“Kırık dallar üstünde yürümekten farkı yoktu yaşamanın. Sanki hayatım engebeli ve dar sapaklı olmak için yaratılmıştı ve bende bu yaratılmışlık içinde savrulup gidiyordum. Savrulup bir noktaya varmak sorun değildi ama hiçbir zaman o noktaya varamayacak olmaktan ölesiye korkuyordum. Aslına bakarsanız o noktanın olmasından ve varmaktan da korkuyordum, bir de vardıktan sonra tatmin olamayacağımın ihtimalinden.”
“BU SAATTE BARİ ŞU KLAVYEYİ RAHAT BIRAK!”
Kız kardeşimin çığlıkları başlamıştı. Ne zaman ilham gelse ya biri bir şey yapmamı ister ya da yapmamam için ellerinden geleni yaparlardı. Bilinçli veya bilinçsiz. İşler böyle yürüyor bu evde.
“Yeni romanımın girişi için cümleler seçmeye çalışıyorum biraz sakin olursan” dedim.
Sanki çok umurundaymış gibi açıklama yaptım. Aslında merakından çatlıyordu ama yine de sormuyordu. Çünkü hem meraklı hem de inatçıydı.
“Yine hayatının ne kadar kötü gittiğini anlatan yersiz yazılar yazmaya mı başladın?”
Bingo; hem beni takip ettiğini söylemişti hem de yazılar hakkında yorum yapmıştı. Hem gizli bir hayran hem de aptal.
“Okumadığını sanıyordum?” dedim. Yüklem kullanmadan dedim evet.
“İzmirli olduğunu sanıyordum?” Komik olduğu zamanlar oluyordu hakkını yemeyeyim şimdi.
“Yine hayatımı anlatmaya çalışıyorum evet ama senin salak kulakların rahatsız olmasın diye bu gecelik ara veriyorum.” Yapabileceğim bir şey yok hem benden bir saniye bile daha fazla komik olmasına dayanamam hem de ilhamımın tükenmiş olduğunu kimseye çaktıramam.
“Tıkandığını fark etmemiş gibi yapıyorum tıpkı bugün benim yeni gömleğimi giydiğini görünce yaptığım gibi.” Belki de o kadar da aptal değildir.
“Bir kere giydim sonra yerine astım merak etme” dedim. Yedik sanki gömleğini. Yataktan kafasını kaldırıp bana doğru baktı. Bu bakışı tanıyordum, ben bir şey biliyorum ama bunu bilmem senin hiç hoşuna gitmeyecek bakışıydı. “Söyle” dedim. Çekinmeden ağzıma sıçabilirsin.
“Hiç, gömlek sigara kokuyordu yine mi içmeye başladın?”
Off başlıyoruz yine.
“Hayır içmiyorum.”
“Evet içiyorsun.”
“Hayır içmiyorum.”
“Hayır içiyorsun.”
“Hayır içiyorum.”
“Hayır, ne?”
“Uyur musun artık yalvarırım tüm yazma iştahımı kaçırdın zaten!” Konuyu bitirmenin en hızlı yolu buydu üstelik uykum gelmeye başlamıştı.
“Ne halin varsa gör kıyafetlerimi kokutma yeter.”
“Çemenli tost yemeye ara vermeni öneririm.” İnsan ne yediğine dikkat etmeli.
Kafasını yataktan kaldırıp bana baktı: “Sen nasıl bir insan oldun böyle?” dedi. İşte o an aydınlandım.
Ben nasıl bir insan olmuştum böyle?
Neyi ne zaman hangi şartlarda istediğine karar veremeyen, olur olmadık yerlerde kitlenip ağlamak isteyen, mutlu şarkılarda hüzünlenip mutsuz şarkılarda kafa sallayan biri mi olmuştum? Yoksa hiçbir şeyi kelimenin tam anlamıyla umursamayan ama aynı zamanda düşünmekten zatüre olan biri mi olmuştum? Veya aşık olduğu kişilere aslında aşık olmayan takıntı haline getirip onları üzen ve sonra onlara gerçekten aşık olduğunu fark edip bu sefer kendi üzülen biri mi olmuştum? Acaba hepsini birden mi olmuştum yoksa regl mi olacaktım. Regl olacaksam yarın dışarı çıkarken ped almalıydım yanıma, ilaç da alayım lazım olabilir baygınlık geçirmek istemiyorum yolda. Ama yine bir insana önce çok istiyormuş sonra da aslında hiç istememiş gibi davranmak bira kırıcı. Bu yüzden de böyle bir insan olmuş olabilirdim.
“Suratıma bakmasana aptal aptal gerçek soru değildi sadece bir serzenişti.” Deyince kendime geldim.Kendimi nasılsın sorusuyla tüm travmalarını anlatan insanlar gibi hissetmiştim. O insan da benim evet.
Sadece bir serzeniş.
Sadece bir serzeniş.
Kardeşimin bana kurduğu en iyi cümle buydu gerçekten. Hem her şeyi açıklıyor hem de korkunç derecede her durumumuza uyuyor. Kendisi de uyuyor. Az önce bana bir ton laf saymamış gibi, serzenişini yaptı götünü döndü ve uyudu. Bazen bu kadar gamsız ve uykulu olmak istiyorum.
pek yeni sayılamayacak bir seriye başladık, diğer okuyucularımdan fayda yok ne yapayım bende buraya geldim...
Alo, Diane?