Dante’nin Cehennemi: Günahın 9 Basamağına Yolculuk

Dante’nin Cehennemi: Günahın 9 Basamağına Yolculuk
  • 3
    0
    0
    0
  • İnsan ruhu, bir uçurumun kıyısında titreyen bir mum alevi gibidir. Kimi zaman bu alev, rüzgara karşı direnip yükselir. Kimi zaman ise gölgelerin içinde kaybolmaya yüz tutar. Ama bazıları, kendi karanlıklarının ağırlığı altında ezilir. Adım adım, farkına bile varmadan bir çöküşün içinde kaybolur. İşte Dante’nin cehennemi, tam da bu düşüşün haritasıdır. İnsanın kendi günahlarına düşe kalka vardığı, geri dönüşü olmayan bir derinliktir.

    Cehennem, bir son değildir. Aksine, insanın neye dönüştüğünün nihai bir yansımasıdır. Dante’nin yolculuğuna adım adım inildiğinde, görünen yalnızca azap içinde kıvranan ruhlar değildir. Orada insanın özü, tutkuları ve trajik geçmişi açığa çıkar. Her katman, insanın kendi içinde yaşadığı savaşın bir yansımasıdır ve burada yargılananlar, sadece yaptıkları eylemlerle değil, ruhlarının karanlığıyla cehennemin bir parçası olmuşlardır.

    Ve cehennem, beklenildiği gibi alevlerle kaplı bir tasvir değildir. O, bazen sessiz bir özlemdir, bazen savrulan bir fırtına, bazen ise donmuş bir yalnızlıktır. Her katman, insan ruhunun farklı bir çöküş biçimini temsil eder. Her düşüş, kendi yankısını yaratır. Kimi arzuların girdabında kaybolur, kimi ihtirasın yükü altında ezilir, kimi ise ihanetin buz gibi yalnızlığında mühürlenir. Şimdi, bu acı dolu ızdırabın basamaklarını birer birer inerek, insanlığın karanlığa nasıl saplandığını inceleyeceğiz.

    Birinci Katman: Kaybolmuş Ruhların Sessizliği

    Cehennemin başlangıcında ateş yoktur, çığlık yoktur. Sadece derin bir sessizlik vardır. Burada ne umut vardır ne de umutsuzluk. Burada kalan ruhlar bilgeliğin zirvesine ulaşmış filozoflar, şairler ve erdemli insanlar cezalarını acıyla değil, ebedi bir eksiklik duygusuyla çekerler.

    Aristoteles, Sokrates, Homeros… Onlar her şeyi anlamış ama asla en büyük hakikate ulaşamamışlardır. Tanrı’nın ışığından yoksundurlar ve işte tam da bu yoksunluk, onların asıl azabıdır. Onlar yalnızca eksiktirler, bir yarım kalmışlık içinde var olurlar. Ve aslında insan ruhu için en büyük azap ise tamamlanmamış olmaktır.

    İkinci Katman: Şehvetin Ebedi Fırtınası

    Ağır sessizlikten sonra gelen ikinci katman, heveslerine ve ihtiraslarına hapsolmuş ruhlarla doludur. Burada cezalandırılanlar, dünyevi hayatlarında tutkularının rüzgarına kapılmış ve akıllarının yerine arzularını koymuş insanlardır. Bu ruhlar, sonsuz bir fırtınanın içinde sürüklenirler. Asla bir yere tutunamazlar, asla durulamazlar. Çünkü hayattayken de tutkularına esir olmuş, rüzgar gibi savrulmuşlardır.

    Buradaki en ünlü ruhlardan biri, Paolo ve Francesca’dır. Günahkar aşkın sembolü.

    Gaetano Previati, Paolo ve Francesca, 1887

    Francesca da Rimini, ortaçağda İtalya'nın Rimini şehrinin soylu ailesinden bir kadındı. Paolo Malatesta, Francesca’nın kayınbiraderidir ve onların yasak aşkı, Dante'nin eserinde büyük bir yer tutar. Francesca, kocasının (Giovanni Malatesta) zorla verdiği evliliği kabul etmek zorunda kalmış bir kadındır. Ancak, Paolo ile arasında yasak bir aşk başlar ve bu aşk, sonunda ikisinin de ölümüne yol açar. Kocası, bu ilişkiyi öğrenince Paolo'yu ve Francesca’yı cezalandırarak öldürür.

    Dante, onları cehennemde, şehvetin etkisiyle birbirine mahkum olan bir çift olarak tasvir eder. İkinci Katman'da, bu ikili, fırtınalar gibi savrulan ruhlar olarak yer alır. Onların acısı, sadece eylemlerinin sonucudur. Aynı zamanda, tutkularının onları ne kadar savurduğuna dair bir hatırlatmadır. Birbirlerine duydukları aşk, onları dünyada olduğu gibi burada da birbirine zincirlemiştir, ancak bu, huzurlu bir birleşme değil, ebedi bir sürükleniştir.

