Alican Özveren İle Kariyeri Üzerine

Alican Özveren İle Kariyeri Üzerine
  • 0
    0
    0
    0
  • Bu röportaj AllegroExpress Genel Koordinatörü ve yazarlarından Onur Gezici tarafından yapılmış olup, 06.04.2025 tarihinde yayına alınmıştır.  

     

     Alican Özveren, sadece müziğin değil, hayatın da ritmini çok iyi tutan, sahneye adım attığı andan itibaren kalbimizi kazanan bir isim. Müzik kariyerinin ilk adımlarını attığı günden bugüne, azmi, yeteneği ve dinamik duruşuyla pek çok gönlü fethetmeyi başardı. Şarkı sözlerinden melodilerine kadar her bir parçasıyla kendini ifade eden, sahneye çıktığında enerjisiyle etrafındaki herkesi büyüleyen bir müzisyen.

     Alican Özveren’in müzikle olan ilişkisi, hayatının en doğal parçası olmuş; onun için müzik, sadece bir iş değil, ruhunu ve dünyayı anlama şekli. Müzik yolculuğu her zaman bir keşif ve öğrenme süreci olmuş. Birçok zorluğun, heyecanın ve ödülün ardında, tutku ve özveriyle yaptığı işin sonucunu aldığını görmek, onun müziğe olan sevgisini daha da pekiştirmiş. Bir yandan müzik kariyerini sürdürürken, günlük hayatında da oldukça meraklı ve neşeli bir kişilikle karşımıza çıkan Alican Özveren, aynı zamanda hayatın içindeki küçük ama anlamlı anları keşfetmeyi de seviyor. O, yalnızca şarkılarıyla değil, samimi sohbetleriyle de etrafındakilere ilham veren bir insan. Sadece müzikle değil, hayatın her alanıyla derin bağlar kurmayı seviyor. Şimdi, hep birlikte Alican Özveren’in müziğe, hayata ve kariyerine dair daha fazla şeyi keşfetmeye ne dersiniz?
     

    1. 'Hayat bazen tıpkı bir şarkının ilk notası gibi, başlamakta zorlanır.'
    Öncelikle davetimizi kabul etmeniz beni çok mutlu etti bir kez daha çok teşekkür ederim. Müzikle tanıştığınızda ilk kez sahneye çıkmadan önce hissettiğiniz o ‘heyecan’ nasıl bir duyguydu? Yani gerçekten, sahnede o ilk adım attığınızda her şeyin çarpıcı olduğu, vücudunuzdaki titreşimlerle bağlantılı bir şey vardı mı? Hiç sahneye adım attığınızda “Bir dakika, ben burada ne yapıyorum?” dediğiniz anlar oldu mu?

    Merhabalar, Ben de çok teşekkür ediyorum bu güzel röportaj vesilesiyle kendimi ve müzik ile olan dostluğumu anlatma fırsatı sunduğunuz için. Hayatımda ilk kez bir topluluk karşısında şarkı, türkü söyleme maceram; Lise yıllarımda çok değerli müzik öğretmenim Şenay Vanlı’nın beni teşvik etmesiyle başladı. Ben İstinye Lisesi’nde okudum.10 Kasım Mustafa Kemal Atatürk’ü anma etkinliğinde, en sevdiği türkülerden biri olan “Bülbülüm Altın Kafeste” adlı türküyü seslendirdim. Çok utangaç bir çocuktum ve bir anda 700 kişinin önünde bir orkestra ile sahne almak çok büyük heyecandı. Heyecanımdan sözleri bile unuttum ve ellerimin, sesimin titremesini hala unutamıyorum :)

     Ancak rutin öğrencilik hayatımda böyle bir heyecan yaşamak, beni dinleyenlerin gözlerindeki o ışıltıyı görmek, hiç tatmadığım bir duyguydu. Müziğin benim ebedi dostum olduğunu hep biliyordum fakat pratikte bunu görmek ve karşılık almak tarif edilemez bir histi. Sonrasında Sarıyer Halk Eğitim Merkezi’nde bağlama ve şan derslerine başladım. Benim için bir dönüm noktası olan çok değerli hocam, ustam Samim Yağız ile tanıştım. Bana verdiği eğitimler ve emeği sayesinde bugün kendimden çok emin olarak sahneye çıkıp performans sergileyebiliyorum. İyi ki tanımışım,iyi ki bu Dünya’dan bir Samim Yağız geçti. Ruhu şâd olsun…

