Günebakan ve Klytie'ye Dair

Günebakan ve Klytie'ye Dair
  • 0
    0
    0
    0
  • Gerçek hayatınızda hiç günebakan çiçeği ile karşılaştınız mı?

    Sapsarı çiçekleri ve mağrur duruşu ile hem yaz mevsiminin gözdesi hem de Van Gogh'a ilham perisi olmuş günebakan, mitolojide oldukça dramatik lâkin bir o kadar da güzel bir hikayeye sahip. 

    Hikayesine gelmeden önce günebakan çiçeğini etimolojik açıdan incelememiz gerekirse bir blogda şöyle anlatılıyor; 

    ''Yunanca 'da Helianthus (heli->güneş, anthus->çiçek), İngilizce 'de sunflower, Fransızca 'da tournesol (güneşe dönen, bakan), Almanca 'da da yine güneş çiçeği anlamına gelen sonnenblume olarak anılan bu sarışın güzellik kime göre Ayçiçeğidir bilinmez ama mühim olan da bu değil. O ince ama aynı zamanda gösterişli, sarı saçlı, narin ve bolca faydaları olan bir çiçek olmanın ötesinde, mitolojiye dayanan bir hikayeye sahip.''1

    Gel gelelim bu güzelim çiçeğin hikayesine. 

    Apollon, sanatın ve müziğin aynı zamanda güneşin tanrısıdır. Bir gün Phtya kıyılarına iner ve orada gezinmeye başlar. Uzun zamandır savaş ve kaosun içerisinde yuvarlanan tanrı için burası adeta cennetten bir köşe gibi gelir. Kıyıda dolanırken kulağına eşsiz güzellikte bir melodi çalınır ve öylece durup bu melodiyi bitene kadar dinler. Şarkı bittikten sonra ise kendini görünmez kılar ve sesin sahibine doğru ilerler. 

    Şarkıyı söyleyen genç kadını gördüğünde tamamen o kadından etkilenmiştir. Kızıl gür saçları, bembeyaz elbisesi ve boynunu süsleyen incisi ile kıyıdaki sudan daha berrak ve saf görünüyordur. Apollon pür dikkat kadını izlemeye başlar. Genç kadın Apollon'un onu izlediğinden habersiz yeni bir şarkı mırıldanmaya başlar, bir yandan da kıyıdaki incileri topluyordur. Bu büyüleyici yaratıktan gözlerini alamayan Apollon, genç kadını uzunca bir süre izler ve ona aşık olur. Ondan daha fazla uzak kalamayacağını hissedip genç kadına doğru yaklaşır.

    Genç kadın ise ürkek bir ceylan gibidir. Apollon'un fark edince korkar ve hızlıca geri çekilir. Tanrı ise kadını sakinleştirir ve korkmaması gerektiğini söyler. Kadın sakinleşince ise centilmence elinden kavrar ve o etkileyici cümleler dudaklarından dökülür; 

    "Tanrılardan bile güzel olan bu prenses bana adını sunmayacak mı?'

    Genç kadın ise düşündüğü gibi bir prenses değildir. 

    "Adım Klytie. Ayrıca ben bir prenses değil, küçük bir köylü kızıyım. Yaşlı ve hasta babama bakmaktan başka bir işe yaramam"

    Apollon ise fikrinde inatçıdır ve her ne pahasına olursa olsun etkilenmiştir artık. Klytie onun olmalıdır. 

    "Bu büyüleyici güzelliğe sahip biri ya bir prenses olabilir ya da bir tanrıça. Bundan sonra sen benim prensesimsin ve ben de senin hizmetkarınım."

    Genç kadın duyduğu cümle karşısında oldukça etkilenir. Fakat Klytie'nin isteği ne hizmetkarlar, ne çok zengin olmak ne de koca bir sarayda yaşamaktır. O yalnızca hasta babasının eski sağlığına kavuşmasını arzular. Bu durumu da Apollon'a söyler. Apollon, Klytie'nin dileğini yerine getireceğini ama karşılığında ona sahip olmak istediğini söyler. Klytie, Apollon'un isteğini kabul eder. Bu sayede babası iyileşir ve iyileşir iyileşmez de Apollon ile birlikte Olimpos'a gider. 

    Burada, Apollon'un yanında, sevgilisi ile hiç olmadığı kadar mutludur Klytie. 

    Fakat aradan zaman geçtikçe Klytie'nin aşkı günbegün artarken aynı durum Apollon için geçerli değildir. Apollon, ölümsüz bir tanrı olarak sonsuza dek Klytie'ye bağlı kalamayacağını biliyordur, üstelik ondan sıkılmaya da başlamıştır. Bu yüzden her gün Klytie'ye olan aşkının azaldığını hisseder. 

    Hikayemizin benim için oldukça üzücü kısmı da tam olarak burada başlıyor. Çünkü Apollon, Klytie'nin kaderini değiştirecek bir plan yapar. 

    Genç kadını uzun zamandır görmediği babasının yanına gitmeye ikna eder. Apollon'un amacı onu orada bırakıp gitmektir. Apollon'un niyetinden habersiz Klytie ise babasını göreceği için sevinç içindedir. Klytie, babasının yanına gider ve bütün bir günü neşe içerisinde onunla geçirir. Zaman hiç düşünmediği kadar hızlı ve akıcı geçer. Akşam vakti geldiğinde ise Apollon ile ilk karşılaştıkları yerde onu beklemeye başlar. 

    Ancak Apollon ne o gün ne de ondan sonraki günler Klytie'yi almaya gelmez. Genç kadın, içten içe Apollon'un onu terk ettiğini biliyor ama bir ihtimal gelir diye sahilden adım atamaz. Karnı acıksa ve susuzluktan ölse bile o sahil kenarında beklemeye devam eder. Tek yaptığı deniz suyundan içmek ve Apollon'u beklemektir.

    Genç kadının bu hâli deniz tanrıçası Thetis'in dikkatini çeker ve oldukça üzülür. Soluğu hızlıca Klytie'nin yanında alan Thetis genç kadına Apollon'un geri dönmeyeceğini ve onun ardından yas tutmayı bırakıp babasıyla huzurlu bir hayat yaşamasını söyler. Ancak Klytie bu sözleri duyduktan sonra ağlamaya başlar ve gözyaşları bir hafta boyunca durmaz.

    Apollon'u hem çok seviyor hem de ondan deli gibi nefret ediyordur artık. 

    Ağzına tek lokma koymayan Klytie bir haftanın sonunda gözlerini hayata yumar. Apollon ise genç kadının bedenini onurlandırmak adına onu bir günebakan çiçeğine çevirir. Günebakan çiçeği, Apollon'a olan sevgisini göstermeye devam eder. Ne zaman güneş açsa yüzünü ona doğru döner ve aşkına karşılık bulamadığı için boynu hüzünle bükülür. 

    Dönüşümler kitabında ise Helios'tan bahsedilir lâkin ben Apollon ile olan versiyonunu daha çok beğendiğim için bunu paylaşmak istedim. 

    Siz ne düşünüyorsunuz hikaye hakkında bilmiyorum ama mitolojideki en dramatik hikayelerden birisi olarak geliyor bana. Belki de hepimizin içerisinde biraz olsun Klytie olduğu için bu denli kendimi yakın hissedip üzülüyorumdur onun adına. 

    Bir sonraki bölümde görüşmek üzere! 

    Kendinize sevgi ile bakın ve bu soğuk havalarda dikkat etmeyi unutmayın! 

    Tomris. 

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.