Çağımızın önemli yönetmenlerinden Jim Jarmusch tarafından yazılan ve yönetilen 2016 yapımı drama filmi Paterson, izleyiciye şiirsel estetiğin film dili ile buluştuğu eşsiz bir deneyim sunuyor. Paterson adında otobüs şoförü bir adam ile Laura adındaki ev hanımı bir kadın'ın hayatını konu edinen film, aşk, hayat, müzik, şiir ve varoluş gibi temaları bireyin estetik bakış açısının süzgecinden geçirerek izleyici'nin anlam dünyasına katkıda bulunuyor. Film, alışılageldiği üzere farklı sekanslar yerine, bir haftanın günlerini ele alan ve detaylar dışında bir farklılık arzetmeyen sekanslar üzerinde durarak algımızı günlük hayata yoğunlaştırıyor. Paterson, kurduğu alarm ile her sabah kalkar, hafif uykulu gözlerle kahvaltısını yapar, ardından aynı yollardan geçerek otobüs aracına biner, paydos edince eve döner ve akşam yemeğini yedikten sonra köpeğini gezintiye çıkarır ve gece olunca da uyur ve film böylece devam eder.
Paterson filmindeki şiirsel estetik konusuna gelecek olursak, bu Film'in yarattığı en büyük etki, şiire ve diğer estetik unsurlara dair bugüne kadar gelen çeşitli klişe ve spekülasyonlara meydan okumasıdır. Film'den anladığımız şey şiirin, kesinlikle varolmanın kesinlikle capcanlı bir simgesi olduğudur. Kendi halinde bir şoför olan Paterson, varlığı kendi bilinci ve bakış açısıyla kucaklayarak onu anlamlandırmaya çalışır ve bunu, kendi yazdığı şiirleriyle adeta sessizce haykırır. Öte yandan film, şiir'i içinde bulunduğumuz hayatın çok uzağında aramamamız gerektiğini, şiirin içinde bulunduğumuz hayatın belki de ayrıntılarında saklı olduğunu ima eder. Koca şehrin içinde bir doğa harikası olan ve Paterson'un hergün önünden geçtiği şelale, resmen bu ayrıntıya işaret eder. Zaten en büyük şairler de şiir'i, kendilerinin içinde bulunduğu hayatlarından ilham alarak yazmışlardır. Paterson, kendisinden yazdığı şiirleri fotokopi halinde çıkarmasını isteyen eşi Laura'nın isteğini reddeder. Çünkü şiir, en iyi şair olmak için değil, varlığı şiirin insana sunduğu çeşitli metaforik algılarla anlamak ve poetik düşünceyi canlı tutmak için yazılır. Paterson'un bir gün iş çıkışı eve giderken yolda tesadüfen karşılaştığı küçük bir kızın yazdığı şiir, şiirin insana ne kadar içkin bir farkındalık olduğunu en bariz bir biçimde ortaya koyar. Küçük kızın yazdığı şiirin bir mısrası şöyledir:
"Su düşer parlak gökten,
Saçlar gibi uzanan,
Bir gencin omuzlarına düşen,
Su düşer, asfaltta göller yapar,
Kirli aynalar içinde, bulutlar ve binalar,
Evimin çatısına düşer, anneme düşer ve
Saçlarıma... Çoğu insan ona yağmur der."

Yorum Bırakın