Kağıt kesiği hikayelerinden hiçbirimizin bir haber olmadığı; standart insanüstü yazgının kurşun kalem edasında, kader yazıcılığına soyunduğu, savunulan, daha doğrusu savunmuş gibi yaptığımız son mevzinin de düştüğü, matem havasında ve yazıklar olsunlar perhizinden çıkılmadığı ve daha aynı fonla kaç duvar çizeriz korkusunun yüksek çatlaklar oluşturduğu geceden, yeniden korkak bir sese dönüşün/düşüşün çığırtkanlığına doğru emin adımlar atmakta olan merak dürtüsünü bastırmak gerekti.
Bu ve bunun gibi tekdüze cümleler kurmaktansa ruhunu asan birine gıpta etmemek elde değil. Hayır, mevzubahis sözcülük/gözcülük falan değil. Kıyamet günü yaklaşmamış olsaydı, neden inceldiği yerden kopmuş olurdu? Ayrıca, durum analizi gereği soğuk soluk benz attırır.
Sorumsuz kalan taraflarımla beyan ederim ki yazıtlarca kusacağım. Öyle dolu dolu küfür etmek için değil, yalnızca susmak için.
Kalıtımsal olanın karmaşıklığı doğru kabul edilecekse;
O halde;
Kimliğimin ne kadarının belirteci benim?
Şu an şiir yazmak için oturduğum bu masada köşeye sıkıştırdığım kaç söz benim?
Tezgâhtaki usturayı şah damarımdan uzakta tutan kaç elim var benim?
Düştüğümde soyulan diz kapağım yüzünden neden dayak yedim annemden?
Her halükarda bu hayat benim demenin cesaretten mi yoksa basiretsizlikten mi geldiğini kimsecikler anlamayacak. Zaten anlaşılır, susmayı başarabilseydik, portakala dönmeyi beklemezdik. Beklenti kıyafetini de üstümüzden atmayı başarırsak şayet bir gün, kurmaca hayale gerek kalmazdı.
Bu kadarı da abartı olurdu. Neyse ki abartı bir sanattı. Şiir de bir abartıydı. Şair sanatçı mıydı?
Haklılık bir savaş olmamalıydı da bu kadar sözü tüketmeseydik. Zaman da cabası. Tül perde arkasında saklanan arzulara bak sen, nasıl da geçmiş gibi. Savaş ve arzular; haklılık olmasaydı nasıl da uyumluydular.
Bir sözü tamamlamadan önce, ertesinde gizlenmiş gerçekleri görmek benim işim olmamalıydı. En açık savaşlarda bile terkedilen sayfalar dolusu yazgıyı ben seçmedim. Seçkinler arasında olmamak için elinden geleni yapmış olsaydı, aynı hayat için rüyaya ne gerek vardı derdim. Tüm bu belirsiz zaman diyalektiğini yırtıp atan beklenti olmasa, yaşamın daha az yaşanılır olduğunu öğretenlere bir çift söz biriktirmiştim de ne olduğunu şimdi unuttum.
Unutmak kullanışlıymış, öyle demişlerdi. Öyleymiş. Karnının tam ortasına yediğim ayazı unutturan sarmaşıkları kustuysam, şiir yazmak için ohom daha çok
ekmek
fırın
kürek
düş
şair
öküz gibi oturdular böğrümüze.
şiir sanat mıydı?
Yorum Bırakın