"Sahte hazineler sakladım boş dolaplarda
Beyhude bir gemi taşıyor çocukluğumu içimdeki sıkıntıya
Oyunlarımı yorgunluğa."
Boş Dolaplar genel olarak kimlik ve toplumsal roller üzerine düşündüren bir eser. Genç bir kadın olan Denise Lesur'un ailesi, büyüdüğü çevre, yaşadığı duygusal ve entelektüel dönüşüm kitap boyunca hakim olan anlatıdır. Bu anlatı boyunca bireyin hem kendi iç dünyasına hem de toplumsal yapıya nasıl hapsolduğuna dair bir eleştiri hakimdir. Özellikle bir kadının kimlik arayışı, içinde yaşadığı toplumun ona biçtiği roller ve ilişkiler üzerine daha fazla yoğunlaşır. Tam bu noktada kullanılan boş dolaplar metaforu, kimlik arayışı içindeki o kız çocuğunun içsel boşluklarını ifade eder. Yazar kadınların toplumsal hayattaki yerini sorgularken edebiyat ve sanat tarafını da es geçmez. Kız çocuklarının ve kadınların yaşadığı sorunları anlatan, onların hislerini ifade eden, içinde bulundukları kötü anları atlatmaya yardımcı tek bir satırın olmaması bir sorun teşkil eder ona göre. Bize göre. Eğer böyle bir anlatı olsaydı tekrar tekrar okurduk onu ancak kitaplar dilsiz bu konuda. Bu dilsizlik 21. yüzyıl insanını rahatsız ediyor. Sanatına hayran olduğumuz yazarların konu kadınlara geldiğinde ne düşündüklerini araştırmak bile bazen korkutucu olabiliyor. Nasıl olur da dilsiz olmayı tercih ederler...
Annie kendi hayatından kareler sunuyor bize. Cesaretine hayranlığımı belirtmek isterim. Hayatının hangi dönemini anlatıyorsa onunla birlikte biz de o derinliğe dalıyoruz. Dalabiliyoruz. Buna izin veriyor çünkü. İyi ki. Geçmişine baktığında şu an o kişi olmasa bile o zamanki hislerini ve kim olduğunu görebiliyoruz. Bu bana büyüleyici geliyor. İnsanlar değiştikçe geçmişleri de değişir. Çünkü aynı zamanda o geçmişin anlatıcısı da değişmiştir. Fakat burda değişen tek şey anlatıcının kendisi. Anlatılan ise dupduru, olduğu gibi. Ayrı iki dünya var. Bize ikisinden de seslenen iki aynı kişi var. Denise ve Annie.
Zehra ve ben olarak bir gün tekrar Annie okumaya cesaret ettiğimde görüşmek üzere...
Yorum Bırakın