Hollywood "bu filme bu para nasıl harcandı?" diye sorduran, görünürde devasa ama içi bomboş prodüksiyonlarla dolu. Biz de bu dev bütçeli ancak gişede yapımcı stüdyolara yüklü miktarda para kaybettiren filmlerin bir kısmını sizler için listeledik.
The Wolfman (2010)
Bir kurt tarafından ısırılıp lanetlenen ve her dolunayda kurtadama dönüşen Lawrence Talbot'un hikayesi, 1941 tarihli meşhur Universal filminin yeniden çevrimiydi. 40'lı yıllarda farklı filmlerdeki canavarların aynı evrende yer aldığı Marvel tipi bir sinematik evren oluşturan stüdyo, bu klasiğin başarısını tekrarlamak amacıyla 2010 yılında kurtadamın hikayesinin yeniden çevrimine imza attı. Kamera arkasında (birçok Oscar ödülü bulunan makyöz Rick Baker, efsanevi kurgucu Walter Murch,
Se7en'ın yazarı Andrew Kevin Walker ve
Rocketeer'dan
Jumanji'ye birçok doksanlar klasiğinde imzası bulunan yönetmen Joe Johnston) ve önünde (Benicio Del Toro, Anthony Hopkins, Emily Blunt ve Hugo Weaving) bulunan güçlü kadrosuna rağmen çekimler esnasında yaşanan problemler, bütçe sıkıntıları ve seyircilerin ortalıkta görünmemesi bu pahalı filmin batışını hazırlayan sebepler oldu. Vizyon tarihi defalarca değişti, başlangıçta 85 milyon dolar olan bütçe şiştikçe şişti ve reklam masrafları hariç 150 milyon dolara ulaştı. Vizyona girdiğinde aldığı olumsuz eleştiriler stüdyonun yüklü miktarda para kaybetmesine yol açtı, Universal Canavarları'nın yer aldığı bir sinema evreni projesi de başka bahara kaldı... Bir diğer büyük gişe başarısızlığı olan
Tom Cruise ve
Russell Crowe'lu
The Mummy'e kadar.
John Carter (2012)
Walt Disney Pictures'ın kendi Star Wars'unu yaratma amacıyla uzun uğraşlar sonucu hayata geçirdiği
John Carter, Tarzan'ın yazarı
Edgar Rice Burroughs'un ünlü ucuz roman serisinden uyarlandı. Stüdyonun arka arkaya verdiği başarısız kararlar bütçeyi şişirdi ve bu büyük çaplı filmin 200 milyon dolar kaybetmesine yol açtı. Sinema tarihinin en pahalı filmleri arasında yer alan John Carter'ın macerası seyircilerin ve eleştirmenlerin ilgisini çekmedi ve sene sonunda şirketin bizzat Star Wars serisini satın almasına zemin hazırladı.
Waterworld (1995)
Kevin Costner'ın kendi "su altında geçen Mad Max'ini" yapmak üzere yola çıktığı Waterworld, neredeyse tamamı suda çekildiği için bütçenin şiştikçe şiştiği pahalı prodüksiyonlardan biriydi. Buzullar eriyince sular altında kalan kıyamet sonrası bir dünyada geçen film, başrolde yer alan ve yapımcılığı üstlenen Costner'a öyle çok güven telkin etmişti ki, ünlü oyuncu filmin devasa bütçesinin 22 milyon dolarını kendi cebinden karşıladı. Sonuçta bitmek bilmeyen kavgalar nedeniyle yönetmen
Kevin Reynolds filmden ayrıldı, senaryo 36 kez baştan yazıldı, bütçe sürekli büyüdü ve vizyona girdiğinde sinema tarihinin en pahalı filmi olan Waterworld'ün batışı kaçınılmaz hale geldi. 175 milyon dolara mal olan film, vizyona girdiğinde bu meblağın sadece 88 milyonunu geri alabildi.
