Advertisement Tracker

kim karar verdi buna ?

kim karar verdi buna ?
  • 1
    0
    0
    0
  • bir durum yaşandığında , gözlerinin çekirdeğine bakılarak söylenen bi cümlede , imla kurallarının olmadığı bir yerden gibi gelen mesajları ilk okuduğunda. ilk hissettiğin duygu. aklına gelen ve neon ışıklarla alarm verir gibi yazılmış olan ilk cümle.

    senin mi ?

    yoksa ilk düşüncen olduğu için onu sahiplendin mi ?

    bir şeyin sana ait olduğunu ; zaman , mekan ve bazen kendinden bile ötede hissedersin. sana ait olması , her zaman senin olacağı anlamına gelmez. bu da onu daha az sana ait yapmaz. ilk peluş oyuncağın nerede ? o olmadan uyuyamam dediğin hani. salondaki koltuğun altında misafir yorganları tarafından ittirilen bir köşede mi duruyor ? yoksa birine mi verildi artık sana ait olmadığına karar verilip. en kötüsü de , sen hariç birilerinin seninle ilgili karar alabilecek güce sahip olduğuna kendini ve seni inandırmış olmaları. ve bunula yaşadığın bir süre olması. 

    yaşamın ilk altı yılının çok önemli olduğu söyleniyor. çocukluğumuzda etrafımızdaki insanların verdikleri her tepkileri , olaylara karşı kurdukları ilk cümleleri , yaptıkları ilk mimikleri , anlattıkları her şeyi sorgu nedir bilmeksizin alıyoruz. 

    bir şeye tepki verdinde başkası gibi hissettiğin bir an oldu mu ? 

    tepkiden çok bu hissin verdiği gökgürültüsünde bir korku hissetmek. bu tepki başkasınınsa neden benim sesimden yaşanıyor diye donakalmak. bu sana ait değilse neden sende ?

    ‘ ama böyle olması gerekiyor’ 

    fazla kahve tüketiminin kalp çarpıntısı yapmasını geçip bizzat kafes dövüşüne başladığı bir noktada , konuşmanın derin yerlerinde yüzerken bir anda kendi sesinden duyduğun ama senden olmayan o cümle. nasıl karar verdik buna ? buna ne zaman ikna olup yasa gibi gereklilik ekledik. 

    şimdi bize ait olmadığına karar verdiğimize göre , ne yapacağız ?

    kendine ait olanı bulmak için her şeyi susturmak ya da gelen her düşünceye sorular sormaktı bulunan seçenekler. bir karar anı her şey değiştirecek güçte olabilir , bir soru gibi.

    ama yollar insanı kendisiyle birlikte kendisine doğru götürürdü. 

    tüm onlar , görüp sorgusuz sualsiz aldığımız kararlar. ilk onlar bakar insanın gözlerinin çekirdeğine. derler ki ‘biz zorunluluğuz azizim. anneniz de kahvesini böyle içer , misafirlikteki teyzeler böyle söyler yalanı , bak onların başına neler geldi senin de gelecek görürsün. sana olduğunda sende böyle yapmalısın , sen onlar olmalısın. ‘

    olmazsan durman gerekir çünkü. oysa geride kalanlar orada hazırdır , sadece yaparsın.

    beklemeler , dönüp aynada kendine bakmak gibi olan beklemeler. 

    acele diye bir kelimenin hiçbir dilde var olmadığı o beklemeler.

    kendisiyle konuşanlara deli diyen ilk insanın aslında bir iç sesi olmadığı anlamak. insanlarla , çiçeklerle , kedilerle , köpeklerle , tüm canlılarla konuşabilirsin. ama bir yaşamı sadece ve sadece tüm varlığınla deneyimlediğin , seni bilmek ötesinde sen olanla konuşamazsın. yani kendinle. 

    kendinle konuşmazsan ne hissedip düşündüğünü , ne yapıp ne yapmayacağını içinden gelen ilk şeye göre mi belirleyeceksin ? geçmişinde misafirlikte gördüğün teyze gibi ya da annen ya da - ki bu şahsi favorimdir - bir arkadaşının çok benzerini yaşayıp yaptığına göre mi ?

    sen onların yaptıklarını yapıp onlar olacaksan . sen neden varsın ? 

    ki o başkası zaten kendi olarak varken. senin varlığın onun varlığının gölgesi mi ?

     kocaman sorular ve kendinle her şeyi konuşabilmenin  sakinliği.

    sessizlik çöktüğünde kendinle kalırsın. bunun bir ceza ya da ödül olduğuna yine sen karar verirsin.

    doğru kararlar yanlışa , yanlış kararlar doğruya dönüşür. yol sürekli ileri gider. yürüdüğün yolun yokuş olduğuna ; o yokuşun yukarı doğru mu . aşağıya doğru mu olduğuna sen karar verirsin.

    yokuş birdir , karar senin.

    yeni karar eskiyi boğmak için seçilebilir. eskiyi yeni kılmak için. 

    yeni karar eskiyi dönüştürür. kararlar geçmişi değil seni dönüştürür.

    zamanın içinde aldığın her nefes bir önceki anı geçmiş kılar.

    içten içe olmayacağını bildiğin şeylerin olmadığı ilk an hissettiğin kocaman bir rahatlama değil miydi ? o ilk beş dakika omzunlarından okyanusa düşen kocaman bir taş , o taşı görür gibi olmak. denizin dibine düşüşünü izlemek. bir daha o derinlikten çıkıp gelmesi , omuzlarına taşınması , sadece senin isteğinle olacak bir şey olması çeşitli güç zehirlenmelerine de açık bir andır bu arada hürrem sultan değilseniz - ki değilsiniz - sakince izleyip yolunuza devam etmeniz önemle rica olunur.

    içinden geçmeye karar verdiğin acı , varolan bir acı mı ? 

    yoksa bunun bir acı olmasına sen mi karar verdin ?

    renkleri için alınan çiçekler solar, yağan yağmur toprağa ulaşırsa bereketlenir.

    toprağa köklenemediği için solan çiçekle saksıda evin en ışık alan köşesinde duran çiçek aynı yolu yürümüyor evet. ama buketle gelen çiçekler , her yanından geçildiğinde bir durup koklanıyor. solmaya yakın defter aralarında bir anıya dönüşüyor.

     bu yüzden onun bir saksı çiçeğinden daha kıymetsiz olduğuna karar verebilir misin ? sor kendine bakalım sana saksı çiçeği mi , yoksa renklerle dolu buketle mi gelecek cevapların.

    taşı denizin dibine atmaya karar veren sensin , omuzunda taş taşıdığına inananda.

    çiçek buketlerini koklayan da sensin , toprağa ekip kökletende.

    her taşın bir ağırlık olduğuna inanmıyorum.

    her çiçeğin ekilmesi getirmediğine inanmadığım gibi.

    yolda karşılaştığım taşlarlada, çiçeklerlede konuşuyorum.

    ama en çok aynada baktığım gözlerle.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.