     
    2. 'Bazen insanlar şarkılarla değil, sesin ardındaki duygularla bağ kurar.'
    Müziğinizde sizce en önemli şey, notalar mı, yoksa şarkıların ardındaki hisler mi? Yani bir şarkı yazarken önce kafanızdaki melodiyi mi şekillendiriyorsunuz, yoksa kalbinizdeki duyguyu önce bulup sonra ona uygun bir melodi mi ekliyorsunuz? Ya da belki de şarkılarınızı yazarken içinizde bir tür ‘işitilmeyen ses’ mi oluyor?

     Benim düşüncem; müziğimdeki en önemli nokta “his”. Dünya’nın en iyi,en başarılı müziğini de yapsanız his olmadıktan sonra insanın yüreğine dokunmuyor. Genelde söz ve besteyi birlikte üretiyorum. Üretmek Dünya’nın en güzel ve faydalı işidir diye düşünüyorum. Müzik çok görecelidir. Kimileri söze bir beste yapar veya müziğe bir söz yazar. Benim yöntemim birlikte üretmek.Her şeyden önce bir tema olması tabi.Ben yaşadıklarımı anlatıyorum. Gerçek olduğu için bunu müziğe yansıtmak ve dinleyiciye hissettirmek daha kolay oluyor. Ayağı yere basan bir müzik üretmek çok önemli. Alt metinsiz, içi boş bir şey üretirseniz boşlukta kaybolup gider.

     
    3. 'Sahne ışıkları her zaman parlak değildir. Peki ya sizce gerçek ışık nerede?'
    Sahneye çıktığınızda o ışıkların altındaki ‘Alican Özveren’ kimdir? Müzik kariyerinde girdiğiniz her yeni aşamada bir değişim oldu mu? Bazen, o ışıklara çıkmadan önce karanlıkta kaybolan bir şeyler bulur musunuz? Hangi durumlarda sahnede gerçek ışığınızı gördüğünüzü hissediyorsunuz?
     

     Alican Özveren sıradan yaşayan bir vatandaştır :) Toplu taşıma kullanır, parklarda arkadaşlarıyla sohbet etmeye bayılır. Bir gün sokakta çay içerken, Sarıyer sahilinde yürüyüş yaparken veya Maçka parkında çimlerde uzanırken de görebilirsiniz :) Sahne ve iş kısmına gelirsek farklı bir boyuta geçiyoruz tabi :) Mimikler, ses kontrol ve kullanış şekli değişiyor. Biraz tiyatral anlatış biçimi ile de şekilleniyor. Orada başka bir Alican Özveren dinliyor ve izliyorsunuz. Çünkü sahnede yalnızca kendi eserlerimi seslendirmiyorum. Onların dışında bu ülkenin en değerli halk ozanlarına ait eserleri de seslendiriyorum. Dolayısıyla o eserlerin felsefesini, yaşanmışlığını anlatmak öyle kolay olmuyor. Mutlak bir ciddiyet ve inanç da gerekiyor. O nedenle beni tanıyan fakat ilk defa canlı dinleyen insanlar pozitif anlamda başka birini izlediklerini dile getiriyorlar. Bu elbette ki benim müziğe,işime, aşkıma
    olan sorumluluğum ile alakalı. Sahneden indiğimde ise yine sıradan vatandaş oluyorum :) Böyle yaşamak kolay, güzel ve sağlıklı.Tavsiye ederim :)


    4. Müzik, en derin içsel sorgulamalarımızı ortaya koyar. Ama ya ‘gizli şarkılar’?'
    Hayatınızda, bir şarkıyı yazarken, onun gerçekte ne anlattığınızı fark etmeyip sonra bir dönüm noktasında “Aman Tanrım, bu şarkı tam da o dönemimi anlatıyor” dediğiniz bir an oldu mu? Yani müzik aslında tam olarak neyi ifade ediyor: Geçmişi mi, şu anı mı, yoksa geleceği mi?

