Advertisement

Başkalarının Zihninde Kiracı Olmak

Başkalarının Zihninde Kiracı Olmak
  • 19
    0
    0
    1
  • Son zamanlarda üzerine derinlemesine düşündüğüm ve birçoğumuzun zaman zaman yüzleşmek zorunda kaldığı bir içsel sorgulamayla karşınızdayım! Başkalarının zihninde kiracı olmak, insanın özbenliğini kaybetmeye başlamasının çok ince ama güçlü bir metaforu gibi.Kendimize ait bir yaşam sürerken, düşüncelerimizin ve duygularımızın ne kadarını gerçekten kendimize ait, ne kadarını başkalarının beklentilerinden, yargılarından alıyoruz? Bazen bu durum bir süreliğine bizlere içsel özgürlüğümüz ile olan ilişkimizi sorgulatıyor.Modern çağın getirdiği teknolojik ve sosyal dönüşümler, benliğimizin ne kadar kırılgan ve dış etkilere açık olduğunu bize sürekli hatırlatıyor.Black Mirror dizisinin "Nosedive "bölümü, bu gerçeği çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor. Dizideki karakter, Lacie Pound, her hareketi, sözü ve bakışıyla bir puan sistemine tabi tutuluyor. Toplumun onayını kazanmak için sürekli mükemmel bir imaj sergilemeye çalışan Lacie, zamanla gerçek benliğini yitiriyor. Onun yaşadığı bu dönüşüm, bizlere şu soruyu yöneltiyor: Kendi hayatımızı mı yaşıyoruz, yoksa başkalarının gözünden "kabul gören" bir hayatı mı sürdürüyoruz?



    Bu durum bizlere zihnimizi meşgul eden seslerin mülkiyet edinmesine izin verdikçe dışarıdaki dünyayı, kişisel doğrularımızla ya da özgür irademizle değil, başkalarının bakış açılarıyla görmeye devam edeceğimizi açıklıyor.Sigmund Freud'un da dediği gibi "İnsan, düşündüklerinin sahibidir ama söylediklerinin kölesidir." Bizler her ne kadar düşüncelerimiz ve içsel isteklerimiz üzerinde kontrol sahibi olsak da, bu düşünceler dışa vurulduğunda, bilinçdışındaki yönelimler, toplumsal baskılar ve içsel çatışmalar, onları şekillendirerek bizi zaman zaman özgürlüğümüzden uzaklaştırmak için büyük bir neden olabiliyor.



    Başkalarından aldığımız onaylar ve değerlerden ziyade, asıl önemli olan, kendimize duyduğumuz inançtır.İnancımızı kaybettiğimizde, başkalarına ait olan düşünceler bizlerin gerçeği haline gelir. Gerçek özgürlük, yalnızca toplumun dayattığı normlara karşı durabilmek değil, aynı zamanda kendi içsel doğrularımıza da sadık kalabilmektir.Eğer başkalarının bizim hakkımızda ne düşündüğünü bu kadar önemsiyorsak, onların kararlarını ve davranışlarını sorgusuzca kabul ediyorsak, zamanla onlara benzemeye başlamaz mıyız? Peki,herkesin birbirine dönüşmeye başladığı bir dünyada farklı olmanın ne anlamı kalır? Bizi gerçekten özel ve değerli kılan şey, başkalarının beklentilerine uyum sağlamak değil, kendi eşsiz bakış açımızla dünyaya fark katabilmemizdir. Çünkü,dünyayı değiştirenler, uyum sağlayanlar değil, cesurca kendi yolunu çizenlerdir.Dolayısıyla asıl güzellik, herkes gibi olmaktan değil, kendi düşüncelerimiz, duygularımız ve hayallerimizle özgün bir iz bırakmaktan gelir.

    Umarım, kendi düşüncelerinizin ve hayallerinizin gerçek sahibi olabilir, başkalarının zihninde kiracı olmak yerine, özgün benliğinizle parlarsınız. Ruhunuzun derinliklerinden yükselen o sesle yol alırken, dış dünyanın gölgesinde kaybolan değil, içsel ışığınızla karanlıkları aydınlatan bir rehber olmanız dileğiyle…

    Sevgiler,


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.