Bundan yıllar önce çocukluğumun en sıcak yazlarından biriydi, aynı zamanda bayramdı. Evden eve gidip, büyükleri ziyaret ediyor, hayat güncellemesi yapıyorduk. Ben bayram neşesiyle şekerleri çikolataları minik çantama atıyor, arada da annemin çok şeker yedin uyarılarına denk gelmemek için çaktırmadan yiyordum. Her bayram ziyaretinin sıradan akışını durduran bir ana denk geldim o gün. Bir evdeydik, şuan hiç hatırlamıyorum ama bu anının asıl konusu da aslında bu. Duvarda asılı bir saat gördüm ama daha önce gördüğüm hiçbir saate benzemiyordu. Rengi kırmızı, dış çerçevesi altın renkte iki kalbin kesişim kümesi gibi bir şekli vardı. Bir kalp önde bir kalp arkada gibi tasarlanmıştı. Dakikalarca o saate baktım o evde... Bir çocuk olarak ilk defa estetik denen şeye belki de o anlam arayışına kapılmıştım. İki kalpten biri diğerinin önündeydi, bir metafor mu yakalamaya çalıştım o an bilmiyorum. Kalabalıktan, seslerden kopmuştum. Sadece bunu düşünüyordum. Kimse de bu kız neye bu kadar kitlenip bakıyor diye sormamıştı iyi hatırlıyorum. Kesintisiz bir incelemeye şartlamıştım kendimi.
Sonra bayram telaşı devam etti. Evlere girdik, çıktık. Eller öptük, şekerler yedik. O günden sonra uzun bir süre o saatin peşine düştüm zihnimde. Hangi evdeydik? Kimindi o saat? Hangi odadaydı? Her detayı hatırlıyorum. Saatin rengi, ışığın ona vurduğu açı, camındaki küçük bir yansıma… Ama ev? Yüzler? İsimler? Hiçbiri yok.
Bugün bile zaman zaman düşünürüm. Bazen bir saat gibi duvarda o biçimi görmeye yaklaşan bir şey olur, kalbim hızla çarpar. Ama hayır, o değildir. Olamaz. Çünkü o saat, bir evde değil artık. Belki bozuldu, pili bitti... Ama hala benim hafıza boşluğumun içinde asılı duruyor.
Ve bazen insan, hatırlayamadığı bir şeyin yasını tutar.
Günler geçti, yıllar geçti. O yaştan bugüne kadar binlerce saat gördüm. Alarmlı olanlar, dijital olanlar, duvarlara asılmış olanlar, bilekte olanlar… Ama hiçbirine bakarken o hissi duymadım. Çünkü önceden bilmediğimiz bir şeyi ilk defa görme hissini çocukluktan itibaren kaybetmeye başladık. Her şeyi elimizin altındaki küçük dikdörtgen cihazdan görüyoruz. Dünya'nın öbür ucunda üretilen her şeyden haberimiz olma ihtimali var.
O saat metafor değildi. Gerçekten o saati bir dahagörmedim. Belki bozuldu attılar, belki ev sahipleri onu başka bir duvara astı. Aklıma neden böyle bir anı kazınmış şimdi çok basit bir açıklaması var. Merak.
Yorum Bırakın