     Elbette müzik dediğimiz zaman keşfettiğimiz ne kadar duygu, his var ise gözden kaçırdığımız bir o kadarı ve belki daha fazlası var. Geçmiş dönemlerde ürettiğim eserlerden “Balinalar da Şarkı Söyler “ eseri neşeli,umutlu bir şarkıdır. Dinleyici arkadaşların bilmediği bir gerçek ise politik bir şarkı olduğudur. Başkanlık Sistemi’ne resmi olarak 24 Haziran 2018 tarihinde geçildi. Benim bu eseri yayınlama tarihim 2 gün sonra yani 26 Haziran 2018
    olmuştur. Şu an düşündüğümde sözler ve duygu daha da anlam kazanıyor.Şu sözleri de hatırlamış olalım:
    “ Söyle bana Ey Dünya,bugün Güneş doğar mı? Bahar gelse memlekete,insanlar çiçek açar mı ? “


     
    5. 'Bir şarkının büyüsü, bazen yanlış anlaşılmalarla daha da artar.'
    Müzik yapmak bazen eğlenceli, bazen de kafa karıştırıcı olabilir. Peki, sahnede ya da müzikle ilgili en komik anınız neydi? Belki yanlış bir söz söylediğiniz, ya da yanlış bir şey çaldığınız oldu mu? O an ne hissettiniz, eğlendiniz mi yoksa çılgınca kurtulmaya mı çalıştınız?

     Açıkçası konserlerde yaşadığım komik anılar bir hayli fazla desem abartmış olmam diye düşünüyorum :) Bursa konserinde sahneye çıktığımda sarhoş olduğumu anlamam ve ''Nasılsınız, iyi misiniz?'' diyerek dinleyici ile 15 dakika sohbet etmem mi dersin, İzmir konserinde bir şey söylemek istiyorum diyen dinleyicime mikrofonu verdiğimde “Baba oluyorum!“ diye haykırması mı dersin :) Pazarcık konserinde konfeti yağmuruna tutulup saçlarımla adeta yılbaşı ağacına dönmem mi dersin :) Türlü türlü komik ve eğlenceli anılar işte… Sahnede yanlış bir şey yaptığımızda o yanlışı hep beraber devam ettiriyoruz. O zaman yanlış olmaktan çıkıp performansın bir parçasıymış gibi oluyor. Mutlu oluyoruz. Hepsi hayata dair, müzik ve sahne ile yaşanacak doğal şeyler olduğunu düşünüyorum. Hepsi bir bütünü oluşturuyor ve iyi ki!
     
    6. 'Müzik sadece duymakla bitmez, bazen onu bir bütün olarak hissetmek gerekir.'
    Sizce müzikle ‘bağ kurmak’ ne demek? Yani müzik dinlerken sadece kulağınızla mı algılıyorsunuz yoksa o şarkıya bir şekilde fiziksel, duygusal bir bağ da mı kuruyorsunuz? O bağ kurma anını en derin hissettiğiniz şarkınız hangisi?

     Sahne hazır, ışıklar yandı, mikrofonun başına geçildi. İşte o anda benim müzik ile dostluğumu sizlere anlatma sıram geliyor. Diyorum ki; benim çok iyi bir dostum var sevgili arkadaşlar. Siz de tanımalısınız! Onun en güzel, en etkili yanlarını anlatmaya başlıyorum. Her bir özelliğini anlattığımda daha da seviyorlar. Bunu gerek sözlü gerek
    tiyatral bir şekilde anlatmaya çalışıyorum. Bu konuda ekip arkadaşlarım da kefil olup en iyi şekilde anlatmama yardımcı oluyorlar. Ben hep güzel insanlarla çalıştım ve emeklerine sonsuz teşekkürler. Güzel insanlar ile dost olursanız; dostunuz olan müziği de en güzel şekilde anlatırsınız:) Konser bittiğinde dostluğumuzu kutlayıp bize de iyi bir dost kazandırdın diye tebrik ediyorlar. İşte benim müzik ile olan bağım bunun üzerinedir…
     
    7. 'Kimi zaman kaybolmak, gerçekten bulduğundan daha iyi bir şeydir.'
    Müzik kariyerinizde hiç kaybolduğunuz ya da ‘bulamadığınız’ bir dönem oldu mu? O dönemde kendinize nasıl döndünüz? Yani kaybolduğunuzda bile başka bir yönünüzü keşfettiğiniz oldu mu? Veya o kaybolduğunuz anlar bugünkü Alican’ı yaratmanıza nasıl yardımcı oldu?

