğuna değinilmektedir.*

     

     

    Yeni Versiyon

    *Efsanenin daha sonraki bir tarihten kalma versiyonu önceki versiyonunda bulunmayan bazı özellikler gösterir. Bu versiyonda ejderha, fırtına tanrısını yenince onun yüreğini ve gözlerini alıp götürür. Bu, Mısır mitolojisindeki Horus'un gözlerinden birini yitirmesine yol açan Horus ile Set arasındaki kavgayı anlatan efsanenin Hititlerdeki izdüşümüdür. Fırtına tanrısı Teşup, ejderhadan öcünü alabilmek için yoksul bir adamın kızını eş olarak alır ve ondan bir oğlu olur. Oğlu da büyüyünce ejderha İlluyanka'nın kızı ile evlenir. Fırtına tanrısı oğluna, karısının evine gittiği zaman daha önce İlluyanka'nın kendisinden aldığı yüreğini ve gözlerini istemesini söyler. Oğlu, Teşup'un dediğini yapar. Babasının yüreği ve gözleri kendisine verilir, o da bunları babasına geri verir. Fırtına tanrısı yitirdiği organlarına yeniden kavuşunca silahlanır ve İlluyanka ile savaşmaya gider. Tam ejderhayı öldürecekken oğlu "beni de onunla birlikte öldür, beni esirgeme" diye bağırır. Bunun üzerine Teşup, İlluyanka'yı ve ardından kendi oğlunu öldürür ve böylece ejderhadan öcünü almış olur.
    Ejderhanın öldürüldüğünün anlatıldığı kısımdan itibaren tablette uzunca bir kopukluk vardır ve metin yeniden başladığında, sonucunda tanrıların rütbelerinin ve mertebelerinin saptanacağı bir rekabetin ya da yarışın bulunduğu bir ritüelden söz edilir.[4] Babil Yeni Yıl Şenliği ritüelinin nasıl yürütüleceğini açıklayan parçada Marduk'un oğlu Nabu'nun, tanrı Zu'yu yendiği bir koşu yarışına değinilir.[4] Bu da ölen tanrının dirilişiyle bağlantılı bir olaydır. Bu durumda İlluyanka efsanesinin her iki versiyonunun da Babillilerin Yeni Yıl Şenliği'nde okudukları ejderha Tiamat'ın öldürülmesi efsanesinin Hititlerin Purilliyaş şenliği ritüelini etkilediğini göstermektedir. *

    Medusa, Klasik Mitolojide

     

     

    *Kainatın, Tanrılar tarafından bölüşüldüğü çağlarda, Medusa adında güzelliğiyle herkesi kıskandıran, aynı zamanda bütün tanrıları kendisine aşık eden bir kız yaşarmış. Medusa o kadar güzel bir kızmış ki yeryüzünde güzelliğiyle ona rakip olabilecek başka bir kadın bulmak mümkün değilmiş. Bu yüzden derlermiş ki; yeryüzünde bütün kadınlar bu güzelliği yüzünden Medusa'yı kıskanırmış. İşte bu güzel Medusa kendisini Tanrılara adamış ve iki kız kardeşi ile birlikte baş Tanrı Zeus'un en sevdiği kızı zekâ Tanrıçası Athena'ya ait bir tapınakta yaşarmış. Phorkus ve Keto'nun kızları olan bu üç kız kardeşten Medusa'nın haricinde diğer ikisi ölümsüzmüş. Kendi tapınağında yaşayan bu güzel kızı gören Athena da kızın güzelliğinden etkilenmiş ama kendisini daha güzel ve çok daha zeki bulduğu için de pek fazla önemsememiş. Athena, Baştanrı Zeus'un kardeşi olan denizlerin efendisi büyük Poseidon ile birlikteymiş. Güçlü ve ölümsüz, büyük Tanrı Poseidon da karısı Athena'nın tapınağında yaşayan bu güzeller güzeli kızın farkındaymış ama Tanrılar katında bir ölümlüye âşık olduğu için küçümsenmekten korktuğu için de gizliyormuş ona olan ilgisini. Bir gün Athena her şeyi bilen baş Tanrı Zeus'un izniyle öğrenmiş Poseidon'un, Medusa'ya karşı ilgisini. Poseidon bunu şiddetle reddetmiş ve Tanrıça Athena'ya da yeryüzü ve gökyüzünde ondan daha güzel ve alımlı hiçbir canlının olmadığı üzerine yeminler etmiş. Athena da Poseidon'un bu söylediklerine inanarak olayı çok fazla büyütmemiş.Poseidon Athena'ya öyle demiş demesine ancak yine de bir türlü çıkaramıyormuş aklından dünyalar güzeli Medusa'yı.   

