Birini tanıtırken, özellikle bu kişi eğer ünlü bir kişiyse doğum tarihini söylemeden o kişiyi tanıtmaya geçemeyiz nedense. Bu bana önceleri hep komik gelirdi; “sanki doğum tarihini ne yapayım aklımda mı tutacağım?” Ama belki de birinin doğduğu günü bilmek onu tanımanın en önemli adımıdır. Ya da belki de sadece tarih konusunda kötü bir hafızaya sahip olduğum için üstünde bu kadar durdum. Hepsi bir yana daha gerçekçi bir perspektiften bakarsak, birinin doğum tarihini bilmek, o kişinin doğduğu ve büyüdüğü dönemdeki toplumsal ve kültürel koşulları daha iyi anlamamıza yardımcı olur.
Aslında böyle bir giriş ile başlamayacaktım ama Lars von Trier ile ilgili yazacağım yazıya ilk önce doğum tarihiyle başlayınca o sıkıcılıktan hiç değilse bir nebze kurtulmak istedim. Şimdi gönül rahatlığı ile doğum tarihini söyleyerek başlayabilirim yönetmenimizi tanıtmaya.
Lars von Trier, 30 Nisan 1956’da Kopenhang’ın kuzeyindeki Kongens Lyngny’de dünyaya geldi. Evet bu tarih çok önemli belki de bu tarihlerde hoca kulağına ezan okuduktan sonra “büyük filmci olacan ileride” diye fısıldamıştır.
Trier, genç yaşında sinemayı keşfederek, sinemayı dış dünyaya açılan bir kapı olarak gördü. İzlemek ile ömür geçmez üretmek lazım demiş olacak ki; kendisine hediye edilen kamera ile 11 yaşında kendi filmlerini çekmeye başladı ve lise yıllarında bağımsız film kariyerine devam etti.
Danimarka Ulusal Film Okulu’nda eğitim aldı ve 1983 yılında mezun oldu. 25 yaşındayken, Münih Uluslararası Film Okulları Festivali’nde “Nocturne” ve “Son Detay” filmleriyle en iyi iki film ödülünü kazandı.
Bu arada yönetmen, Aristokrasiye atıf olan ve aynı zamanda Alman soylu ailelerinde kullanılan “von” ekini, Erich von Stroheim ve Josef von Sternberg gibi yönetmenlere hicivsel bir saygı ifadesi olarak soyadına eklemiştir. Soyadı kanunu böyle bir şey sanırım.
Lars von Trier’in sineması, birçok kişi tarafından oldukça rahatsız edici bulunmasına rağmen, aynı zamanda birçok insan tarafından da sevilir. Filmlerini sevmeyenler için zaten kesin “iyi iş yapıyom demek ki hee” diye mutlu olduğuna eminim. Zaten bunu kanıtlayan bir şey de diyor yönetmenimiz “Bir film, ayakkabının içine kaçmış bir taşa benzemelidir.”
Diyor ki ben aykırıyım, sizin gibi de hiç değilim, sanırım biraz tuhafım. Bu düşüncelerle de “Dogma 95” diye bir manifesto çıkarıyor. Bu yeni manifesto, hem Hollywood filmlerine hem de auteur sinemasına karşı bir duruş sergileme amacı taşıyor.
Lars Von Trier’in sinemasında geleneksel bir olay örgüsü göremeyiz, replikler de genelde azdır. Amatör gerçeklik hissiyatını arttırmak için de bazı filmlerinde amatör kameralar kullanır.
Lars von Trier’in sinemasını azıcık daha anlamak için “Dogma 95”in kurallarına bakabiliriz:
Kural 1: Çekimler stüdyoda yapılmamalıdır. Dekor ve set kullanılmamalıdır.
Kural 2: Ses, kesinlikle görüntülerden ayrı olarak üretilmemeli ya da tam tersi olmamalıdır.
Kural 3: Kamera, el kamerası olmalıdır. El kamerasıyla elde edilecek hareketlilik ya da hareketsizlikler serbesttir.
Kural 4: Film, renkli olmalıdır. Özel ışıklandırma kullanılamaz.
Kural 5: Optik numaralar ve filtreler yasaktır.
Kural 6: Film yüzeysel aksiyon sahneleri içermemelidir.
Kural 7: Zamansal ve coğrafi yabancılaştırmalar yasaktır.
Kural 8: Tür filmleri kabul edilemez.
Kural 9: Filmin formatı 35 mm olmalıdır.
Kural 10: Yönetmenin adı jenerikte belirtilmemelidir.
Lars Von Trier, “Dogma 95” ile, stüdyoların tutsağı haline gelmiş ve baskıcı teknoloji araçlarını kullanmaya mahkum olmuş yönetmenlerin özgürlüklerini geri kazanmasını hedeflemiştir. Dogma 95 devrimci bir eylemdir diyebiliriz.
Lars Von Trier’in sinemasında uç noktalara ilgi duymasının sebebi; hem burjuvazinin dokunulmaz saydığı konuları yakından inceleme arzusu, hem de izleyicilerini fiziksel tepki vermeye zorlamak arzusuydu. Bu yaklaşım ile, izleyicinin konfor alanında çıkmasını ve tartışmalı konular üzerinde derinlemesine düşünmesini teşvik etmeyi amaçlamıştır.
Yönetmen hakkında ortamlarda satacağımız bilgileri edindikten sonra, filmlerini de izlemeye geçebiliriz. Ya da izlemeyin size kalmış, isterseniz 10 sene kenarda bekleyecek ve asla yüzüne bakmayacağınız izleme listelerinize ekleyebilirsiniz. (Ama bence izleyin)
The Element of Crime (Suç Unsuru) - 1984
Breaking the Waves (Dalgaları Aşmak) - 1996
Dancer in the Dark (Karanlıkta Dans) - 2000
Dogville - 2003
Manderlay - 2005
Antichrist - 2009
Melancholia (Melankoli) - 2011
Yorum Bırakın