     Şu bir gerçek ki; müzik konusunda hep mutlak inanç ile yaşadım. Hep sanatçı olmak istedim, bunu gerçekten istedim. Olmasa da olur demedim. Çocuk yaştayken bile kendime inandım. Maddi yetersizlik ve zamanın koşullarına göre farklı işlerde çalıştım. Bunlardan bazıları; kıyafet mağazasında satış danışmanlığı, markette kasiyer, sigorta şirketinde teknik personel ve dizi-film sektöründe figüranlık oldu. Bu işleri yaptığım için hiç utanmadım. Alın teri ve emekle kazanılan para helaldir. O parayla alınan ekmek de en lezzetlisidir :) Bu işleri
    yaparken utanmadım evet fakat üzgündüm. Çünkü benim olmam gereken yer sahneydi. O nedenle müziği hiç bırakmadım. Zaten bu mutlak inanç ile bırakamazdım. Gündüz çalışıp akşamları sokaklarda, restoranlarda, cafelerde müzik yaptım. Fikrimce başarı böyle gelir, gelmese de emek boşa gitmez. Umudunuzu diri tutun arkadaşlar, selam ederim…
     
    8. 'Bazen hayat o kadar hızlı akar ki, bir şarkıyı anlamaya bile vakit bulamazsınız.'
    Yoğun bir müzik kariyerinizin yanı sıra, sahneye çıkmanın dışında da hayatınızın hızla ilerlemesi bir yandan sizi nasıl etkiliyor? Müziğin dışında kendinizle vakit geçirmek için ne tür kaçamaklar yapıyorsunuz?

     Müziğin dışında vaktimi sevdiğim insanlara ayırıyorum. Aileme, arkadaşlarıma olabildiğince yetmeye, bir sorunları olduğunda koşmaya ve onların iyi olmasına gayret ediyorum. Yaşam bu şekilde güzelleşiyor. Edip Cansever ustanın dediği gibi; “Gülmek,bir halk gülüyorsa gülmektir“ sözünü kılavuz bilip bu felsefe ile yaşıyorum. Gezmeye, hayata dair yeni bir şeyler öğrenmeye, tatmaya ve deneyimlemeye gayret ediyorum. Eksik
    yanlarımı kapatmaya ve tamamlanmaya çalışıyorum diyebilirim. Yol uzun, yolculuklar güzel ve yolcularla keyifli :)
     
    9. 'Sahneye adım atarken, bazen sadece şarkılar değil, geçmiş de sizi takip eder.'
    Geçmişteki hatalarınızdan ya da yaşadığınız zorluklardan bir şarkı doğdu mu? Bazen müziğe döktüğünüz acılar, sizi daha güçlü bir insan haline getirebilir. Hangi şarkınız, sizin ‘büyüdüğünüz’ o anı anlatıyor?

     Tesadüf o ki; benim “Büyüdüm“ adlı bir eserim var. Bir bölümü şöyledir; “Karanlık sokaklarda, yürüyorum tek başıma.'' Büyüdüm ben korkmuyorum, alıştım yalnızlığa ”Yaşadıklarımı yazıyorum'' derken ciddiydim :) Güzel sevdalara düştük tabi zamanında… O  güzel sevdaların bitişi de bir o kadar kötü oluyor :) Yalnızlığa alışmak da zaman alıyor. Bu noktada ebedi dostum müzik yardımıma koşuyor ve dile getirince acı hafifliyor. Zamanla ince bir sızıya dönüşüyor. Çok hatalar yaptım. Tez canlılığımdan ötürü acele kararlar da verdim, öfkeme de yenik düştüm. Tabi özür dilemeyi de bildim. Bunların hepsi hayatın doğal akışına uygun şeyler. İnsanız biz, hata yaparız. Olabildiğince kalp kırmamaya gayret etmeliyiz. Kalp kırarken sergilediğimiz kararlılığı, onarmak için de sergilemeliyiz. ”Karanlık, Büyüdüm, Bitmez Bu Yol, Sanma Ki” gibi eserlerim böyle süreçlerden çıkmıştır.

