İnsan ne zaman kendiyle tanışır? En derin korkularının, en karanlık arzularının ve en utanç verici yanılgılarının yüzüne çarptığı o anda mı? Yoksa o korkulardan ve arzularından kaçamayacağını fark ettiğinde mi? Dostoyevski’nin Suç ve Ceza romanındaki Rodion Romanoviç Raskolnikov, bu soruların yankılandığı, insan ruhunun uçurumlarına ve zirvelerine rehberlik eden bir karakterdir. Onun hikayesi yalnızca bir cinayetin anatomisi değil; aynı zamanda insanın kendiyle yüzleşmesinin ve hatalarla örülü bir ruhu yeniden inşa etme çabasının hikayesidir.
Raskolnikov, toplum tarafından dışlanmış, yoksulluk içinde hayatını sürdüren fakat zihninde yüce fikirler taşıdığına inanan bir gençtir. Zihin dünyası, hem parlak hem de zehirli bir fikrin tohumlarını barındırır. Onun için insanlar, sıradanlar ve olağanüstüler olarak ikiye ayrılır. Sıradan insanlar, toplumsal kurallara boyun eğmek zorundadır; olağanüstü insanlar ise bu kuralları aşabilir, hatta gerekirse çiğneyebilir; çünkü insanlığı ilerletenler yalnızca onlardır. Raskolnikov’un zihnindeki bu teori, onun ruhunun çelişkilerle dolu savaş alanını hazırlar.
Raskolnikov’un cinayeti işleme kararı, yalnızca bir teoriyi test etme arzusunun çok ötesindedir. Yoksulluk, umutsuzluk ve dışlanmışlık içinde sürüklenirken, varlığını kanıtlamanın bir yolunu arar. Fakat bu düşünceler, hayatına dokunan her şeyin kırılacağı ve vicdanının paramparça olacağı bir ruhsal devinimin başlangıcıdır.
Cinayet, Raskolnikov için yalnızca bir özgürlük arayışı değil, aynı zamanda ruhunun karanlık köşelerine açılan bir penceredir. O, öldürmeyi düşündüğü kadının hayatını sonlandırmanın, onu bir üstünlük noktasına taşıyacağını umar. Lakin işlediği suç, ona beklediği özgürlüğü değil, yalnızca içsel bir tutsaklık getirir. Raskolnikov, artık sadece bir katil değil, vicdanının derinliklerinde kaybolmuş, insanlıkla ve kendi kimliğiyle hesaplaşan bir adamdır. Cinayetin sonuçları, onu yalnızca toplumsal bir yıkıma sürüklemekle kalmaz, aynı zamanda varoluşsal bir çöküşün de içine iter. Ve kafasındaki düşünceler özgürlüğü bulma çabasından çok, aslında en derin yabancılaşmasının ve kendi kimliğiyle yüzleşmesinin sonucu olacaktır.
Raskolnikov’un ruhsal çatışması, insanın kendine yabancılaşmasının belki de en güçlü tasvirlerinden biridir. O, suçunun yalnızca toplumsal sonuçlarıyla değil, varlığının en derinindeki ahlaki duygularla da yüzleşir. Dostoyevski’nin dehası ise, bu yüzleşmeyi bir trajediye ya da basit bir öğüt verme çabasına indirgemeyip, insan ruhunun karmaşıklığını olduğu gibi sunmasındadır. Raskolnikov, ahlakın katı çizgileri içinde hareket eden bir karakter değildir; onun hikayesi, iyilik ve kötülüğün birbirine karıştığı, bulanık bir alanı keşfeder.
Bu noktada okuyucu, Raskolnikov’un “Ben kimim?” sorusuna ister istemez ortak olur. Zira onun ruhsal karmaşası, insan olmanın evrensel bir sorusunu taşır. Hangi noktada çizgiyi aşıyoruz? İyilikle kötülük arasındaki sınır, gerçekten bizim sandığımız kadar net midir?
Raskolnikov’un hikayesindeki en çarpıcı nokta, onun yalnızca bir suçlu değil, aynı zamanda kurtarılmayı bekleyen bir insan oluşudur. Hayatı boyunca güçlü bir insan olmanın hayalini kurarken, zayıflıklarının pençesine düşer. Ve nihayetinde, kendi insanlığıyla yüzleşmek zorunda kalır. Bu yüzleşme, onun için bir yok oluş değil, bir yeniden doğuş olur. Sonunda Raskolnikov, hayatın asıl değerinin üstünlükte değil, sevgide ve bağışlanmada yattığını öğrenir.
Dostoyevski, bu hikaye ile yalnızca Raskolnikov’un değil, hepimizin ruhundaki çatışmaları aydınlatır. İnsan, kendi içinde hem bir cellat hem de bir kurtarıcıdır. Bu iki uç arasında gidip gelen Raskolnikov, nihayetinde kendi gölgeleriyle barışmayı öğrenir. Nitekim insan, yalnızca hatalarından değil, bu hatalarla yüzleşme cesaretinden ibarettir.
Raskolnikov’un hikayesi sona erdiğinde, zihnimizde yankılanan şey yalnızca bir suçun sonuçları değildir. O, insan olmanın ne kadar kırılgan ve bir o kadar da güçlü bir durum olduğunu hatırlatır. Onun hikayesi, kendimizi tanımak için en karanlık yanlarımızla yüzleşmemiz gerektiğini söyler. Ve belki de bu yüzden, onun sesi, kitabın son sayfasını kapattığımızda bile kulaklarımızda çınlamaya devam eder.
Çünkü Raskolnikov, hepimizin içindeki insandır.
Yorum Bırakın