    Medusa tutkusu yüzünden Poseidon aklını kaçıracak gibi oluyormuş. Sonunda denizlerin büyük tanrısı bu tutkusuna yenik düşmüş ve bir gün gizlice girdiği sevgilisi Athena'nın tapınağında, güzeller güzeli Medusa'ya tecavüz etmiş. Dünyalar güzeli Medusa harap bir halde tapınakta kalmaya devam ediyormuş ama bu olayı Athena'nın duyması da fazla zaman almamış. Athena, güçlü Poseidon'un bu yaptığı karşısında kendisini aşağılanmış hissetmiş. Bu hissi önce derin bir kıskançlığa, sonra da büyük bir sinire dönüşmüş. Öyle hiddetlenmiş,öyle hiddetlenmiş ki Medusa'yı çok acı bir şekilde cezalandırmaya karar vermiş ve kendi kendine demiş ki "Öyle birden öldürmeyeceğim onu ve kardeşlerini, onlara da önce büyük acılar çektirmeliyim.Tıpkı benim çektiğim gibi." Ve bu sinirle Medusa ve kız kardeşlerini birer ifrite çevirivermiş. Dünyalar güzeli Medusa ve kız kardeşlerinin artık yüzleri o kadar çirkinmiş ki kimse bakmaya tahammül bile edemiyormuş. Medusa'nın gören herkesi bir mecnuna çeviren, en ufak bir yelde bile bütün telleri havalanan o güzelim saçlarının her bir teli bir yılana dönüşmüş. Bununla da yatışmayan Athena'nın siniri Medusa'ya yine de bakmaya çalışan herkesi o bakışların taşa çevirmesini sağlamış ve o da bunun üzerine dünyanın en kuzeyindeki Hyperborea'ya sürülmüş.

    Gel zaman git zaman Athena bu cezayla da yetinmemiş ve Medusa'yı öldürmek için Argos Kralı Akrisios'un kızı Danae'nin, Zeus'tan olma oğlu Perseus'la yani üvey kardeşiyle işbirliği yaparak Medusa'nın kafasını kesmeye karar vermiş.Perseus üvey kız kardeşinin bu isteğini hemen yerine getirerek ışıltılar saçıp insanların gözlerini kamaştıran keskin kılıcını savurduğu gibi zavallı Medusa'nın yılan saçlı kafasını bedeninden ayırıvermiş. 

     


    Ancak Athena'nın bilmediği bir şey varmış. Güzel Medusa, Poseidon'un kendisine zorla sahip olduğu gece denizlerin kudretli Tanrısından hamile kalmış. Perseus'un gözleri kamaştıran kılıcı Medusa'nın kafasını bedeninden ayırdığı anda Poseidon'un Medusa'nın rahmine bıraktığı çocukları Pegasus ve Chrsyar, Medusa'nın cansız bedeninden dışarı çıkıvermişler. Athena, denizler tanrısı Poseidon'dan olma bu iki kardeşi kendisine köle yapmaya karar vermiş. Kardeşlerden Chrsyar'ın iyi bir savaşçı olacağını düşünen Athena onu kendisine, kanatlı beyaz bir at olarak doğan Pegasus'u da Korinthos şehrinin kralı Glaukos'un oğlu Bellerophone'e vermiş. Pegasus'u ona vermesinin nedeni de Bellerophone'nin ağzından ateşler saçan, aslan başlı, keçi gövdeli ve yılan kuyruklu Khmimaira adında bir canavarla savaşmaya gidecek olmasıymış. Athena, uzun zamandır bu canavarla savaşmak için yardım isteyen Bellerophone'a Pegasus'u vererek yardım çağrılarına da kayıtsız kalmadığını göstermiş böylece. Athena "Pegasus, Bellerophone için bu savaşta oldukça işe yarar, ne de olsa denizler Tanrısı güçlü Poseidon'un oğlu" diye düşünmüş. Bellerophone, Pegasus'u iyi bir savaşçı olarak eğitmiş ve çok güzel bir dostluk kurulmuş aralarında. Zamanı gelince de Bellerophone kanatlı atı Pegasus'a binerek Khimaira ile savaşmaya gitmiş. Pegasus canavarın ağzından fışkırttığı alevlerin kendilerine ulaşamayacağı bir yüksekliğe çıkmış. Bellerophone da canavara havadan oklarıyla saldırmış. Kurşun ve demir karışımı oklarının birbiri ardına fırlatmış korkunç canavara. Canavar yaralanıyormuş ama bu yaraları hiç de ölümcül değilmiş. En sonunda elinde tuttuğu, Tanrıların onu kutsadığı mızrağını kaldırmış ve canavar Khimaira'nın en zayıf yerine, yani tam çenesine saplamış. 

