Şu an dünya ağır sıklet şampiyonu Oleksandr Usyk, en son Riyad’da yapılan unvan koruma maçında Tyson Fury’yi puanla yenerek unvanını korumayı başardı ve kemerlerini (WBC, WBA, WBO, IBF, IBO) elinde tuttu.
Usyk’in nakavt oranı oldukça düşük. Maçlarını genelde puanla kazanıyor; yani teknik bir boksör. Tek yumrukla rakibini nakavt edecek güce sahip değil. Ancak bu, bütün kemerleri toplamasına engel olmadı. Öte yandan, Deontay Wilder olağanüstü, hatta bazı boks otoritelerince gelmiş geçmiş en sert sağ yumruğa sahip olduğu kabul edilen bir boksör. Deontay Wilder, rakiplerini genelde tek bir yumrukla nakavt ederek maçlarını kazanıyordu. Böylesine patlayıcı bir güce sahip sağ yumruk, yüksek nakavt oranına rağmen Deontay Wilder’i zirveye taşımaya yetmedi.
Wilder’in gücünden yoksun olan Usyk’i ise bütün kemerlerin sahibi yapan şey, sahip olduğu teknik. Deontay Wilder, teknik dövüşmediği için eleştiriliyordu. Tyson Fury ve Zhilei Zhang karşısındaki yenilgilerinden önce, “Bana teknik lazım değil, maç boyunca bir tek yumruğa ihtiyacım var” diyerek tekniği küçümsemiş, sahip olduğu sert yumruğu gözünde büyütmüştü. Ancak son iki maçını nakavtla kaybetmesi, tekniğin önemini anlamasını sağlamış olabilir.
Şimdi asıl meseleye gelelim.
Son zamanlarda Menzil’de olup bitenleri, din ve tarikatlara alerjisi olanlar keyifle izlerken, samimi dindarlar üzülerek takip ediyor. Abdulbaki Hazretlerinin vefatıyla birlikte Menzil büyük oranda üçe bölündü ve bu bölünmeler beraberinde tefrikayı getirdi. Artık uzlaşma zemini yakalamak, uzak bir hedef gibi görünüyor.
Peki, ne oldu da tasavvuf ahlakına aykırı, saldırgan tutumlar ortaya çıktı? Bunun çok basit bir cevabı var: “Elektrik kesildi.” Yani Abdulbaki Hazretlerinin sofiler üzerindeki manevi tasarrufu – ki bunu tarikat mensubu olmayanlar anlayamaz – bitince, sofilerin maneviyatı kayboldu ve herkes kendi kimliğiyle baş başa kaldı. Bu sebeple, tasavvuf erbabına yakışmayacak tutum ve davranışlar bir meziyetmiş gibi sergilenmeye başlandı.
Oysa aynı sofiler, yaşadıkları zamanı doğru anlayıp bu kadar cahil kalmamış olsalardı, her hafta yeni bir kargaşanın tarafı olmazlardı. Herkes kendi cehaletiyle baş başa kalınca, cehaletin olaylara yaklaşımıyla sorun çözme yöntemlerini icra etmeye başladılar. Yani, “elektrik kesilince ışıklar söndü” ve karanlıkta yol bulmaya çalışan hemen hemen herkes, diğerine bir şekilde çarptı.
Deontay Wilder, gücüne tekniği ekleseydi, sahip olduğu güçle dünya boks tarihine damgasını vurabilirdi. Aynı şekilde, sofiler de Abdulbaki Hazretlerinin tasarrufundan kaynaklanan manevi hallere güvenmek yerine cehaletin perdesini yırtmış olsalardı, manevi hallerinden düşseler bile bugünkü kavgacı ve sefil duruma düşmezlerdi.
Yorum Bırakın