Bu röportaj AllegroExpress Genel Koordinatörü ve yazarlarından Onur Gezici tarafından yapılmış olup, 11.05.2025 tarihinde yayına alınmıştır.
Nisa Atik’i ilk ne zaman keşfettiğimi hatırlamıyorum ama içeriklerine denk geldikçe içimde hep aynı hissi uyandırdı: “İyi ki böyle insanlar var.” Sanatı, tarihi ve kültürü bugünün diliyle, bugünün ruhuyla anlatan o kadar az kişi var ki… Nisa, bu alandaki nadir seslerden biri. Anlatımıyla da bakış açısıyla da bana çok ilham verdi, vermeye de devam ediyor.
Onun videolarında rastgele gezinmek gibi bir şey yok. Her içerik ayrı bir yolculuk gibi… Bazen bir ressamın hayatına dokunuyor, bazen bir dönem ruhunun içine düşüyor. Sade ama asla basit olmayan bir dili var. Karmaşık konuları bile o kadar anlaşılır, o kadar içten bir şekilde anlatıyor ki—bir süre sonra sadece bilgi değil, duyguyla da doluyorsun. Nisa, dijital içerik üreticisi olmanın ötesinde bir anlatıcı bence; merak ettiriyor, düşündürüyor, sorgulatıyor.
Röportaj boyunca hem ne kadar titiz hem ne kadar gerçek biri olduğunu bir kez daha gördüm. Cevaplarındaki açıklık, üretim sürecine duyduğu saygı, kendiyle kurduğu bağ beni çok etkiledi. Böyle üreticilerle yollarımızın kesişmesi, üzerine sohbet edebilmek, onlardan öğrenebilmek büyük şans. Nisa'yla bu röportajı yapabildiğim için çok mutluyum. Eminim sen de okurken bana hak vereceksin.
1. Nisa, öncelikle seni tanımayanlar için kendini üç kelimeyle anlatmanı istesek… Hangi kelimeleri seçerdin?
Kendimi üç kelimeyle anlatacak olsam, kesinlikle bu üç kelime ‘’merak, heyecan ve azim’’ olurdu. Çünkü benim için bunlar olmadan tarih ve sanat alanında içerik üretmek imkânsız. Sürekli merak etmek azimle çalışmak ve bunları yaparken heyecanını kaybetmemek gerekiyor bence.
2. Tarihe ve sanata olan ilgin ne zaman başladı, hatırladığın özel bir an var mı?
Tarih ve sanata ayrı ayrı zamanlarda ilgi duymaya başladım açıkçası. Küçükken çok uzun bir süre ressam olmak istiyordum. Ama bilirsiniz bizde ressamlık geçer akçe değil. Yani meslekten sayılmaz. ‘’Para kazanabileceğin bir meslek seç sen, sonra yine ressam olursun’’ dediler. Daha küçüğüm tabii, öğrendim ki moda tasarımı diye bir bölüm varmış. Ah tamam dedim, buldum! ‘’Ben moda tasarımcısı olacağım. Zaten bol bol güzel kıyafetli insanlar çiziyorum, daha ne olsun.’’
Sonra biraz daha büyüdüm. Aldı beni bir idealistlik. Diyorum ki ben bu dünyada bir şeyleri değiştirebileceğim daha önemli bir meslek seçmeliyim. Ergen aklımla moda tasarımcı olma işini küçümsüyorum işte. Diyorum ki dünyada moda tasarımı diye bir şey olmasa ne değişir sanki? Ama tarih öyle mi? (!) Tarih bilmemek bir felaket.(!) Çünkü o sırada yavaş yavaş tarihe ilgi duymaya başladım. O da biraz farkında olmadan oldu aslında.
Lisede bir tarih hocamız vardı. Biz liseye bir başladık ki herkes onu konuşuyor. Üst sınıflar diyor ki ‘’her dersi geçersiniz ama tarihi asla geçemezsiniz.’’ Ben korktum tabii, fizik falan beklerken tarih nereden çıktı şimdi? Dönem başladı, ben korkudan eve gidince her gün tarih çalışıyorum. O hafta derste ne işlesek akşamları tekrar ediyorum falan derken bir de baktım ki tarih çalışa çalışa fark etmeden tarih meraklısı olmuşum.