    Peki Aşk? Hayır. Burada aşk yoktur. Burada sadece bir anlık tutkuların sonsuz yankısı vardır. Çünkü arzularına boyun eğen insan, eninde sonunda o arzuların içinde kaybolmaya mahkumdur.

    Buradaki ceza, doğrudan günahın doğasıyla özdeştir. İnsan, kontrolsüz arzularına teslim olduğunda, bir daha asla sabit bir noktaya tutunamaz. Ve cehennemin bu katında da ruhlar, tutkularının bir fırtınaya dönüşmüş yankısında kaybolurlar.

    Üçüncü Katman: Açgözlülüğün Çamuru

    Burada gökyüzü hiç görünmez. Sadece çürüyen bir toprak, asla dinmeyen bir yağmur ve pislik içinde debelenen ruhlar vardır. Çürüyen bedenlerin kokusu burada havayı zehirler. Açgözlüler, oburlar, dünyevi arzularını doyurmaktan başka hiçbir amaç gütmeyenler, şimdi sonsuz bir çamurun içinde debelenmektedir. Açlığın ve doyumsuzluğun temsilcisi olan Cerberus (Yunan mitolojisinde Hades'in yönettiği yeraltının kapısında bekçilik yapan üç başlı bir köpek), burada onların başında bekler ve arzuladıkları doyumun artık yalnızca sonsuz bir çürüme olduğunu hatırlatır.

    Bu katmanda cezanın en çarpıcı yönü, bu ruhların artık herhangi bir düşünce veya bireyselliğe sahip olmamasıdır. Onlar yalnızca birer açlıktan ibarettir. Bir zamanlar onları insan yapan her şey silinmiş, geriye yalnızca arzularının birer yansıması kalmıştır.

    Dördüncü Katman: Hırs ve İsrafın Karşılaşması

    Burada hayattayken servetin peşinden giden ruhlar, sonsuza dek dev kayaları birbirlerine yuvarlamaya mahkum edilmiştir. Çünkü yaşamları boyunca hep aynı hatayı yapmışlardır: Birisi sürekli olarak biriktirmiş, değerlerini korku içinde saklamış; diğeri ise düşünmeden harcamış ve nihayetinde o boşlukta kaybolmuştur. Artık hem israf edenler hem de biriktirenler, birbirlerini lanetleyerek ve birbirlerinin zıddında sıkışıp kalarak, sonsuz bir döngüde ezilirler.

    Bu trajedi, bu iki uçtaki ruhların aynı yanlışa düştüklerini açığa çıkarır: Maddi dünyanın kölesi olmak.

    Zamanın artık hiçbir anlamı yoktur, çünkü paraya tapan insan, zamanı da kendi çıkarlarına hizmet eden bir araç olarak görür. Ancak cehennemde, zaman da artık anlamını yitirir. Para, servet, biriktirilen ya da harcanan hiçbir şey burada değer taşımaz. Sadece süresiz bir çaba ve bitmek bilmeyen bir azap vardır.

    Beşinci Katman: Öfkenin Çekişmesi

    Bu katmanda, öfke ve kin içinde boğulan ruhlar var. Öfkesini kontrol edemeyenler sürekli bir kavga ve çatışma içinde birbirlerine saldırırken, kinini içlerine gömmüş olanlar ise suskun bir şekilde kendi hıçkırıklarıyla boğulurlar. Bu ruhlar, ne geçmişteki hiddetlerini bırakabilmiş ne de gelecekteki barışı bulabilmişlerdir. Her biri, bir başkasına duyduğu öfkenin içinde hapsolmuş, kendi cehennemini yaratmıştır. Burada, her çatışma sonsuz bir şekilde devam eder ve ceza sadece vücuda değil, ruha da işlemiştir. Öfkesinin peşinden giden bir insan, ne kadar çabalar veya ne kadar savaşırsa savaşsın, bu ateşin içinde yanmaktan başka bir kurtuluş bulamaz. 

    Altıncı Katman: Arzuların Derinliğinde Kaybolmuş Ruhlar

    Bu katmanda, şehvetin ya da basit bir arzusunun ötesinde bir yıkımın yankıları duyulur. Ruhlar, içsel huzurlarını kaybetmiş ve arzularının derin kuyularında kaybolmuşlardır. Duygusal açlıkları, onları her adımda daha karanlık bir boşluğa sürüklemiş, her tatmin arzusunun ardında bir başka tatminsizlik doğurmuştur. Artık ne bir doyum vardır, ne de huzur.  Onlar sadece bir çürüyüşün ve sonsuz bir arayışın içinde kaybolmuşlardır.