     


    Canavar Khimaira'nın ağzından fışkırttığı alevler mızrağın kurşun ucunu hemen eritmiş. Eritince de kurşun canavarın boğazından içine doğru akmış ve canavar oracıkta ölüvermiş. Bellerophone canavarın cansız bedenine gururla bakmış. Yakın dostu büyük ve güçlü Tanrı Poseidon'un oğlu Pegasus'la birlikteyken yenemeyeceği hiçbir düşman olamayacağını düşünmüş. Bellerophone bu büyük zaferinin sarhoşluğu içinde kendinden geçmiş ve artık kendisini de bir Tanrı olarak görmeye başlamış. Yerinin de Tanrıların yaşadığı Olympos Dağı'nın zirvesi olduğunu düşünerek oraya doğru yola çıkmış. O sırada Olympos'taki tahtında olup biteni izleyen Tanrıların Tanrısı Zeus, Olympos'a doğru kanatlı atıyla gelen Bellerophone'u görünce çok sinirlenmiş. Hemen bir atsineğini göndererek Pegasus'u ısırmasını emretmiş. At sineği Baştanrıdan aldığı emirle birlikte hızla Bellerophone ve Pegasus'un yanına gitmiş ve Pegasus'u ısırmış. At sineğinin ısırmasıyla canı çok yanan Pegasus gökyüzünün engin mavilerinin ortasında çırpınınca sırtındaki Bellerophone'u da atıvermiş. Böylece Bellerophone tanrılara karşı işlediği bu büyük günahının cezasını ölene kadar insanların ondan iğreneceği bir şekilde çirkin, kör, sakat olarak geçirmeye mahkûm olmuş. Pegasus ise yükselmeye devam etmiş. Sonunda Olympos'un tepesine varmış. Zeus buraya kadar gelebilen bu kanatlı beyaz atı çok sevmiş ve kendisinin silahlarını taşıyan bir hizmetkâr olarak yanında görevlenmiş... 

     


    Üçü de Gorgon ve kardeş olan Medusa, Stheno ve Euryale, antik deniz tanrıçası olan ve kardeşi archaic dünyada yeraltı canavarı olan Phorcys'in kızlarıydı. Stheno, Euryale ve medusa, Phorcys tarafından yay ve ok ile kutsanmışlardı. Yaylar yeraltına aitti ve lanet getirdiklerine inanılmıştı. Medusa ölümlü olup güzelliğinden dolayı lanetlendiğinde yayını onu lanetleyenlerden intikam almak ve eski güzelliğine sahip olabilmek için kullanacaktı. Medusanın lanetlendikten sonra yılanlardan ok yaptığına inanılır. Bakışları taşa çevirirken okları da hedefi yok ederdi. Medusa yayı sağ eliyle tutarsa lanet getirir, sol eliyle tutarsa bakışları ile taşa çevirirdi. *

    Yılan Arketipi ve Mitler 


    Yılan kutsal anlatıların çoğunda insanoğlunu yoldan çıkaran, şeytanın yardımcısı olarak karşımıza çıksa da zehriyle zehirleyen şifasıyla şifalandıran konumundadır. Bu sebeple kimi zaman savaş halinde olsa da kimi zaman da insanoğluyla ittifak halindedir yılan.  
    *Yılan, birçok mitik anlatıda “dişil” bir sembol olarak ortaya çıkar. “Havva’nın İbrani öncesi biçimlenişinde yılanın eşi olduğu ifade edilir. Bu inanca Yunan Mitolojisinde de rastlanır. Buna göre yılan saçlı “Medusa’nın adı, hanım, yönetici, kraliçe anlamındadır” (Campbell, 2003: 144-146). İbrani dönemde “hahamların bazıları, zaman zaman, Havva’nın insan ırkını yılanla zehirlemesindeki payından söz ederler” (Campbell, 2003: 111). Bu yaklaşım Yezidi inancında da mevcuttur. Onlar da Havva’nın soyundan yılanlar ve akreplerin zahir olduğuna inanmaktadırlar (Yalkut, 2002: 49). Sümer Mitolojisinde de aynı şekilde yılanın kadını kandırmasından ve tanrının yılanı lanetlemesinden bahsedilir (Çığ, 2010: 53). Bir başka ilginç örnek on üç kuşak ensest evlilik halkasının son temsilcisi olan Kleopatra’nın kardeşiyle evlenmemek için kendini yılanlara sokturarak öldürmek  
    istemesidir (Köse, 1996:149). Örneklerin çoğunda yılan Adem ile Havva’nın ilk günahı işlemesine vesile olmuşsa da son anlatıda ensest ilişkiyi engelleyici rolde karşımıza çıkarak insanoğlunun sonsuz nefretinin bir nebze önüne geçmiştir. Yılanla ilgili mitler değerlendirildiğinde “mitlerin onları yaratan toplumların ilkellik dönemindeki ruhsal bastırılmışlıklarının tezahürüdür (Ekici, vd., 2007: 76) düşüncesinden hareketle yılanın mitik dünyadaki izlerinden psikanalitik yorumuna gidilmesi mümkündür. *

