Ey toprakla yoğrulan rüya,
Üç kucak kanla mühürlü kitap
Ey Dara’nın kemikleriyle döşenmiş yol,
Yedi iklimin yedi yetimi.
Ey Ravend’in kanatlarını öpen rüzgâr.
Horasan sabahında titreyen kandil,
Çölün gözbebeği ey çatal dilli kader,
Uykusuz peygamberin kırık bakışı.
Şimdi söyle bana,
Hangi dağın koynunda unuttu kendini Hüseyin,
Hangi gümüş yıldızda kayboldu Zeryan’ın kanlı gömleği.
Ey Alamut’ta susmuş ağıt,
Narın çatladığı vakit,
Bir Haşhaşinin ölüm sırası
Mutlak bir intihar biçimidir.
Firdevs’te gizlenmiş halk hikâyesi.
Kalpsiz, dilsiz ferman
Ey Cizre’de duvara kapanmış su,
Ey kendini çeken nehir,
Ey sonbahar yüzlü seyyah,
Ey harfleri alnında taşıyan çocuk
Ve ey haritası eksik memleket,
Ey bin yıllık sürgün,
Ey bir ismin yıkıntısından doğmuş millet
Şimdi vaktidir, ey Leyl, ey Zeyn,
Ey Kerbelâ’ya varan su!
Şimdi Hemedan’dan açılmanın vaktidir,
Şimdi Zagros’ta tütsülenen kelimelerin.
Şimdi hem kılıç hem kalem olmak;
Hem melul hem mücahit.
Şimdi Sümeyye’nin çığlığı,
şimdi Darağaçları’nın gölgesinde başkaldıran gövde.
şimdi Halepçe’ye kapanan ağıt,
şimdi Sîrvan’dan akan hafıza
Bıçakla kesilen harflerin
Alfabelerin toprağa gömüldüğü
Mîr Celadet’in,
Muhammed Qazî’nin
Şimdi her dilin ana olduğu yer.
Ey Doğu, ey yaren,
Ey sırrını taşlara yazan göçebe
konuş benimle!
şimdi gözyaşıyım senin
bağrına sürdüğün
Mührüm ben
Ey Şark
Ey unutulmuş keder.
Yorum Bırakın