    Buradaki ceza, ilk bakışta yalnızca tatminsizlik gibi görünse de çok daha derindir. Arzularının peşinden gitmek, ruhları daha da yok eder. Onlar her tatmin arzusunun ardından gelen daha büyük bir boşluk ve bir içsel çöküş yaşarlar. Bu ruhlar, kendilerini her geçen gün daha çok kaybederken, aradıklarının aslında hiçbir zaman onlara ait olmayacağını yavaşça öğrenirler. Ama daha fazlasını aramaktan başka çareleri yoktur. Çünkü bu sürekli boşluk, bir zamanlar içsel huzurlarını ve dengeyi sağlamış olan benliklerini yitirmelerine yol açar.

    Ve işte ceza burada başlar: Arzularının derinliklerinde kaybolarak, yeni bir düşüşün içinde yeniden doğmak.

    Yedinci Katman: Ahlaksızlık ve Yolsuzluğun Derin Çürüyüşü

    Bu katmanda, toplumun ahlaki sınırlarını aşmış ve insani değerleri terk etmiş ruhlar bulunur ve kendi çıkarları uğruna, başkalarının haklarını hiçe sayarak ilerlemişlerdir. Bir zamanlar toplumda saygı gören güçlü ve kudretli figürler olan bu ruhlar, yetkilerini sadece adaletsizliğe ve haksızlığa yönelik çalıştırmışlardır. Şimdi, tüm o ihtişamlı kudretleri artık sadece birbirlerini alt etmek için sarf edilen yıkıcı bir çabaya dönüşmüştür. 

    Burada, ruhlar birbirine ihanet eder, gizliden gizliye birbirlerinin sırtına bıçaklarını saplar. Ama nihayetinde her bir ruh, aslında karşısındakini değil yalnızca kendi benliğini yavaşça yok eder. Çünkü güç, burada sadece bir illüzyondur. Bu yıkımın eşiğinde ise, hiçbir egemenlik ya da zafer ruhu kurtararamaz. Sonunda yalnızca çürüyen bir benlik ve yozlaşmanın tortusunun izi kalır.

    Sekizinci Katman: Kibir ve Gururun Çöküşü

    Bu katmanda, egoları ve kibirleriyle körleşmiş ruhlar yer alır. Onlar, hayatları boyunca kendilerini her şey üzerinde farklılaştırmış ve başkalarını küçümsemişlerdir. Şimdi, cehennemin en derin çukurunda, sahip oldukları her şeyi kaybetmiş ve gururlarının esiri olmuşlardır. Dünyadaki her normu, sadece kendi yüce benlikleriyle ölçen bu ruhlar, artık yalnızca kendileriyle yüzleşmek zorundadır. Burada gururun en derin çukurları vardır ve kibir onları zincirleridir. Her biri yukarıya çıkmak için diğerini aşağıya doğru çekmeye çalışır ama farkında olamasalar da her geçen gün daha da derine inen bu ruhlar, bir bataklık misali düşmeye devam etmektedirler.

    Dokuzuncu Katman: İhanetin Buz Zindanı

    Ve en dip, en derin katman: İhanet edenlerin soğuk yurdu.

    Dante'nin cehenneminde en büyük günah, ihanettir. Çünkü insanın ihanet ettiği şey, bir başkası değil, en nihayetinde kendi vicdanıdır. İhanetin en büyük cezası ise, içtenliğin tamamen yok olması, insanın kendine bile yabancılaşmasıdır. Bundan dolayı burada ruhlar, bir buz gölünün içinde donmuş haldedirler ve hiç kıpırdamazlar.

    Bu katmanda, en büyük ihanetkarlar kalacaktır: Brütüs, Cassius ve en temelde Şeytan.

    Evet şeytan bile burada acınası bir figüre dönüşmüş ve bir mahkum gibi kendi azabına saplanmıştır. Üç başlı, kanat çırptıkça buzları daha da sertleştiren bir varlık… 

    Çünkü ihanetin en büyük cezası, yalnızlıktır. Bütün bağlarını kesen, bütün normları yok eden kişi, en sonunda kendi hapishanesini yaratır. Ve bu hapishane, cehennemin en derininde, buzdan bir sonsuzlukta mühürlenmiştir.

    Dante'nin cehennemi, yalnızca ölümün ardındaki bir yer değil, insanın içindeki en büyük korkuların ve özelliklerinin devam etmesidir. Cehennem bir anda var olmaz. O, zamanla ve seçimlerimizle inşa edilir.

    Ve en korkuncu da, cehennem, yalnızca ölülerin yurdunda bir metafor değildir. O, yaşayanların içinde de var olabilir. Çünkü bazen insan, günahlar ile ruhunu lekelediğinde kendi cehennemini kendi elleriyle yaratır.

    "Lasciate ogni speranza, voi ch’entrate!" 

    "Siz buraya girenler, bütün umutlarınızı bırakın!"

    Zira umut, değişimin habercisidir. Ama Dante'nin cehenneminde, değişim diye bir şey yoktur.

    Burada yalnızca sonsuz bir şimdi vardır.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.