Biraz olumsuz başlayacağım belki ancak şükretmek için birçok sebebimiz var. Hadi canım oradan dediğinizi duyar gibiyim. En azından benim öyle. Aynaya baktığımda mutlu bir kadın görüyorum. Kusurlarıyla, başarısızlığıyla, şuan ki kırık alçıdaki ayağıyla... 1 haftadır evden çıkmamış olan Merve sabah rujunu sürüp güne başlıyor. Saçlarını tarıyor, güzel temiz kıyafetler giyiyor, kahvaltısını özenle hazırlıyor.Belki de yaşamak, tam olarak bu: dış dünya sessizliğe gömülse bile iç dünyada bir düzen kurmaya çalışmak.
Çok fazla mükemmel olmaya ve hissetmeye odaklandık. Mutlu olmaya şartlanmış gibi sürekli geçici şeylere hevesleniyoruz. Oysa mutluluğun, tek biçimli ve herkese aynı şekilde dağıtılan bir hâl olmadığını kabul etmemiz gerek. Hep başkaları, ah başkaları, komşunun çocuğu, ilkokul arkadaşın... Yollar, izler, kodlar farklı ama o istek hep aynı. 20'lerimin nisbeten ortalarından itibaren sevmediğim ve kendime yakıştırmadığım hislerimden sıyırıldığım için kendime minnettarım. Kendimi yalnızca güçlü hissettiğimde değil, kırılgan, yorgun ya da durgun olduğumda da kabul edebilmek, bana en büyük özgürlüğü getirdi. Bugün geriye baktığımda, belki de en çok o hâllerimi kabullenen hâlime minnet duyuyorum.
İyi hissetmeme hakkını kendime verdiğim dönemlere dönüp baktığımda kendime aferin diyorum çünkü rafa kaldırmamışım. Çünkü zorlayarak eşik aşamayacağımı biliyorum. Kabulleniyorum ve devam ediyorum. Sabretmeyi değil, anlamayı öğreniyorum. Değiştiremeyeceğim şeyleri kolay kabullenip yapmam gerekenlere odaklanıyorum.
Hep basit şeylerden mutlu olan insanlar övülür. Biraz denge arıyorum. Basitten kastınız nedir mesela bir çiçek ya da almış olmak için alınmış olan hiç tarzınız olmayan o kitap mı? Çünkü ‘basit’ kelimesi çoğu zaman fazla genel geçer kullanılıyor. Kuru bir teşekkür, almış olmak için alınmış hissinin verdiği rahatsız edici o hediye... Ben hediyelerden hoşlanmadığımı sanırdım ama düşünülmüş hediyelere baya tav oluyormuşum. Bazen pahalı olması da gerekebilir, kendime aldığım krem ve parfümlerimin bendeki mutluluğunu anlatamam. İyi hissettim ve bunun başka bir versiyonu beni bu kadar mutlu etmezdi biliyorum.
Geçenlerde duygusal bir dönemden geçdiğimiz zamanlarda ailemle bahçe evimizin bahçesinde top oynamıştık. 5 yaşındaki Merve ve 29 yaşındaki Merve hâlâ buna mutlu oluyor. Oynadığımız topun peşinden koşarken hissettiğim şey, zamanın çizgisel değil, dairesel aktığını bir kez daha hatırlattı. Ne kadar içe dönük bir insan olsam da çevremde gerçek hisler barındıran insanlar oldukça bundan mutlu olmaya devam edeceğime eminim.
Kocaman bir ailem var, uzun masalar kurduğumuz senenin o zamanlarını her zaman iple çekerim. Kalabalık aile masaları, herkesin keyfi yerinde, herkes herkese yardım ediyor. Yüzler gülüyor, gelemeyenler aranıyor. Aramızda olmayanlar anılıyor. Ama bir şey hiç değişmiyor, herkes birbirine kocaman gülen gözlerle bakıyor. Bu anlarda birlik olma hissinin değerini bilerek ve hep gözüm parlayarak yaşacağım. Sevgiyi hissettiğim anları fanusa koyup saklamak istiyorum. Çünkü biliyorum, insanın yuvaya duyduğu aidiyet, hiçbir lüksle yer değişmez.
