bir şeye karşı duyduğun güçlü bir inanç , o şeyi öyle kılar mı ?
hislerin güçlü olmasını her zaman sevmeye layık gördüm. cevaplar kahve fincanlarının kurumasında , desteden rastgele seçilen ama hiçbir şeyin tesadüf olmadığına inanmak ile başlayıp küçük bir kitapçık ile yorumlanmasına gerek olmaksızın olan o hislere.
kitap okurken kendini okur olarak değil yaşayan olarak kaptırıp gittiğin. yazan kelimeleri okumaktan, yazılanları yaşamaya dönüştüğün o anı hissetmek. olması gerekenlerin ütopya terimin altında toplanmış olmasının trajik tek yanı olan o kitaplardaki mekanlar , insanlar , düşler.
taksim yapı kredi yayınlarından tünele doğru yürürken o hafif sola kayan köşeyi dönüp kalabalıkla yüzleştiğin o an. o kalabalıktaki herkesin gözlerine baktığını düşün. karşında gördüğün silüetlerdeki onlarca hikayeyi , birazdan yanından yürüyüp geçecekler , onlarca hikaye onlarca bilinmezliğine dönüşecek. ama sen kendinle geçeceksin aralarından. bir anı olarak.
kafanı kaldırıp kalabalığın gözlerine bakmayacaksın. o sana baksa bile.
tanıdığın herkes , hakkında hiçbir şey bilmediğin bir savaş veriyor.
kibar ol. her zaman.
uzun bir süre odamın kapısının yanında yazmıştı. beni dönüştürdüğü için ona çiçekler hediye etmek isterdim.
başlangıçta sorgulamazsın sonra bir nasıl yani ? anı gelir. yani umarım gelir. yanındakini hissedemiyor musun ya da birinin gözlerine baktığında onu okuyamıyor musun.
kitap gibi mi ? kitap gibi.
tabiki sadece bana verilmiş bir özellik değildi. ama herkes de verilmemişti. bakmayı , görmekle takas etmiştim. bir yerlerde bir şekilde olmuştu bu. sonrası hep görmekti. yorulsam bile , manzaraya karanlık çöktüğünde bile gözlerimi kısıp görmek istiyordum.
bakmak yetmezdi , bitmişti belki hiç olmamıştı.
gördüğüm her şey ise apaçık oradaydı.
hissetmeler , inanç sorgularına çok kolay kapılıyor. hisler sorgulanmayı sevmez. bunu öğrenene kadar hissin tarafından ‘haklıydım ama bize inanmadın’ bakışı atılmayan var mı.
birinine karşı ‘ bu böyle biri ‘ hissine , anından zihinden gelen ‘yok artık , saçmalıyorsun’ düşüncesi kolaylıkla tercih ediliyordu. ta ki bu böyle biriler birikip tek taraflı bir çiçek sulama seansına dönüşene kadar.
tek taraflı çiçek sulama seansını yazmak için doğru şarkı henüz bulunamadı. sadece şunu söyleyebilirim ki. susuzluktan solan çiçekler , sulanıp çiçek açanlar kadar değerli.
bir şey sadece öyle hissettiğin için mi oluyor ?
hissi , inanç ile besleyip kendin mi yaratıyorsun?
böyle olacağını biliyordum! bu cümleyi farklı seslerden ve farklı tonlardan duymuşsunuzdur. sonrasında ‘haklıymışım’ ve ‘içime doğuyordu’ cümleleri de masaya keyifle yerleşir. ama bu da sorduğum soruya bir cevap olamadı. sen hissin yaşandığı bir şekilde gerçekleştiği için mi mutlusun ? yoksa haklı olduğun için mi ? ha bu arada mutlu musun ?
çok karıştığının farkındayım bir de şu metafordan yürüyelim. arkadaşlarınla oturuyorsun ve bir anda diyorsun ki ‘ içimde kötü bir his var ‘ belli belirsiz bir süre sonra kötü bir haber alıyorsun ya da sana iyi gelmeyen bir durumla karşılaşıyorsun. şimdi. an. kötü bir şey zaten olacaktıda sen önceden mi hissettin ? yoksa hissedip o kadar inandın ki kötü bir şey mi oldu ?
iyice çorbaya döndü mü ?
güzel. bu düşünce yıllarca hissettiğim her şeyin yanında sakince duran bir çiçek gibiydi. onu sulamak ya da kurusun diye beklemekte işe yaramadı. her hissin yanında oradaydı. inkar edilemezdi.
suladığımda büyümüyordu. kurumaya bıraktığımda solmuyordu. sadece oluyordu. hisler gibiydi.
sadece vardı .
aynada kendine bakan bir çiçek gibi.
sadece var olmuştu, artık hissedilmişti.
kendinin ne olduğuna olanlar değil , kendi karar verecekti.
Yorum Bırakın