"Bir kişi tarafından yapılmış kötülük onun ölümüyle fiziki olarak yok olmaz, zaman ayarlı bomba gibi genetik ormandaki mukadder tohum misali kendi muhtemel saatini bekler."
12 Aralık 1928’de Kırgızistan’ın Talas eyaletindeki Şeker köyünde doğmuştur. Moskova’da memur olan babası Törekul, 1935’te ailesini yanına alınca ilk öğrenimine orada başlar ve orada Rusçayı öğrenir. Çıkan karışıklıklar sebebiyle iki yıl sonra ailesini tekrar Şeker’e gönderen Törekul, aynı zamanda Komünist Parti’nin bir görevlisidir. Buna rağmen 1937 yılında gerçekleşen büyük kıyımda Stalin tarafından kurşuna dizilir. Fakat aile kayıp babanın ölümünü 1957 yılında öğrenmiştir.
“1957 yılında İç İşleri Halk Komiserliği'nden "Aytmatov T. Hakkında bilgi istemişsiniz. Gelip haberini öğrenebilirsiniz." diyen bir yazı aldık. Anam heyecanından ne yapacağını şaşırıyordu. Kalbi küt küt atıyor, ikide bir oturup kalkıyordu. Beraber yola çıktık. Anam sürekli konuşuyordu: Babanı Sibirya'ya götürdüklerini tahmin ediyorum. Şimdi oralara sürülenlerden çoğu hürriyete kavuşuyorlar sizleri görse sevincinden ağlar. Cengiz ile İlgiz evlendiler. Lüsya ile ikiniz de büyüdünüz, terbiyeli birer genç oldunuz. Acaba babanız değişmiş mi? Tutukladıkları zaman 34 yaşındaydı. Bu sene 55 yaşına girdi. 20 yıldır görüşmüyoruz. Bir tek ölmediğimiz kaldı. Ne zorluklara maruz kalmadık ki? Allah babanı sağ salim görmeyi nasip eyleye. Fakat Sibirya'ya sürülenler arasında oralardan evlenenler de varmış. Olsun, hayatları pahasına dahi olsa bazı şeyleri yapmaya mecbur kalmışlardır muhakkak. Yeter ki yaşasın. Hay Allah, elim ayağım titriyor. Görüştüğümüzde sevinçten kalbim durmasın. Diyerek koşuyordu anam. Konuşup düşünürken iç işleri halk komiserliğine geldiğimizin de farkında değildik. Anam giriş kapısındaki silahlı görevliye davetiye mektubunu gösterdi. Annemin içeri girmesiyle dışarı çıkması bir oldu. Yüzünde biraz evvelki halinden eser yoktu. Benzi sararmış halde anamı görünce, beni tuhaf bir korku sardı. Hemen anamı ayakta tutabilmek için koluna girdim. Gözlerinden akan yaşlar yüzünü epey ıslatmış, hâlâ sessizce ağlıyordu. Dudakları tir tir titriyordu. Tek kelime konuşamadan bana elindeki kâğıdı uzattı. Kâğıtta babamın davasının tekrar ele alındığı ve ölümünden sonra aklandığı yazıyordu. Lanet olası bu kâğıt parçası 21 yıllık ümidimizi bir anda paramparça etmişti. Anamla ikimiz, deli dana gibi el ele tutuşarak neye uğradığımızı şaşırmış bir vaziyette zar zor ilerliyorduk. Yaşamanın hiçbir anlamı kalmamış, hayata olan bağlılığımız kopmuştu sanki. Anacığıma bakıyorum; gözleri fersizdi, yüzünde ümitsizliğin ifadesi belirmişti. Hey kudret dedim kendi kendime. 21 sene boyunca her türlü eziyete, zorluğa tahammül ederek bizi destekleyen, Törekul bugün olmazsa yarın gelir ümidiydi. Ah anam ah, bu uğurda sen neler çektin neler? Bir an bağıra bağıra ağlamak geldi içimden. Yıllar süren, bizim ailemizi kıskacına alan adaletsizliği olanca sesimle lanetlemek istedim. Ancak yanımda sendeleye sendeleye yürüyen, ani haberin şokundan henüz ayrılamayan zavallı anacığımın yarasını deşmeyeyim düşüncesiyle kendimi zorla susturmuş ve gözyaşlarına boğulmuştum” (Aytmatov-Şahanov, 2002:30-31).
