Advertisement Tracker

Tanrıdan Ders Alınır Mı?

Tanrıdan Ders Alınır Mı?
  • 1
    0
    0
    0
  • Hayatımızdan bir sürü insan gelip geçiyor. Bazıları tüm yaşam serüvenimize şahit olurken bazılarıyla sadece bir durakta karşılaşıyoruz. Hangisinin üstümüzde nasıl bir etki bırakacağını tahmin etmek mümkün değil. Yüksek ihtimalle hayatımızda büyük bir rol oynayan ve yer edinenler bizi daha çok etkiliyorlardır. Fakat hiç beş dakika tanıdığınız birinden hayatınızın dersini aldınız mı? Kafanızda bir şey canlanmamış olabilir. Bu durumu fark etmek çok zordur. Kimi zaman olaylardan, insanlardan nasıl etkilendiğimizi kestiremeyiz bile. Bunun sebebi küçüklükten beri kalabalık ailelerde büyüyor olsak da içten içe yalnız olmamızdır. Kendi duygularımıza, düşüncelerimize bile yabancıyız. Hatalarımızı, ders çıkardıklarımızı çok geç fark ediyor, bazen hiç fark edemiyoruz. Ölüm döşeğindeki insanların ‘keşke’ kelimesini çok fazla kullanmasından bu durum çok net anlaşılıyor. 

    Bazı insanların hayatınıza girmesinin sebebi size bir ders vermektir. Siz öğrendiğinizde hayatınızdan sonsuza kadar çıkacaktır ve aynı mahallede bile yaşasanız karşılaşmayacaksınızdır. Peki inandığınız tanrı sizi bir insana layık olmanız için sınar mı? Bir insandan, dosttan, aileden ders alırız. Tanrıdan ders almak mümkün mü? Şimdi bir hikâye anlatacağım. 

    Günahıyla sevabıyla birbirlerinin her şeyi olacak iki insan hayatlarının on sekiz yılını birbirlerinden habersiz geçirdiler. Bilmedikleri bir şey vardı. Tanrı tarafından birbirlerine bir yap-boz parçası gibi uyuşmaları için eğitiliyorlardı. Son çıkarmaları gereken derste kaderleri birbirleriyle çakıştı ve tanıştılar. Birbirlerinden çok farklılardı ve çok farklı hayatlar yaşamışlardı. 

    Kız sülalenin ve kız çocuğu için hayaller kuran bir babanın tek kızıydı. Hiç düşmeden büyümüştü. Tabiri caizse eli sıcak sudan soğuk suya değmemişti. Renk renk kıyafetleri, oyuncakları hatta kendine ait çamaşır makinası bile vardı. Dolayısıyla tüm hayatı boyunca istediği her şeyi elde etmiş, doyumsuz bir kızdı. Onun tam aksine çocuk dokuz yaşından beri yurtlarda büyümüş, aile sevgisinden uzaktı. Tüm ihtiyaçlarını kendi görebilen olgun bir bireydi. Olgun olmak zorunda bırakılmıştı. Kızın geçimi ailesi tarafından sağlanırken çocuk kendi maaşını kazanıyor ve harcıyordu. Durum böyleyken bu iki kişinin hayatlarını beraber sürdürmeleri mümkün değildi. Farklı konularda sınanmış, farklı hayatlardan geçmişlerdi. Kaderlerinin birleşmesi için ortak bir yaşanmışlık, acı gerekiyordu. 

    Çocuk kızla tanıştığı zaman yalnızlık çekiyordu. Hayatı boyunca hep yalnızdı fakat bu seferki farklıydı. Bu zamana kadar ailesinden ebeveynlik görmemişti. Yine de fiziken oradalardı. Beraber yemek yiyorlar, vakit geçiriyorlardı. Ailesi kafalarında yarattığı çocuk modelini seviyordu fakat o çocuk o karaktere ve düşünceleri sahip değildi. Öyleymiş gibi davranmak zorunda bırakılmıştı. Zamanı geldiğinde aile gibi görmediği ailesinden tamamen ayrılmak zorunda kaldı. Tahmin ettiğinden çok daha zorlayıcı olmuştu. Eskiden gerçekçi olmasa da bir aile kavramı vardı. Şimdi ise son bulmuştu. Hayat savaşında yalnız değil, yapayalnızdı. Onun gibi yurtta büyüyen, yalnız hisseden ve yaralanmış arkadaşları vardı fakat ailesinden bile hasar alan bu çocuk yabancı insanlara güvenemiyordu. 

    Tüm bunlar yaşanırken kız hayattan ilk darbesini almak üzereydi. Hayatın büyüdüğü ev gibi pembe olmadığını fark etmek üzereydi. Tüm insanların da kendisi gibi olduğunu sanıyordu. Hata yapan arkadaşları olsa bile onların sevgilerine güveniyor ve bir daha yapmayacaklarını -en azından kendisine- inanıyordu. Durum beklediği gibi olmadı. İnsanlara güveni çok derinden sarsıldı. En yakın arkadaşlarının beş dakikalık zevklerine kurban gitti. Aklında tek ve biraz da bencil bir soru varı. “Beni kaybetmeyi nasıl göze aldın?” Küçüklükten beri hakkını bile babası savunduğu için ses çıkartamadı. Çok sevdiği babasından korkusuna ona da bahsedemedi. O an fark etti ki sarsılmaz sandığı aile kavramı doldurma zeminin üzerine yapılmış bir evdi. Daha önceden benzer bir olayla sınanmış olan çocukla tanıştığında yap-boz parçaları yan yana gelmişti bile. Tanrı onları birleştirebilmek için ortak bir acı vermişti. Kız bunu çok sonradan fark edecekti. 

    Daha önce gökyüzüne bakarak hayal ettiği gibi bir çocuk çıkmıştı karşısına. Eski sevgilisiyle ilişkisini anne babasının ilişkisine benzettiği için ayrılan kız babasına hiç benzemeyen bir çocuğa tutulmuştu. Olgundu, zekiydi, hedefleri vardı. Hayatında hiçbir kızla flörtleşmemiş erkek karakterimiz ise kızdan hoşlandığını anlamamıştı bile. Onun yanında kendisi gibi hissediyordu. Rol yapmasına gerek yoktu. Sadece onun tarafından sevilmek istiyordu. Kendisine sevmeyi, aileyi öğreten biri çıkmıştı karşısına. Yaşadıklarına rağmen vazgeçmeyen güçlü bir kadına dönüşen kıza âşık olmuştu. Geceyle gündüz kadar zıt ama bir o kadar da aynılardı. İkisi de birbirleri için yanıp tutuşuyorlardı. Birbirlerinin bir ilişkiden ne istediğini biliyor ve anlıyorlardı. Mükemmel bir çift olmuşlardı. Onları neyin ayıracağını bilmeden yaşayıp gidiyorlardı. Tanışmalarını ve kaderlerini en ufak ayrıntısına kadar yazıp çizen tanrı sonlarını da biliyordu elbette. 

                   


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.