Aşağıdaki yazılar Ergun Candan'ın "Hallacı Mansur Ezoterik Gizli Öğretisi" ve "Türklerin Kültür Kökenleri" adlı eserlerinden alıntılanmıştır.

...

Aşkın Frekansı eşliğinde okuyabilirsiniz.

...

"Atomun içindeki gücün ortaya çıkmasına benzer bir şekilde onun ruhsal potansiyelindeki güç bedenini terk ettiğinde bir anda etrafı sarıvermişti.

Bir ateş topu gibiydi...

Binlerce küçük parçaya bölünmüş olan ışın demetleri onun bilgelik enerjilerinin manyetik etkisini yüzyıllarca sürdürecek dalgalar hâlinde yaymaya başlamıştı.

Vazifesini yerine getirmiş, kendini kurban etmiş ve tohumlarını dünya atmosferine ekmişti.

Kendisinden sonra gelen ve bu enerji toplarıyla rezonansa girebileceklere emanetini bırakmıştı."

...

"Toplum içinde ön plana çıkan insanlar bazen sadece söyledikleriyle değil, yaşamlarıyla da geleceğe büyük miraslar bırakabilirler.

İşte onlardan biri de Hallacı Mansur'dur.

Bu anlamda onu, kendisini kurban eden bir vazifeli olarak görmek de mümkündür. O İsa Peygamber gibi gelecek kuşaklara bir örnek teşkil etmesi için kendisini kurban etmiş ve ezoterik geleneğin gelecek kuşaklara aktarılmasında önemli bir köprü oluşturmuştur."

...

"Ünlü Sufiler'den olan Hallacı Mansur Bağdat'da zamanın dini otoriteleri tarafından İslam dinine zarar verdiği için kırbaçlandı; derisi yüzülüp önce elleri ve ayakları sonra da başı kesilerek M.S. 922'de Bağdat'ta öldürüldü.

Bağdat'ta alınan bu kararın onayı için dönemin Halifesi Muktedir'in onayı gerekiyordu. Muktedir bu kararı onaylamak için üç gün bekledi. Bu süre içinde Halife'yle irtibata giren dini otoriteler eğer bu karar onaylanmazsa, Hallac'ın tüm İslam fıkıh sistemini değiştireceğini ileri sürmüşlerdi. Bu iddiaları bile Hallac'tan ne kadar korktuklarının en büyük kanıtıydı.

İdamından hemen sonra kütüphanelerden tüm kitapları toplatılmış ve basılıp çoğaltılması yasaklanmıştır. Adeta adının duyulmasına bile tahammül edilememiş, bulunabilen tüm müritleri idam edilmiştir."

...

"Hallacı Mansur diğer sufiler gibi 'insan - Tanrı - evren' üçlemesini içeren 'varlık birliği'ni savunuyordu. Gençliğinde Kahire'de bulunan Mansur burada 'İskenderiye Okulu' filozoflarıyla tanıştı. Onların görüşlerini benimsedi. Daha sonra tüm Türkistan'ı, Anadolu'yu ve Balkanları dolaştı. 

Sufi tarikatlarıyla irtibata girerek yerel halka görüşlerini yaydı. Fakat ne ilginçtir ki o gezdiği her yerde Bâtıni düşünceleriyle İslam'ın yayılmasına hizmet ederken İslâm dininin otoritelerince idamı için hazırlıklar yapılıyordu."

...

"Hallac-ı Mansur'a göre:

