Günlük işlerin konuşulduğu konakta bu gün bir değişiklik vardı. Kuklacı kıyamet yaratıklarına karşı savaş için kendi projesini sunacaktı. Kuklacı, Mansur Bey’in odasına vardığında tüm Beyaz Büyücüler ve Mansur Bey plan için oradalardı. Kuklacı bir süredir insan hücreleri ile birlikte birtakım muhteviyatı zengin materyaller ile çalışmaktaydı. Güçlü kimyasallar ihtiva eden bu maden veya otların çoğuna büyücü ve hekimler bile çok dikkatli yaklaşırlardı. Anlaşılan o ki Kuklacı çalışmaları sonucunda bu birleşimleri çeşitli büyüler ile destekleyerek o dönem o bölgede çokça bulunan fareler ile sentezleyerek bir mutasyonun mümkün olacağını keşfetmişti. Saklı Türlerden elde edilen o kadim kitap tamamen çözülememişti ama belli ki Kuklacı o dönem çoğu filoloğun veya büyücünün o kitaptan çıkaramadığını çıkarabilmişti. Fareleri insan hücreleri ile mutasyona uğratıp yeni bir tür ortaya çıkarma peşindeydi.
Beyaz Büyücüler böyle bir şeyin mümkün dahi olabileceğini bilemiyorlardı. Konuya karşı tutumlarını her ne kadar saklamıyor olsalar da Kuklacının zekâsına hayran kalmadan edememişlerdi.
Kuklacı devamında bu türün kendisine büyü ile bağlanacağını ve insanların bir aracı olarak kullanılacağından bahsetti. Kuklacının ve yeri geldiğinde diğer Beyaz Büyücülerin ellerindeki bu güç kıyamet sonrasında ortaya çıkmış olan yaratıklar ve insanlar arasındaki savaşta onlara oldukça yardımda bulunacaktı.
Kuklacı projesinin genel tanıtımını bitirdiğinde herkeste bir sürü soru ve şüphe birikmişti; zekâları olacak mıydı? Fareler kadar sık mı üreyecektiler? Akıllanıp insanlardan hak talep edebilir miydiler? Kontrol kaybedilebilir miydi? Büyünün sınırları ne kadar biliniyordu? En önemlisi de bu kararı Mansur Bey ve konaktakiler mi verecekti yoksa herkese fikir sorulacak mıydı?
Sessizliği bozan Gaffar Bey oldu. Kendisinin hali hazırda savaş için kullanılabilecek cihazlar ürettiğini ve her geçen gün mühimmat kullanmayan büyücüler ile savaşa karşı birçok yöntem geliştirdiğini söyledi. Her ne kadar Mansur Bey kendisine yeteri kadar değer vermese de Gaffar Bey kendi çalışmalarının son derece arkasındaydı.
Azat Bey ve Mustafa Bey’in tek derdi kontrol sorunuydu zira Kuklacı bu planı yalnızca anlattı. Nasıl yapılacağını bir tek kendisi biliyor. Kuklacıya bağlı olacak Fareadam birliklerini jenerasyonlar nasıl kontrol edecekti?
Bu planı yürürlüğe koymak kıyametten kalan son bölge için çok önemli bir karar almak demekti. Bu tarz kararlar ya meşru devletler tarafından alınırdı ya da bizzat muhatabı olan halka ve askere sorulurdu.
Mansur Bey, Eminönü ve Karaköy’deki yegâne saygın insan değildi. Bu bölgede nüfuzu olan başka insanlar da vardı. Bu yüzden Mansur Bey’in böyle bir karar alması aynı zaman kendisini bu bölgenin yöneticisi olarak yetkilendirmesine sebep olurdu. Bu gayrimeşru hareket kitleler tarafından hoş karşılanmayabilirdi.
Kuklacı ve konak erkânı uzun süre konu hakkında tartıştılar. Mansur Bey, elbet bir gün tükenecek olan servetinin farkında olarak hayatta kalma konusunda insanlara yardım edebilmeye devam etmek için Kuklacının planını onayladı. Azat ve Mustafa Beyler de kararlarını Mansur Bey’den yana verdiler. Oylama sonucunda Gaffar Bey tek kelime etmeden hışımla dışarı çıkmıştı.
Mansur Bey yaratıklara karşı direniş için insanların yetersiz kalacağını biliyordu ve umudu büyücülerin keşiflerindeydi. Beklenen keşif birçok riski bulunmasına rağmen Kuklacıdan gelmişti. Mansur Bey’in yapması gereken çok önemli sosyal konular vardı artık. Gayrimeşru yönetimini meşrulaştırmak için nüfuzunu ve yaptıklarını kullanmak zorundaydı. Sıradan insanları ikna etmek çok zor olmasa da şehrin aydınları ile çok şiddetli tartışmalara gireceği kesindi.
Operasyona Beyaz Köşk ismi verildi. Konak artık bir yönetim merkezi haline gelecekti ve İstanbul’dan geriye kalan Eminönü ve Karaköy bölgesi bundan böyle Beyaz Köşk adını alacaktı. Konak ismi geride kalmıştı. Beyaz Köşkün ömrü de yapıya verilen konak isminin de ileride tekrar yaşatılıp yaşatılamayacağı belirsiz.