Aytmatov ve dört kardeşi anneleri Nagima Hanım tarafından büyütüldü. Uzun yıllar “halk düşmanının çocuğu” damgasıyla yaşayan, bu yüzden bazı olumsuzluklarla karşılaşan Aytmatov eğitimine 1938 yılında taşındıkları Kirovskoye’deki Rus yatılı bölge okulunda devam etti. II. Dünya Savaşı’nın en zor yılı olan 1942’de okulu bırakarak küçük yaşına rağmen köydeki kolhoza sekreter olmuştur. Vergi memurluğu ve Rusça öğretmenliği yapmıştır. Savaştan sonra, 1946 yılında ailesiyle Cambul’a taşınınca Veteriner Teknik Okulu’na girmiştir. Burada hocalarının da etkisiyle Rus klasiklerini okumaya başlamıştır. Şiir de yazmasına rağmen bir hocasının tavsiyesiyle hikayeye yönelir. Yazı ve çeviri çalışmaları yapar. Yüksek öğrenimini 1953 yılında Bişkek’teki Tarım Enstitüsü’nde tamamlamıştır. Burada okurken Pravda gazetesinde “Gazetçi Dzyuo” adlı ilk hikayesi yayınlanmıştır.
Ardından Kırgız Bilimsel Hayvan Araştırmaları Enstitüsü’nde çalışmaya başlayınca görevi gereği bütün ülkeyi gezmiştir. Edebiyat çalışmaları devlet politikasına uygun görüldüğü için Sovyet hükümeti tarafından Moskova’daki Maksim Gorki Edebiyat Enstitüsü’ne davet edilerek 1956-1958 yılları arasında çağdaş edebî kuramlarla ilgili kurslara katıldı. 1958 yılında Moskova Üniversitesi Edebiyat Fakültesine girdi. Aynı yılın sonunda Sovyet Komünist Partisi’ne ve Yazarlar Birliği’ne üye kabul edildi. Kırgız Türkçesi ile yazdığı Cemile’nin A. Dimitrieva tarafından yapılan Rusça çevirisi ilgiyle karşılandı ve Louis Aragon eseri “dünyanın en güzel aşk hikâyesi” nitelemesiyle Fransızcaya çevirince, adı ülke sınırlarını aşmıştır.
1960-1965 yılları arasında Pravda’nın Orta Asya muhabirliğini yaptı. Steplerden ve Dağlardan Hikâyeler ile 1963’te, Elveda Gülsarı ile 1968’de edebiyat ödülü almıştır. 1965’te Kırgız Sinemacılar Birliği başkanı, 1967’de Sovyet Yazarlar Birliği İdare Heyeti üyesi olmuştur. 1969’da ise Taşkent’te IV. Asya-Afrika Yazarlar Birliği Toplantısı’na katılarak yeni görevler üstlenmiştir. 1974’te Kırgız Bilimler Akademisi üyeliğine kabul edilmiştir. 1978’de Yüksek Sovyet Prezidyumu Aytmatov’u “sosyalist işçi kahramanı” olarak ödüllendirmiştir. Avrupa İlimler Sanat ve Edebiyat Akademisi’ne asil, Dünya İlim ve Sanat Akademisi’ne muhabir üye seçildi. 1979’da ilk uluslararası ödülü Etruriya’nın (İtalya) sahibi olmuştur.
1982 yılında Manas’ın ilk tam basımına eşlik ederek esere bir önsöz yazmıştır. 1983’te ise Gün Olur Asra Bedel (Gün Uzar Yüzyıl Olur) romanıyla Sovyet Büyük Edebiyat ödülünü ikinci defa (birincisini 1968 yılında ‘Elveda Gülsarı’ ile almıştır) kazanırken ortaya attığı “mankurt” kavramıyla rejime yönelttiği eleştiriler dikkat çekmiştir. 1986’da Dişi Kurdun Rüyaları romanıyla yazarlığını yerel boyuttan evrensel bir platforma taşımıştır.