Bir de kendi memleketimizin tarihi var tabii. Ben Trakyalıyım. Bizim köyümüz de Balkan savaşlarında -birçok Trakya ve Ege köyü gibi- katliama uğramış. Çok üzücü bir hikâyesi var. Ben küçüklüğümden beri bu hikâyeyi dedemden beri çokça dinledim. Bu bildiklerim tarih merakımla birleşince dedim ki tamam son kararımı verdim, ben tarih okuyacağım. Fırsat bulunca resim eğitimi de alır yine resim yaparım. (Ama bakın resimden de vaz geçemiyorum.) En son tarih okudum işte.
3. Bir gününü nasıl geçiriyorsun? İçerik üretmediğin bir günü hayal edebiliyor musun?
Günlerim sıklıkla değişiyor ancak içerik üretmediğim bir gün yok diyebilirim. Çünkü içerik üretmek benim için sadece kamera karşısına geçip bir şeyler anlatmak değil. Okuduğum bir kitapta, denk geldiğim bir resimde, duyduğum bir haberde bana içerik olabilecek ilginç bir konu yakaladıysam o gün içerik üretmeye dair bir şey yapmışım demektir. Her gün direkt kamera karşısına geçmesem de mutlaka ya bir konu bulurum onu not ederim, ya önceden not ettiğim bir konuyu araştırırım, ya daha önceden hazırladığım bir metin varsa onu revize ederim ya da editlenmemiş videolarımı editlerim. Yani mutlaka her gün içerik üretmeye dair bir şeyler yapıyorum.
4. Sanat ve tarih dolu bir dünya kurmuşsun. Peki, bu yoğunluk içinde kafanı dağıttığın şeyler neler?
Kesinlikle en başta resim yapmak geliyor. Yanlış anlaşılmasın, öyle profesyonel bir şeyden bahsetmiyorum. Zaten hiç resim eğitimi de almadım. Bazen 90’lar Türkçe pop ya da Anadolu rock müziği açıp tuvalin karşısına geçiyorum. Bazen de sulu boyalarımı alıp arkada bir belgesel veya dizi açıp bir yandan onu dinlerken bir yandan da resim yapıyorum. Bir de bunun kilden minik broşlar yapıp boyadığım versiyonu var. Bunlar beni çok rahatlatıyor.
5. Takipçilerin seni her zaman çok özenli ve yaratıcı buluyor. Sen kendi içeriklerinle ilgili en çok neyi seviyorsun?
Çok teşekkür ederim. Ben genelde yeni şeyler denemeyi seviyorum. Bazen yeni bir açı, yeni bir ışık denemeyi ya da yeni bir seri başlatmayı seviyorum. Mesela renklerin tarihini anlattığım bir seri başlattım. (Henüz sadece mor rengi anlattım ama devamı gelecek. ) O seride tuvalin karşısına geçip bir yandan resim yaparken bir yandan da seçtiğim rengin hikayesini anlatıyorum. Sonunda da o rengi kullanarak yaptığım resmi kameraya çevirip gösteriyorum. Arada farklılıklar katıyorum ki takipçilerim sıkılmasın, beni ‘’sürekli kameraya bakarak bir şeyler anlatan bir büst’’ olarak görmesinler.
6. Bir içeriği üretme sürecin nasıl başlıyor? Bir fikri nasıl olgunlaştırıyorsun?
Öncelikle söylemem gerekir ki benim koca bir içerik mezarlığım var. Yani ben böyle diyorum. Bir dosyam var. O dosyada bir sürü konu başlığı var. Hatta hâlâ yeni ilginç konular buldukça o dosyaya ekliyorum. Takipçilerimden gelen konu önerilerini de oraya not ediyorum. Eğer bir konu bulamazsam hemen orayı açıp bakıyorum. Mutlaka anlatacak bir şeyler çıkıyor.