Gerçek olan 'bir'di... Çokluk bu 'bir'in farklı biçim ve nitelikteki yansımalarından ibaretti. Evren ve insan 'bir'in dışında değil içindeydi ve onunla özdeşti. Bu nedenden dolayı insan da Tanrı'nın bir cüzzü yani bir parçasıydı. İnsan Tanrı'ydı ama Tanrı insan değildi. Onunla sınırlı değil çünkü... O tüm varoluşun kendisiydi. Evren ışık ve sevgi yumağı olan Tanrı'dan yansımıştı. Tanrı'dan ayrı hiç bir parça olamazdı. Çünkü Mansur'un görüşüne göre parça bütüne aitti. Ve gerçeği kavrama gücünden yoksun olanlar, tüm varlıkların Tanrı'dan ayrı birer birim olduğunu ileri sürerler. Bunun bir yanılgı olduğunu anlamak ancak sezgi ile mümkündür. Her birey kendi içine dönerek bu sezgi gücünü belirli bir eğitimle ortaya çıkartabilir. Bu içe dönüşün sonucu olarak önce Tanrısal sevgi uyanır, sonra da gönülde Tanrısal nur açık seçik görülmeye başlanır. Gerçek sır Tanrısallığı insanın içinde görmesidir. Bu görüşünü bir tek cümleyle de ifade etmiştir:

 'Kendini bilen Tanrı'yı bilir..."

...

"Zamanın dini otoriteleri derhal bu görüşlerinden vazgeçmesini ve hatalı olduğunu kabul etmesini istediler. Ancak o bunu yapmadı. Bile bile ölümü kabul etti. Onun 'Batıni Felsefe' uğruna ölümü seçmesi sufiler arasında derin izler bırakmasına neden oldu. Böylelikle ismi tüm 'Bâtıni ekoller' arasında bir simgeye dönüştü."

...

Hallacı Mansur dünyaya bir mesaj bırakmak uğruna kendini bilinçli olarak ölüme götürmüştü. Kimi ardından sırları saklaması gerektiğini söyledi kimi dine karşı olduğunu. O ise bunların hepsini aşmıştı. Dünyaya Tanrı'nın gözüyle bakıyordu ve o bakışta sevgiden başka bir şey bulunmuyordu. Kendisini öldürenlere bile sevgiyle bakmış ve onların affedilmesini istemiştir. 

"Aynı bilgiyi; Mevlana başka bir üslupla Nasreddin Hoca başka Hallacı Mansur ise bambaşka bir üslupla anlatmıştır. Biri dönerek biri güldürerek diğeri ölerek..."

....

"Kitapların kitaplarımızda, sırrın bâtında yaşıyor. Ve zamanların sonu yaklaştıkça, gerçekler su üstüne çıkıyor...

Seni katledenlerin isimlerini artık hiç kimse hatırlamıyor bile... Onların isimleri eğer hâlâ tarihi kayıtlarda bulunuyorsa bu da senin sayende... 

Evet, senin sayende onlar da yaşıyor!.

Ezoterik gelenek seni hiç bir zaman unutmayacak."

...

"Hallac-ı Mansur idama giderken atılan taşları görünce tebessüm eder ama dostu Şibli ağlayarak kırmızı bir gül atınca söyle der:

Sana taş attılar hep gülümsedin,

Dervişin bir çiçek attı inledin,

Bağrımı delmeye taş yetmez dedin, 

Hâlden anlayanın bir gülü yeter."

...

...

Kaynakça

-Ergun Candan, Türklerin Kültür Kökenleri, Sınır Ötesi Yayınları.

-Ergun Candan, Hallacı Mansur, Sınır Ötesi Yayınları.

-Hallacı Mansur ve Eseri, Yaşar Nuri Öztürk.

-https://x.com/bekir_kaplan/status/1249540699986501633?t=jXSmt8Ddm-jzOj-MkBbLJA&s=19

...

Fotoğraflar

-https://yolpedia.eu/hallac/

-https://kizilbasalevilik.wordpress.com/2014/11/13/hallac-i-mansur/

-https://www.google.com/amp/s/www.aydinlik.com.tr/amp/haber/yuzyillardan-gunumuze-gelen-hallac-i-mansurun-sirri-neydi-378848 

-https://abdullahabdurrahman.wordpress.com/2023/03/26/hallaci-mansur-alintidir/

-https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Hall%C3%A2c-%C4%B1_Mans%C3%BBr

-https://tr.foursquare.com/v/hallaci-mansur-turbesi/4ed9e81f29c2b91227d2d1b8

-https://tr.pinterest.com/pin/4011087175567150/

-https://tr.pinterest.com/pin/836051118357432328/