     
    10. 'Şarkıların melodileri ölümsüzdür, peki ya sözler?'
    Sahnedeki performansınızda en çok hangi şarkıyı dinlerken, izleyicilerinizin yüzündeki ifadeleri görmek sizi etkiler? Yani bir şarkı başladığında, o şarkıyı dinleyen insanların ruh hali, şarkıyı yaparken hissettiklerinizi ne kadar yansıtıyor? İzleyicilerinizle kurduğunuz bağ ne kadar önemli?

     Sahne performansı, tamamen dinleyici ile kurulan bağ üzerine pozitif anlamda iyileşebilir. Bazen dinleyici yorgundur, eşlik etmek istemez. İlk defa dinlemeye gelmiştir, sizinle bağ kurmaz. Bunlar yaşadığımız olağan durumlar fakat bunu pozitife çevirmek de biraz benim görevim oluyor :) Dinleyiciyi teşvik etmek, ne istediğini anlamak ve ona göre hareket etmek işleri kolaylaştırıyor. Son dönemlerde “Hızır Yardımcın Olsun“ adlı eserimi seslendirirken insanların gözündeki o duyguyu görmek beni mutlu ediyor. Toplumca iyileşmeye ihtiyacımız var. Sarılmak ve yaralarımızı sarmak istiyoruz. Bunları hissedebilmek çok kıymetli. İşte o zaman ayağı yere basan bir müzik yaptığımı hissedebiliyorum. Selamlaşmak ve vedalaşmak gibi her şey…


     
    11. 'Bir şarkının kimliği, bazen ruhumuzun bir yansımasıdır.'
    Bazen şarkı yazarken, o anı kaybetmemek için derin düşüncelere dalarsınız. Hangi şarkınız size o anı en net hatırlatıyor ve o anı yazarken ne hissettiniz? O şarkıların ruhunu yansıttığını düşündüğünüzde, sizin kişisel yolculuğunuzla ne kadar örtüşüyor?

     Şarkılar, içerisinde birçok duygu barındırabilir. Bir olay veya destan da anlatabilir. Yalnızca aşk, acı, ayrılık gibi duygular barındırmaz. Coşkulu bir marş yazarken de bulabilirsiniz kendinizi. Bu biraz üreticinin ele aldığı tema ve ruh hali ile alakalı bir durum. Çok yakın zamanda çok sevdiğim bir dostumu kaybettim. Güzel kardeşim Cem Gülgel, kendi tarzında bu ülkenin en iyi viyola sanatçılarından biriydi belki. Beraber yüzlerce konsere gittik, yolculuklar ettik. Çok şey paylaştık. Vefatının üzerinden 22 gün geçti. Anısına bir eser yazmak istedim. Bir dörtlük yazıp besteledim fakat devam edemedim yazmaya. Bu eseri tamamlamaya cesaret de edemiyorum. Ruh halim de izin vermiyor. Sanırım sonsuza dek o dörtlük kalacak bende…
     
    12. 'Sahne ışıklarında kaybolsanız da, müzik sizi hep bulur.'
    Sahneye çıkmadan önce ‘hazırım’ dediğinizde içinizde ne gibi duygular oluyor? O hazırlık sürecini nasıl tanımlarsınız? Şarkılarınızı performansa dönüştürmek için nelere dikkat ediyorsunuz?

     Sahne öncesi hep bir heyecan duyarım. Bu güzeldir, değerlidir. Hala daha taze bir sevinç duyarım seyircinin karşısında. Biz genelde arkadaşlar ile kuliste sohbetleriz. Bundan çok keyif alıyoruz. Sahneye çıktığımızda herkes ne yapması gerektiğini zaten biliyor. Ekip arkadaşlarım diye demiyorum, gerçekten çok usta müzisyenlerdir :) Bu nedenle ben kaygı duymadan çıkıyorum sahneye. Hep beraber bir bütünü oluşturuyoruz. Beraber müzik
    yapmak hepimize iyi geliyor.