***
Belirli bir sürede bu operasyon tüm çevrelere yayıldı. Hâlihazırda Mansur Bey’den güç alan halk büyüye olan uzaklığı ve konağa olan güvenleri sayesinde bu karara kolayca alıştılar. Süreç içerisinde Kuklacı gözlerden uzak şekilde uzun saatler çalışmaktaydı. Fare-adam adı verilen bu esrarengiz yaratık gizli kapılar arkasında, şehrin bazı önemli kişilerine tanıtıldı. İlginç bir ikna kabiliyeti olan Kuklacı, Mansur Bey'in açık desteği ile şehir üzerinde birçok kurumda söz sahibi olmaya başladı. 2 sene içerisinde fare adamlar da önceleri gizli olarak bir süre sonra ise açık açık halka hizmet etmeye başladılar ve saklı türlere karşı savaşta başarı göstermeye başladılar. İlk zamanlar yadırganan bu tür, zaman içerisinde halkın çoğu tarafından da sevildi.
Basit zekâları onların zaman içerisinde öğrenebildiklerini de kanıtlamış oldu. Bizzat üretilen Fareadamlar haricinde üreyerek çoğalan Fareadamlar da kısa zamanlarda büyüyor, insanlar ile iletişim kurabiliyor ve kuklacıya itaat ediyorlardı. Büyü tam anlamıyla işe yaramıştı. İnsanlara sadık aynı zamanda kendi aralarında da kaynaşabilen yeni bir tür ortaya çıkarılmıştı. Fareadamlar her ne kadar kıyametin getirdiklerine karşı başarıyla savaşıyor olsalar da korkulan gerçek kapıdaydı.
Tabii Beyaz Köşk'ün yükselişine olumlu yaklaşanlar olduğu gibi, bu organizasyonu tehlikeli bulan, faydasız olduğuna inananlar da vardı. Ve tabii Beyaz Köşk'ü çekemeyenler de. Aydın Bey de, şehir üzerindeki nüfuzunu git gide Beyaz Köşk'e kaptıran, zamanının güçlü kişilerinden biri idi. Onun önderliğinde birleşen bir grup zengin ve güçlü kişiler, Beyaz Köşk'e cephe aldılar ve yasal olarak Beyaz Köşk'ün kapatılması yönünde geçici yönetime başvurdular. Tam olarak yasal olmasa da kıyamet öncesinde mecliste bulunan mebuslardan biri olan Osman Hamdi Bey kendini geçici vali ilan etmişti. Yönetim merkezi olarak da Büyük Postaneyi kullanmaktaydı. Mansur Bey’in çalışmalarının gölgesinde de kalsa bazı çevrelerce gayet vali olarak tanınıyordu. Bu süreçte Büyük Postane koridorlarında hararetli tartışmalar yankılandı. Bu meclisin üyelerinden biri olan, aynı zamanda Beyaz Köşk'ün yöneticisi Mansur Bey ve arkadaşları bütün bu lobi hareketine karşı var gücüyle savaştılar. Mansur Bey'in son konuşması, salonda büyük bir alkış tufanı kopmasına neden olmasına rağmen 1963 yılının soğuk bir kış gününde alınan Beyaz Köşk'ün yasal olarak kapatılması kararına engel olamadı. Ardından jandarma beyaz köşkü ve kurumlarını kapatmak için harekete geçti.
Bu karar Kuklacıyı çok sinirlendirdi. Tam başarıyı sağlamaya yakın bir sistemin mimarı olarak birtakım yabancıların işe burnunu sokmasını kaldıramıyordu.
Kuklacı, Mansur Bey'e yaptığı öneride jandarmayı durdurabilecek kadar büyük bir Fare-adam kadrolaşması yarattıklarını ve bu fare-adamlarla kararın uygulanmasını engellemeyi ve kısa süreli bir sıkı-yönetim kurmayı teklif etti. Meclisin aldığı karardan dolayı büyük bir öfke ve yeis içerisinde olan Mansur Bey artık güvendiği bir dostu haline gelen bu maskeli zat’ın önerisini kabul etti. Kuklacı, her ne kadar Gaffar Bey ile yıldızları barışmasa da Azat Bey ve Gaffar Bey'le birlikte Beyaz Köşk'ü bir isyan için örgütledi. Karşı çıkanları hapse attırdı. Kısa bir süre sonra şehrin sokaklarında fare-adamlar, Beyaz Köşk mensupları, jandarma ve bir kısım halkın dahil olduğu büyük çatışmalar çıktı. Bu çatışmaların gerekliliği veya süreç içerisindeki önemi bir yana varlığı herkeste bir hüsran oluşturdu. Daha büyük dertleri olan insanlar birleşmek yerine yine ayrı düşmüşlerdi.
Çatışmaların sonucunda isyancılar sürgün edildi. Beyaz Köşk tam anlamıyla meşru bir yönetim haline geldi. Mansur Bey yerine Mansur Efendi gelmişti fakat Mansur Efendi kendini uzun bir süre toparlayamadı. Çatışma sonrası eski günlere geri dönülse de Mansur Efendi kendine bir türlü gelemedi. Kendini inzivaya çekti. Uzun saatler köşkün tepesindeki odasında boyaları ve tuvalleri ile kaldı. Bu süreç içerisinde yönetimi Kuklacı devraldı. 1963 yılının kışında Mansur Bey'in köşkün çatı katındaki çalışma masasında yanmakta olan daimi ışığının yavaş yavaş karardığı görüldü. Yasa boğulmuş Kuklacı ise uzun süreler ne bir emir verdi ne de bir söz söyledi.
Yorum Bırakın