The Lone Ranger (2013)
Yine Disney'in
Pirates of the Caribbean serisinin başarısını tekrarlamak amacıyla hayata geçirdiği "
The Lone Ranger", korsanlarda başarı getiren formülü aynen tekrarladı: Yönetmen Gore Verbinski, yapımcı Jerry Bruckheimer, başrol oyuncusu
Johnny Depp ve görece eskimiş bir türü (korsan filmlerinden sonra western'ler) canlandırma çabası iki filmin ortak yönleri arasındaydı. Fakat evdeki hesap çarşıya uymadı ve seyirciler The Lone Ranger'ı izlemek istemedi, eleştirmenlerin yorumları da pek kibar değildi. Uzun soluklu bir seri yapma umuduyla yola çıkan Disney, bu filmle oldukça yüklü bir meblağ kaybetti. The Lone Ranger aynı zamanda Johnny Depp'in kariyerindeki çöküşün başlıca nedenlerinden biri oldu.
The Adventures of Pluto Nash (2002)
Eddie Murphy birer Oscar ve Altın Küre adaylığıyla taçlandırdığı kariyeri boyunca oldukça başarısız filmlerde de yer aldı. Bilim kurgu-komedi türündeki "
The Adventures of Pluto Nash" ise oyuncunun kariyerine en büyük zararı verdi: 120 milyon dolarlık bütçeye karşı 7 milyon dolarlık hasılat. Kötü eleştiriler, başarısız reklam kampanyası ve kamera arkasında yaşanan gerilim (filmden açıkça utanan Eddie Murphy'nin kampanyalara katılmaması, olumsuz eleştirilerden korkulduğu için eleştirmenler için ön gösteriminin yapılmaması) bu pahalı komedinin sonunu hazırladı.
Fantastic Four (2015)
Fox'un gişede fena sonuçlar doğurmasa da eleştirmenler ve hayranlar nezdinde kızgınlık yaratan iki Fantastic Four filminin ardından 2015 yılında yaptığı yeniden çevrim, Marvel'ın ilk ailesini daha
gerçekçi ve ciddi bir tonla ele alma iddiasındaydı. Orijinal filmlerdeki
Ioan Gruffudd, Jessica Alba ve Chris Evans'lı kadronun sempatikliğini bile taşımayan yeni kadro bu meşhur süper kahraman ekibinin kimyasını taşımıyordu. Daha çekimler tamamlanmadan stüdyo filmin batışını öngördü ve bu çekince yönetmen
Josh Trank'in filmin büyük ölçüde dışında bırakılmasına yol açtı. Kurgu aşamasında filme dokunamayan yönetmen stüdyoyu, stüdyo da (sete çoğunlukla kafası iyi geldiği iddia edilen) yönetmeni suçladı, olan Fantastik Dörtlü hayranlarına oldu. Korkunç Dr. Doom yorumu, aralarında en ufak bir kimya bile bulunmayan karakterler, aceleyle ilerleyen olay örgüsü ve berbat efektleriyle yeni Fantastic Four eleştirmenler ve seyirciler tarafından da veto edildi. Büyük hayal kırıklığı yaşatan Fantastic Four, stüdyonun 80 milyon dolar kaybetmesine neden oldu.
The League of Extraordinary Gentlemen (2003)
Hayal kırıklığı yaratan bir diğer çizgi roman uyarlaması,
The League of Extraordinary Gentlemen,
Alan Moore ve
Kevin O'Neill'ın aynı adlı serisinden uyarlanmıştı. Marvel uyarlamalarının başlangıcı kabul edilen Blade'in yönetmeni
Stephen Norrington tarafından çekilen film, sette yaşanan saçma olaylarla gündeme geldi: Prag'da kurulan 7 milyon dolar değerindeki set sel sonucunda yerle bir oldu, Warner Bros. stüdyosu yönetmen Norrington'a ekstra zaman tanımayı reddetti, çekimler sürerken senaryo defalarca kez baştan yazıldı ve yönetmen (daha önce Matrix ve Lord of the Rings'i senaryoyu anlamadığı için reddeden ve bu yüzden burada yer almayı kabul eden) başrol oyuncusu
Sean Connery ile birbirine girdi. Allan Quatermain, Dorian Gray, Tom Sawyer ve Dr. Jekyll'ın Avengers tarzı bir ekip olarak gizli görevler için bir araya gelişini anlatan film, gişede Pirates of the Caribbean serisinin ilk filmiyle karşı karşıya gelince bütçesini dahi çıkaramadı. Sonuçta bu filmin ardından Stephen Norrington yönetmenliği, Sean Connery aktörlüğü bıraktı; efsanevi yazar Alan Moore ise çizgi romanlarından yapılan uyarlamaların tümünden adının çıkarılmasını istedi.
Yorum Bırakın