Hayatlarımızın önemli bir kısmını işte geçiriyoruz. Sabahın erken saatlerinde başlayan koşturmacamız akşamın karanlığına kadar sürüyor. Peki, bu süreçte hiç kendimize dönüp şunu soruyor muyuz: Gerçekten yaptığımız iş bizi mutlu ediyor mu yoksa sadece zamanı doldurup bir ömrü tüketiyor muyuz? Günlük telaşlar ve mecburiyetler arasında bu soruya cevap bulmak kolay değil, farkındayım. Ancak belki de hayatı anlamlı kılmanın yolu tam da bu soruları sormaktan geçiyor.
Yaptığınız iş sizin için ne ifade ediyor? Bir maaş çeki mi yoksa hayata dokunan bir değer mi? Bazı insanlar sadece para kazanmak için çalıştıklarını söyler. Sizce bu yeterli mi? Para elbette önemli çünkü hayatımızın birçok ihtiyacını onunla karşılıyoruz lakin yalnızca para için çalışmak, gün geçtikçe ruhumuzu tüketen bir döngüye dönüşebilir. Çünkü insan yalnızca bedenini değil, ruhunu da doyurmak ister. Bir işin anlamlı olması sadece ekonomik değil, duygusal ve zihinsel tatmin de sunabilmesiyle mümkün.
Kimileri, sevmediği işlerde bir ömür geçiriyor. Bunun pek çok nedeni var: geçim kaygısı, alışkanlıklar, ya da daha iyisini yapamayacağına dair inanç. Yani aslında bazen insanlar hayatlarının büyük bir kısmını mutsuzluk içinde sürdürmeyi kabulleniyor fakat hayat, bu kadar basit bir çerçeveye sığamayacak kadar değerli. Bazıları bir gün uyanıyor ve fark ediyor: "Bu iş beni yavaş yavaş tüketiyor." ve o an bir karar veriyorlar: "Ya bu işin beni yok etmesine izin vereceğim ya da kendi hayatımı yeniden inşa edeceğim." Elbette bu kolay bir karar değil çünkü değişim, beraberinde belirsizliği getirir. Bir işi bırakıp yeni bir başlangıç yapmak cesaret ister. Sanırım pek çok insanı yerinde tutan şey de bu korkudur. "Ya başarısız olursam?" düşüncesi, çoğumuzu zincirler. Ama öte yandan, hiç denememek de bir tür başarısızlık değil midir? Hayatın akışına kapılıp hiçbir şeyin kontrolünü elimize almamak, aslında kendi hayatımızdan vazgeçmek anlamına gelmez mi?
Peki sizin iş motivasyonunuz nedir? Para mı? Prestij mi? Belki de güç ya da konfor alanı? Herkesin bu soruya vereceği cevap farklıdır. Kimisi için işteki başarı ve toplumsal statü her şeydir. Başkaları içinse güç yani karar verebilme ve yönlendirebilme kabiliyeti büyük bir motivasyon kaynağı olabilir. Esasında bu motivasyonların ortak bir noktası vardır. Hepsi, bir noktada insanın kendini tatmin etme arayışına çıkar. Eğer yaptığınız iş size bu tatmini sunmuyorsa gerçekten mutlu olduğunuzu söyleyebilir misiniz?
Geçmişten bugüne aslında iş hayatı yalnızca bir araçtır; hayatın tamamı değildir. İşimiz, bize hayatta başka şeyler yapabilmek için imkan sağlamalıdır. Eğer yalnızca çalışıp yoruluyorsanız o iş sizi özgürleştirmek yerine esir alıyordur. Nihayetinde ömrümüzü harcadığımız bir şeyin, bize yalnızca maddi değil, manevi olarak da bir şeyler sunması gerekir. Çünkü hayatta "anlam" da en az geçim kadar önemlidir. Bu noktada belki de şu soruyu sormalıyız: İşimizi değiştiremiyorsak bakış açımızı değiştirebilir miyiz? Sevmediğimiz bir işi sevilebilir hâle getirmek mümkün müdür ya da tam tersi, her şeyi geride bırakıp yeni bir başlangıç yapmak için cesaretimiz var mı? Çünkü her iki durumda da asıl mesele sizin ne hissettiğinizdir. Hayat, sizin hissettiklerinizden başka bir şey değildir. İşinizi değiştiremezsiniz belki ama işinize bakış açınızı değiştirerek mutluluğu bulabilirsiniz.
Yaptığınız iş size ne katıyor? Her sabah uyandığınızda, o işe gitmek için ne hissediyorsunuz? Eğer bu soruların cevapları sizi tatmin etmiyorsa belki de hayatınızda bir şeyleri değiştirme vakti gelmiştir. Biliyorsunuz ki zaman asla geri gelmez. Kaybettiğiniz her gün, bir daha asla yerine konamayacak bir hazinedir. Hayatta önemli olan sadece yaşamak değil, yaşadığınız her anı değerli kılmaktır.
Unutmayın, hayatınız size sunulmuş bir armağan. Onu sevmediğiniz şeyler için harcamayın. Hayallerinizin peşinden gidin, tutkularınızı keşfedin ve cesur olun. Çünkü sonunda geriye dönüp baktığınızda, sadece yaşadığınız anlar ve verdiğiniz anlamlar kalır. Bu yüzden, bugün kendinize bir söz verin. Hayatınızı, sizin için anlamlı olan şeylerle doldurun.
Yorum Bırakın