     

    Semavi Dinler, İnançlar ve Yılan 


    *Kutsal kitaplar ele alındığında yılan Kur’an’da sadece Musa kıssalarının (Taha,20/40; Neml, 7/10; Kasas 28/31) anlatıldığı âyetlerde geçmekle birlikte, İslamî literatüre ait rivayetlerde Adem ve Havva’nın cennetten kovulmasına sebep olan şeytana yardımcı bir hayvan olduğu ve Allah tarafından ömür boyu sürünmeye mahkûm edildiği rivayet edilir. (Bayat, 2011: 113-118; Schmidt, 1989: 35). Yine Tevratta yılan, Adem’e yardımcı olsun diye Adem’in kaburga kemiklerinden yaratılan kadını kandırarak onun cennetten kovulmasına sebep olmuştur (Yaratılış:2/18-25). 


    Mitik anlatılarda cennetten kovulma motifine bakıldığında yılanın rolünün çok fazla değişmediği görülür. Türk mitolojisinde yılan, semavi kaynaklardaki imgesine paralel olarak yeraltı tanrısı olan “Erlik”ile ilişkilendirilir (Çoruhlu, 2011: 183). “Buna göre ilk yaratılan insanlar iki değil dokuz kişidirler. Fakat cennetten kovulma olayı bir kadın ve bir erkek arasında cereyan eder. Bu çift Törüngöy ve Ece’dir. Kovulma motifinde Ece, Erlik’in sözleri üzerine yasak meyvelerden birini ısırır ve kocasının da bu meyveden yemesini sağlar. Her ikisinin de yasak meyveyi yedikten sonra tüyleri dökülür, çıplak kalırlar ve cennetten kovulurlar. İnsanları yasak meyveden koruyamayan yılan ise lanetlenir (Bayat,2011: 112).

    Mitik anlatılara ek olarak kimi efsanelerde de yılanın insanoğlunun yaratılış serüveninde rolü olduğu görülmektedir. “Bir Altay yaratılış efsanesinde tanrının dünyayı yaratmasına yardım eden şeytan Tanrıdan mükâfat olarak küçük bir çukur ister. Tanrı şeytanın iyiliğine karşılık isteğini geri çevirmez. Bunu fırsat bilen şeytan ise bu çukura yılan başta olmak üzere tüm zararlı hayvanları doldurur” (Ögel, s. 2014: 531). 


    Türklerin inanç sistemlerinde önemli bir yeri olan Şamanizmde de yılanın rolüne rastlamak mümkündür. “Ruhlarla iletişim kurabilme yeteneğine sahip şamanın görevini icra ederken yardımcısı kuşlardır. Şamanın kuşların dilini öğrenebilmesi için ise yılanı yemesi gerekmektedir (Eliade, 2014: 139). Şamanın göğe yolculuğu sırasında kullandığı gökkuşağı da bir yılan şeklinde tasvir edilmiştir (Eliade, 2014: 181). Aynı zamanda Türk kozmolojisinde yer unsurunun ve kuzeyin simgesi olan yılan, on iki hayvanlı Türk takviminin de yıl simgelerinden biridir (Çoruhlu, 2011: 183) *
     

    Şahmeran ve Yılan Arketipinin Psikanalitik Değerlendirmesi 

     