Gorbaçov döneminde (1985-1991) Sovyet Yazarlar Birliği sekreterliğinin yanında Sovyet Parlamentosu Kültür ve Ulusal Diller Komitesi başkanlığı görevlerinde bulunan Aytmatov, Gorbaçov’a danışmanlık yapan beş kişiden biriydi. 1996 yılında Kırgızistan Cumhurbaşkanı Askar Akayev tarafından kültür elçisi sıfatıyla Kırgızistan’ın UNESCO temsilciliğine tayin edilmiştir.
Son yıllarında Talas bölgesi milletvekilliği, Kırgızistan’ın Benelux (Belçika, Hollanda ve Lüksemburg) devletleri büyükelçiliği gibi görevlerde bulunmuştur. Belgesel çekimleri için gittiği Kazan’da rahatsızlanınca tedavi için götürüldüğü Almanya’nın Nürnberg şehrinde 10 Haziran 2008 tarihinde vefat etmiştir.
Aytmatov’un dünyasında doğa ve doğadaki unsurlar insan kadar önemlidir. Sovyet politikası gereği sosyalist realizm çerçevesinde eserlerini kaleme almıştır. Bu nedenle özellikle Toprak Ana adlı öyküsünde toprağa ve doğaya maddeye bağlı bir unsur gibi yaklaşmasının Engels’in Doğanın Diyalektiği adlı eseri ile bir bağlantısı olduğu muhakkaktır. Ayrıca bunları şiirsel bir üslupla eserlerine yansıtır. Çoğu zaman ifade etmek istediklerini bu unsurlar üzerinden onları simgeleştirerek okuyucuya aktarmıştır. Başarısında doğa içinde geçen çocukluk ve ilk gençlik yıllarının zengin deneyimleri yanında eğitim ve mesleğinin yani veterinerliğin de payı bulunmaktadır.
Önceleri eserlerini Kırgızca yazıp Rusçaya çevirirken daha sonra Rusça yazıp Kırgızcaya çevirme yolunu tercih etmiştir. Sovyet döneminde kendini Kırgız bir yazar olduğu kadar Sovyetler Birliği’nin de bir yazarı saymış, Rusçanın da Kırgızca kadar kendisi için milli bir dil olduğunu, bu sayede ifade gücünün zenginleştiğini söylemiştir.
Aytmatov, kendini içinde doğduğu coğrafyanın bir parçası gibi gören tabiat aşığı bir yazardı. Dikkat edildiğinde eserlerindeki karakterler kederlerini, sevinçlerini hep tabiatla paylaşırlar. Bununla birlikte trenin de Aytmatov’un eserlerinde ayrılığı sembolize eden bir motif olarak kullandığı görülmektedir. Bu durum ise, Aytmatov’un babası Törekul’un halk düşmanı ilan edilip götürülmeden önce eşi ve çocuklarını Kazan tren istasyonundan trene bindirir ve kendisi de tren uzaklaşıncaya kadar el sallayarak koşar. Bu Törekul’un eşini ve çocuklarını son görüşüdür. Aytmatov’un Gün Olur Asra Bedel ve Cengiz Hana Küsen Bulut romanlarının kahramanı Abutalip Kuttubayev, trenle bilinmeyen bir yere doğru giderken bir zamanlar karısı ve çocukları ile mutlu bir şekilde yaşadığı yerlere onları son bir kez görme arzusuyla bakar. Bakıldığında Aytmatov'un çoğu eserinde hayatında izler bulundurmaktadır.
Kaynakça
Artıkbayev, Kaçkınbay (2013), XX. Yüzyıl Kırgız Edebiyatı Tarihi, (çev. Mayramgül Dıykanbayeva), Bengü Yayınları, Ankara.
Aytmatov, Cengiz – Şahanov, Muhtar (2015), Şafak Sancısı, Bengü Yayınları, s. 31-392-393.
Balkan Yılmaz, Ayşe (2013), “Hayattan Esere Cengiz Aytmatov”, Turkish Studies Dergisi, sayı: 8, s. 2621-2628, Yaz.
Korkmaz, Ramazan (2009), Cengiz Aytmatov, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, s. 311-314, Ankara.
Nemutlu, Özlem (2018), “Cengiz Aytmatov’un Hikaye ve Romanlarında Çevre Duyarlılığı”, MCBÜ Sosyal Bilimler Dergisi, sayı:1, s. 241-242.
Yorum Bırakın