Konuyu bulduk diyelim. Sonra yerli ve yabancı kaynaklardan araştırma yapıyorum. Konuyu ne çerçevede anlatacağım şekillendikten sonra metnimi hazırlıyorum. %100 metne bağlı kalmasam da metinsiz çekim yapmıyorum diyebilirim. Çünkü çoğunlukla yorum değil, bilgi içerikler paylaştığım için çekim sırasında yapacağım bir dil sürçmesinin bütün içeriğimi mahvetmesini istemem. Metnim de hazırsa kardeşimi ya da erkek arkadaşımı ‘’şunu bir eleştirir misin?’’ diye darlıyorum.
Artık her şey hazırsa en kolay kısma geliyoruz. Makyajımı yapıp kamera karşısına geçiyorum ve çekim başlıyor. Genelde 2-3 videoyu birden çekiyorum ve sırası geldikçe editleyip paylaşıyorum.
Kaynak araştırmalarını yaparken seni en çok zorlayan şey ne oluyor?
Kesinlikle her tarihçinin en çok zorlandığı şey ‘’kaynak güvenilirliği.’’ Çünkü tarih çok geniş bir alan ve sıradan bir olay bile farklı araştırmacılar tarafından farklı yorumlanabiliyor. Ya da kişinin kendi dünya görüşüne göre çarpıtılabiliyor. Kaldı ki tarihçilikte %100 tarafsızlık diye bir şey bana göre mümkün değil. Ama olabildiğince tarafsız olmaya ve tarafsız yaklaşan kaynakları baz almaya çalışıyorum. En çok zorlandığım kısım güvenilir kaynağa ulaşmak diyebilirim.
Tarih gibi ciddi bir alanı sosyal medya diliyle anlatmak bazen dengesiz bir zeminde ilerleyebilir. Sen bu dengeyi nasıl kuruyorsun?
Sosyal medya dilinden ziyade artık kendimce oturmuş bir üslubum, kendi dilim var. O yüzden bir denge kurmak için ekstra çaba göstermiyorum diyebilirim açıkçası.
Paylaşım yaparken “bunu kesinlikle anlatmalıyım” dediğin o şey ne oluyor genellikle?
Eğer takipçilerimin şaşıracağını düşündüğüm bir konuya denk geldiysem hemen ‘’bunu kesinlikle anlatmalıyım’’ diyerek paylaşım programımda öne alıyorum.
Hiç paylaşmaktan son anda vazgeçtiğin bir içerik oldu mu? Neden?
Çook. Genelde ışığını, sesini, metnini sonradan beğenmediğim için paylaşmadığım içeriklerim çok oluyor.
Seni içerik üretmeye devam ettiren o iç motivasyon nedir sence?
Kesinlikle bu konudaki en büyük motivasyonum takipçilerimden aldığım geri dönüşler. O kadar güzel yorumlarla ve mesajlarla destek oluyorlar ki eğer onlar olmasaydı çoktan yorulup içerik üretmeyi bırakmıştım.
Aldığın geri dönüşler arasında seni en çok duygulandıran ya da şaşırtan hangisiydi?
Aldığım geri dönüşler arasında beni en çok duygulandıran ve mutlu edenler genelde müzelerden gelen fotoğraflar oluyor. Mesela yurt dışında bir müze gezerken bir eserin fotoğrafını çekip ‘’hikâyesini senin bir paylaşımın sayesinde öğrendim, ardındaki hikâyeyi bilerek bu resme bakmak harika bir his’’ gibi mesajlar gelince inanılmaz mutlu oluyorum ve duygulanıyorum.