    *Freud’a göre Şahmeran’ın yenme hikayesi ilkel kabilelerde görülen yamyamlık fenomeninde ölen kişinin ruhuna ve sırlarına ulaşmayla ilişkilidir.  Gizli bir mağarada yaşayan Şahmeran’ın mağara, çukur (Dorson, 2011: 42) gibi dişil bir sembolün içinde yaşaması “mağara kültünün mitolojik  ana ve kadınların, çocukların hamisi olanUmay kültü (Bayat, 2012: 33) ile bağlantısını hatırlatmaktadır. Tüm bu ifadeler Şahmeran’ın dişil bir sembolün içinde yılanların ana/atası ve Tahmasb’ın âşığı rolünde karşımıza çıkışını temellendirmektedir. İnsani özellikler gösteren kahramanın etinin kaynatılarak yenmek  
    istenmesi zamanla totemciliğe (Bayat, 2007:58; Freud, 2014:10 ) evrilen ve  insanların yenilen kişinin ilminin ve ruhunun bir parçasının kendilerinde  yaşayacağına olan inançtan (Freud, 2014:10) kaynaklandığı düşünülmektedir. Efsanenin bir kısmında Tahmasb’ın mağarada uykuya dalması, uykunun ölüme kardeş olması düşüncesiyle onun uyuduktan sonra yeni bir hayata başlaması yeniden doğması ile ilişkilendirilebilir.  


    Bir çeşit ev/eşik iyesi olarak ortaya çıkan yılan “Göktürk asilzadelerinin her yıl atalar mağarasına giderek onlara kurban sunmaları ve  Türklerde koruyucu ata ruhlarının çok yaygın olması” (Bayat, 2012, s.80) ile bağlantılı olarak evin koruyucu ruhu olarak düşünülür. Şahmeran Efsanesinde kutsal ataların mağaralarda kutsanması boyut değiştirerek kutsal dişi  
    Şahmeran’ın yine kutsal bir mağarada diğer yılanların atası şekline dönüşmesine evrilmiştir. “Ev iyelerinin evin temelinde yaşadığı inanışına paralel olarak yılanın yeraltında yaşaması onun ev iyesi olarak düşünülmesindeki temel nedendir. Evin bahçesinde yaşayan yılanın ev iyesi olmasından dolayı ona karşı tabular ve yasaklar geliştirilmiş bir dizi kaçınmalar uygulanmıştır. Ev iyesi olan yılana saygı duyulur, zarar verilmez, öldürülmez” (Tursun, 2014:461-480). *

    Şahmeran ve Lilith Gerçekten Kardeş Mi? 

     


    Yazımızın sonunda Şahmeran hakkında pek çok şey öğrendik. Ancak efsanelerde, mitlerde, hikayelerde ve romanlarda buna dair hiçbir bilgiye rastlamadık. Ancak dolaylı bir yorum olarak İlluyanka’nın hikayesinden Lilith ve Şahmeran’ın bağlantısının kurulabileceği söylenebilir.  
    Yarın Netflix platformunda yayınlanacak olan Şahmaran ikinci sezonunda hikayeyi nasıl izleyeceğiz bilemiyoruz ancak yazarın da belirttiği üzere bu topraklarda yaşayan ve dünyada mitler ve hikayeler içinde kendisine nam salmış kadın karakterler de mevcut ve bunların da popüler kültürde kendine yer bulmaları gerekiyor. Fenomen işlerden Alacakaranlık ile benzer bir atmosfere sahip olan dizinin bu benzerliklere sahip olması bir tesadüf değil, geleneklere sahip çıkılıp moderniteyi de reddetmemek aslında.  

    Şahmeranla İlgili Eserler ve Popüler Kültür 


    *Türk edebiyatı, Tanzimat döneminde Fransa üzerinden batı ile kurulan kültürel ilişkilerle yeni bir evreye girer. Tanzimat edebiyatçıları, Batıdan aldıkları yeni türlerde eser verirken, içerik olarak halk kültürünün hazır malzemesinden yoğun bir biçimde yararlandılar. Geleneğin imkânlarını kullanma anlamına gelen bu duruma, Türk edebiyatının sonraki dönemlerinde 
    yazılan roman, hikâye, tiyatro, şiir vs. türündeki eserlerde geniş bir şekilde rastlanmaktadır. Nazım Hikmet, Yaşar Kemal, Aziz Nesin, Erhan Bener, Mustafa Necati Sepetçioğlu, Behçet Necatigil, Murathan Mungan, Latife Tekin, Hasan Ali Toptaş, vs., halk kültürünün farklı olanaklarını modern bir duyarlıkla günümüzde yeniden yorumlayan isimler arasında  
    yer alır. Bir edebiyat sitesinde yaptığımız taramada, çoğunluğu genç ve tanınmamış birçok şairin Şahmeran’dan bir imge olarak yararlandığı görülmüştür.