Konfor alanına düşkün biriyim ve yaşadığım alanı kendimce özelleştirerek varlığımın izlerini bırakmayı severim. Ufak bir 'Merve ekosistemi' kurarım etrafımda. Katmanları hep sevmişimdir. Bunun çocukluğumda biteceğini sanmıştım ama öyle bir şey değilmiş hala katmanlardan hoşlanıyorum. Bunu tanımlamakta zorlanıyorum ama daha çok evimde yer alan yüzeylerle ilgili sanırım. Hâlâ iç içe geçmiş yüzeyleri, üst üste duran ama kendi içinde düzenli duran kitapları, fonksiyonla estetiğin buluştuğu küçük sahneleri seviyorum. Mutfak tezgahımdaki kutuların tezgahtan yüksekte olmasını seviyorum. Yağdanlığın altındaki bambuyu da seviyorum. Tencerelerimin çaydanlığımla takım olması bile gün içinde fark etmeden gülümsediğim detaylardan biri.
Evimde olmak beni hep huzurlu hissettirir ama kendimi zorlamaya da bayılırım. Yenilik bana her zaman cazip gelir. Bu yüzden hangi noktada nasıl tatmin olacağımı bilmiyorum. İçimde bitmek bilmeyen bir heyecan var çoğu zaman olgunluk adı altında bunu törpülemeye çalışıyorum. Lütfen bana yalnız olmadığımı söyleyin. Hayatımın tümüne yayılmış olan heyecanım beni bazen tezcanlı bir insan yapıyor ama ben o Merve'yi de çok seviyorum. Evet ya heyecanım beni gerçekten mutlu ediyor. Bu mutluluk yaşam kalitemi artırıyor. İnsan, sevdiği yanlarını sahiplenebildiğinde büyür. Ben, içimdeki o coşkulu Merve’yi kim ne der diye uzun bir süredir saklamıyorum. Hanım hanımcık olmaktan da sıkılıyorum. Bazen her yere uyum sağlayabildiğimde daha okey oluyorum.
Bazı anları durdurmak istiyorum. Zamanın akışını bir anlığına askıya alıp, o ânın içindeki saf hazzı biraz daha uzun hissetmek… Yeni bir keşfederken duyduğum haz beni derinden ve uzun soluklu bir mutluluğa götürüyor. Yeni yeni edindiğim bir huy bu mutluluğun daha uzun sürelere yayılmasını sağlıyor. Sadece gerçekten iyi bir sonuç çıkacaksa telefonumu çıkarıp bir şeyler çekmeye değer buluyorum. Gözümün gördüğüyle yansıyanın birbirine yakın olduğunu hissettiğimde o anı ölümsüzleştiriyorum. Çektiğim fotoğrafların takdir edilmesinden çok benim beğenmem daha önemli oluyor. Bazen bir şey paylaşıyorum ve beğenilmese de silmiyorum. Çünkü ben beğendim. Gerisi çoğu zaman çokta önemli olmuyor. Hayatımdaki karar çizgilerini belirleyeli çok oldu.
Varmaktan çok yolda olma hissinden hoşlanıyorum. Varmak isteme çabasının yükünü o kadar dert ediniyoruz ki bazen yolun güzelliğini unutuyoruz. Güvende hissettiğim sürece renkleri, kültürleri, yaşamlara şahit olmayı seviyorum. Uzun bir yolcukta bir daha geçemeyeceğim yolların keyfini çıkarmak yerine gözlerimi kapatmak istemiyorum. Elimi pencereden uzattığımda rüzgarın hafifçe tenimi sıyırıp geçmesine denk başka his bilmiyorum.
Artık her şeyin tam olmasına gerek olmadığını biliyorum. Eksiklerin de güzelliğin bir parçası olduğunu öğreniyorum. Ve belki de bu yüzden, acele etmeden yaşamayı, gözümün önünden geçip giden anları tutmayı, elimde olmayanlara değil elimde kalanlara odaklanmayı daha çok seviyorum.
Yorum Bırakın