Gelecekte yapmak istediğin yeni formatlar, projeler ya da farklı mecralar var mı? Mesela podcast, kitap ya da belgesel gibi…
Elbette, gelecekte yapmak istediğim birçok farklı proje ve girişim fikrim var. En yakın zamanlı projem ise bir çocuk kitabı. İçinde bol bol sanat, tarih ve macera olan eğlenceli ve öğretici bir çocuk kitabı yazıyorum. Henüz çok başındayım ama inanılmaz keyif alıyorum. Bu arada farklı mecralar demişken bir Youtube kanalım var. Henüz yeterince ilgilenemedim ancak ileride orası için de güzel fikirlerim var. Ayrıca daha önce başka bir Youtube kanalında 12 bölümlük bir tarih programı yaptım. Zaman zaman farklı kanallarla farklı projeler üzerine görüştüğümüz de oluyor.
Tarihi ve sanatı genç kuşaklara sevdirmenin yollarından biri olduğun için çok kıymetlisin. Bu sorumlulukla ilgili ne düşünüyorsun?
Çok teşekkür ederim. Açıkçası benim ürettiğim içeriklerde en büyük hedefim insanlarda merak duygusu uyandırmak. Çünkü bir konuyu bir buçuk dakikalık bir videoda en ince ayrıntılarıyla anlatamam belki ama en azından, izleyen kişide ufacık da olsa bir merak kıvılcımı ateşleyebilirsem belki daha detaylı araştırmak ve öğrenmek ister. Böylece tarihe ve sanata ilgi duyar ve zamanla sever.
Son olarak; seni takip eden genç, meraklı ama nereden başlayacağını bilemeyen biri için bir tavsiyen olur mu?
Benim bu konudaki en büyük tavsiyem şu: eğer bir merakınız, bir tutkunuz varsa harekete geçmek için hiç beklemeyin. Şartların olgunlaşmasını, imkânlarınızın İyileşmesini beklemeyin.
Çünkü bu benim en büyük pişmanlığım. Çoğu şey için hep ‘’keşke daha önce yapsaydım’’ diyorum. Bu yüzden eldeki imkanlarla en iyi ne oluyorsa onu yapın. Resim mi yapmak istiyorsunuz? En yakın kırtasiyeden en uygun fiyatlı boyaları alın, Youtube’de bir sürü eğitim videosu var. Onları izleyin. Sonra imkânınız oldukça en iyi boyaları, fırçaları da en güzel eğitimi de alırsınız. Ben bu konuda çok geç kaldım mesela. Çocukluğumdan beri resim yapmaya ilgim var ama hep kaliteli malzemem yok, eğitim almam lazım, vaktim yok deyip erteledim. Böyle diye diye resim yapmaya ancak 27 yaşımda başlayabildim. Mesela hala öyle çok pahalı malzemelerim yok, bir eğitim almadım ama sonuçta ilgim var ve resim yapmak beni mutlu ediyor. Bu benim merak duyduğum, tutkuyla bağlı olduğum bir uğraş. Neden kendimi bundan mahrum bırakayım ki?
Bu yüzden size verebileceğim en büyük tavsiye bu. Eğer bir merakınız, bir tutkunuz varsa hemen harekete geçin. Şartların mükemmelleşmesini beklemeyin. Unutmayın, ‘’mükemmel iyinin düşmanıdır.’’
Nisa’yla bu sohbeti yapmak, sadece bir röportajdan çok daha fazlasıydı benim için. Onun hem üretim sürecine hem de hayata karşı duruşuna şahit olmak; bu kadar genç, üretken ve samimi bir zihinle karşı karşıya gelmek bana umut verdi. İçerik üretiminin sadece “anlatmak” değil, hissettirmek ve bir bağ kurmak olduğunu hatırlattı bana.
Bu söyleşiyi hazırlarken sık sık düşündüm: Nisa gibi insanların çoğalması dileğiyle... Çünkü onun gibi sesler, bu kalabalık dijital dünyada hâlâ sahiciliğin mümkün olduğunu gösteriyor. Kendi merakını, heyecanını, bilgisini böylesine güzel bir şekilde paylaşan herkese kocaman bir alkış benden.
Söyleşiyi okurken en az bizim kadar keyif aldıysan ne mutlu bana. Umarım bu satırlar, Nisa'nın dünyasına biraz daha yakından bakmana vesile olur. Yeni sohbetlerde görüşmek üzere!
Yorum Bırakın