     


    Şahmeran hikâyesi, son dönem Türkiyesinde farklı alanlarda eser veren birçok sanatçının ilgi odağı olmuştur. Resimden heykele, sinemadan hikâyeye, şiirden, tiyatroya çocuk edebiyatına kadar genişleyen bir yelpazede, 
    farklı türlerden eserler, bu masal odağa alınarak ortaya konmuştur. Tomris Uyar’ın “Şahmeran Hikâyesi” (1973) ve Murathan Mungan’ın “Şahmeran’ın Bacakları” (1993) adlı öykülerinde, Hilmi Yavuz’un Kuyu (1994) adlı anlatısında, Erhan Bener’in Şahmaran (2000) adlı oyununda ve Sennur Sezer’in Şahmaran (2006) adlı eserinde, bu masal, her sanatçının 
    farklı duyarlıklarını yansıtacak biçimde yeniden yazılmıştır. Muhsine Helimoğlu Yavuz (1994), Erhan Bener (1998), Yücel Feyzioğlu (2004) ve Ahmet Özdemir (2006) söz konusu masalı çocuklar için yeniden yazmışlardır. 
    Türk sineması da Şahmeran hikâyesine ilgisiz kalmamıştır. Rahmi Kafadar (1972), Zülfü Livaneli (1993) ve Yavuz Figenli (2004) Şahmeran’ı konu alan birer film yönetmiştir (Scognamillo ve Demirhan, 2005: 33-34;  
    Cıblak, 2007: 193). Berika İpekbayrak (1986), Mersin’de bir Şahmeran heykeli yapmıştır. Fikret Otyam, Yavuz Kılıçer, Şaziye Erel, Serpil Akyıl ve Ayhan Tomak şahmeran tabloları çizmişlerdir. Anadolu’nun bir çok yerinde Şahmeran camaltı sanatının ana figürüdür. *

    Bonus: Mersin Belediyesi son iki yıldır Şahmeran Festivali düzenlemektedir, oralarda olanınız varsa katılmayı düşünebilir!

    Yazının bağlantı ve yorum kısımları hariç bilgi kısımlarında aşağıda belirtilen kaynaklardan doğrudan alıntı yapılmıştır. Mitoloji, sanat tarihi ve bir takım gereksiz araştırmalar için beni takip edebilirsiniz. Çünkü genelde kimsenin uğraşmak istemeyeceği uzun ve karmaşık yazılar için internetin altını üstüne getirip kendimce derlemekle meşhurumdur.

    Yararlanılan kaynaklar:

    Şahmeran Efsanesi ve Yılan Tılsımlarının Psikanalitik Açıdan Değerlendirilmesi/ Şakire Balıkçı

    Çağdaş Türk Edebiyatında Şahmeran Simgesi: Arketipsel Bir Yaklaşım/ Uğurlu, Seyit Battal

    https://tr.wikipedia.org/wiki/%C5%9Eahmeran

    https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0lluyanka

    https://tr.wikipedia.org/wiki/Medusa

    https://www.etstur.com/letsgo/mitolojik-bir-macera-sahmeran-efsanesi-hakkinda-her-sey/

    https://kulturveyasam.com/sahmeran-efsanesinin-8-ilginc-yonu/#:~:text=Yery%C3%BCz%C3%BCndeki%20t%C3%BCm%20y%C4%B1lanlar%C4%B1n%20%C5%9Eahmeran'dan,Y%C4%B1lan%20Ana%20olarak%20da%20bilinir.,

    https://www.hisglobal.com.tr/blog/anadoluyu-kesfedelim-sahmeran-efsanesi

    https://muzipmasalcini.com/camasbnameden-masallara-sahmaran-turkiye-sahasi-masallarinda-sahmaran-tipi-ve-anlatilari/

    https://keyifkurdu.com/cms/kultur-sanat-keyfi/kulturel/item/220-sahmeran-efsanesi-mardin

     

     

     


    Yorumlar (2)
    • İnanılmaz akıcı bir yazı olmuş. Okurken çok keyif aldım emeğine sağlık :)

      • Mükemmel ve bilgilendirici bir çalışma olmuş, emeğinize sağlık 🫶

        Yorum Bırakın

        Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.