    13. 'Hayatın melodisi, bazen beklediğinizden çok daha farklı bir şekilde çalar.'
    Müzik kariyerinizi planladığınız gibi mi yaşadınız, yoksa bazen planların dışına çıkıp başka yollara mı yöneldiniz? Eğer kendi yolculuğunuzu yeniden yazma şansınız olsaydı, neyi farklı yapardınız?

     Müzik, güzel olduğu kadar da zor ve zahmetli bir iştir. Müziğin aşk ile yapılması gerçeği bu zorlukları aşmada en önemli unsurdur. Dolayısıyla müzik yaparak hayatınızı geçindirmek, bir kariyer yapmak, planlandığı gibi asla gitmiyor :) Mutlak inançla yürümeyi hedeflediğiniz bu yolda illa ki çıkmaz sokaklara girebiliyorsunuz. Oradan çıkmasını da bilmek gerek tabi. Bu zorlu yolculukta doğaçlama yapmak zorunda da kalıyorsunuz. En nihayetinde yol yine sizi hedeflediğiniz istikamete çıkarıyor. Dünya’ya bir daha gelsem sanırım aynı yolları yürürdüm. Yol güzel çünkü :) Pusulanız müzik ise yolunuzu kaybetmezsiniz…
     
    15. 'Hayatta bazen kaybolduğunda, gerçekten de seni bulan bir müzik olur.'
    Sizce kaybolmak mı daha heyecan vericidir, yoksa bulunduğunuz noktada bir ‘yeni başlangıç’ yaratmak mı? Müzik kariyerinizde kaybolduğunuz anlarda kendinizi en çok nasıl buldunuz?
     
     Kaybolmak biraz karanlık ile örtüşür bende. Karanlık, zihnimi hep tedirgin etmiştir. Niktofobi var bende biraz :) Kaybolmak, müthiş bir tedirginlik ve hissizlik yaratıyor insanda. Çok şey götürüyor beraberinde ve buna engel olamıyorsunuz. İyi şeyleri götürdüğü gibi kötü şeylerden de kurtulabiliyorsunuz bazen bu süreçlerde. Bir arınma süreci gibi de düşünebiliriz aslında. Çünkü insan en dibi görmeden gökyüzüne de kanatlanamıyor. Aynaya bakıyorsunuz fakat kendinizi göremiyorsunuz. O nedenle yeni başlangıçlar her ne kadar kaygı yaratsa da insanda, heyecan vericidir de aynı zamanda. Bir o kadar umutludur da. Tertemiz bir sayfa açıyorsun ve acele etmeden dikkatli bir şekilde yazmaya başlıyorsun öykünü. Bu şekilde baktığımızda yeni başlangıçlara sıcak bakabiliriz. Dönüm noktalarıdır, olsun da :)

    16. 'Hayat bazen bir şarkı gibi kısa ve öz; ama şarkının gücü, duygularla birleştiğinde gizlidir.'
    Son olarak, sahnede her şarkıyı söylediğinizde hissettiğiniz duyguyu kelimelerle anlatabiliyor musunuz? En çok hangi şarkı size ait olduğunuzu hissettiriyor ve o şarkıyı söylerken müziğin nereye gittiğini bilmediğiniz anlar oluyor mu?

     Sözleri Murat Kalaycıoğlu ve bestesi Ali Asker’e ait olan “Mavi Türkü” eserinin çok ayrı bir yeri vardır bende. Çok severek ve hissederek okurum. Her sahnede başka bir atmosfer oluşturur. Hep bir ağızdan söylemek çok güzeldir. Değerini sonsuza dek koruyacak eserlerden bir tanesidir kesinlikle. Umut aşılar. Sevdirir, aşık eder. Küskünleri bile barıştırır :) Hayatımız “Mavi Türkü” gibi olsun. Sevgi ve sağlıcakla…


    Sevgili Alican Özveren'e samimi cevapları, içten yaklaşımı ve keyifli sohbeti için bir kez daha çok teşekkür ediyoruz. Bir sonraki söyleşilerimiz de görüşmek üzere. Takipte kalınız. Mutlu günler...


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.