İtalya'nın çıkardığı en büyük yönetmenlerden Michelangelo Antonioni, kendine has sinema anlayışıyla sürdürdüğü 50 yıllık kariyerinde sayısız başyapıta imza attı. Bu önemli filmlerden yedisini sizler için listeledik.
1. L'Avventura (1960)
Antonioni'ye uluslararası arenada tanınırlık kazandıran 'L'Avventura' (
Macera), yönetmenin deyimiyle 'eskimiş olduğunu bilmemize rağmen devam ettirdiğimiz alışkanlıklar' üzerineydi. Akdeniz'de bir tekne gezisi esnasında kaybolan genç bir kadını arayan bir çiftin romantik yakınlaşmasını konu alan film, ilk gösteriminin yapıldığı 1960 Cannes Film Festivali'nde yuhalanmasına rağmen Jüri Özel Ödülü'nü kazandı ve gösterildiği her yerde övgüye boğuldu. Çekim esnasında yaşanan maddi zorluklara ve Cannes'da seyircileri ikiye bölmesine rağmen, Antonioni'nin olabildiğince kişisel ve görselliğe dayalı sinema anlayışı geniş kitlelerce kabul görmüş oldu.
2. La Notte (1961)
Yönetmenin "L'Avventura"nın uluslararası başarısının hemen ardından, 1961 yılında çektiği "La Notte" (
Gece), elit kesimden bir çiftin çökmekte olan evliliklerini anlatır.
Jeanne Moreau, Marcello Mastroanni ve yönetmenin 'ilham perisi'
Monica Vitti'nin başrollerinde yer aldığı film Antonioni'nin o dönem yaptığı diğer işlerinin gerisinde kalsa da güçlü görsel anlatımıyla dikkat çekicidir. "La Notte"nin
Stanley Kubrick'in favori filmleri arasında olduğunu da ekleyelim.
3. L'Eclisse
Antonioni'nin "L'Avventura" ile başlayıp "La Notte" ile devam eden gayrıresmi 'iletişimsizlik üçlemesi"nin bölümü "L'Eclisse" (Günbatımı), bir borsa simsarı (
Alain Delon) ile ilişki yaşamaya başlayan genç bir kadının (Monica Vitti) hikayesini anlatır.
Scorsese'ye göre 'üçlemenin en cesur filmi' olan "L'Eclisse", yönetmenin en etkili işleri arasındadır. Başrollerde yer alan Alain Delon ve Monica Vitti'nin performansları da görülmeye değerdir.
4. Il Deserto Rosso
Yönetmen 1964 yılında çektiği ilk renkli filmi "Il Deserto Rosso"da (Kızıl Çöl) İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulmuş, havayı kirleten fabrikaların arasında yaşayan genç kadın Giuilana'nın varoluş sancılarını ele alır. Antonioni sonradan bu filmiyle ilgili "Amacım fabrikaların bile güzel görünebileceğini göstermekti" demiştir. Özellikle görüntü yönetmenliğiyle dikkat çeken 'Il Deserto Rosso' yönetmenin iyi filmleri arasındadır.
5. Blowup
Antonioni 1966 yılında imza attığı ilk İngilizce filmi "
Blowup"ta (Cinayeti Gördüm) 60'ların 'Swinging London' ortamında çektiği fotoğraflar vasıtasıyla bir cinayete şahit olan moda fotoğrafçısının hikayesini anlatır. Başrollerdeki David Hemmings, (
Profondo Rosso, Gladiator ve
Sinan Çetin'in filmi
Romantik) Vanessa Redgrave'in ve Jane Birkin'in performanslarıyla dikkat çektiği film kısa sürede yönetmenin en tanınan işi haline gelmiş ve klasik statüsüne erişmiştir. Francis Ford Coppola (iki
Godfather arasında çektiği "
The Conversation") ve Brian De Palma (bir tür 'yeniden çevrim' sayılabilecek "
Blow Out") gibi 'yeni Hollywood' yönetmenlerine ilham veren film Antonioni'nin izlenmesi elzem işleri arasındadır.
6. Zabriskie Point
Antonioni, İngilizce filmler yapmaya devam ettiği 70'li yılların başında hippi hareketini merkeze alan ABD yapımı Zabriskie Point'e imza attı. Yönetmen 'Kara Panterler' hareketi, savaş karşıtı kampanyalar ve öğrenci ayaklanmalarını merkeze alan filmi MGM stüdyosuyla imzaladığı üç filmlik anlaşma kapsamında çekti, ancak kariyerinde ilk kez büyük bir maddi zarara uğradı ve olumsuz eleştirilerle karşılaştı. Geçtiğimiz yıllarda kült statüsüne kavuşan film Antonioni'nin başarılarla dolu kariyerinin en iyi filmi olmayabilir, ancak yönetmenin Avrupalı gözüyle Amerikan kültürü hakkında edindiği fikirleri içerdiği için ayrıca ilgiyi hak eder.
7. The Passenger
1975 yılına geldiğimizde, dünyadaki karışık politik atmosferden ve ABD'de filizlenen 'Yeni Hollywood' hareketinden etkilenen 'The Passenger', Jack Nicholson'ın canlandırdığı gazetecinin İç Savaş dönemi Çad'ında direnişçi askerlerle röportaj yapmak için verdiği mücadeleyi ve bu esnada başına gelenleri konu alır. Açılışındaki uzun ve nefes kesici plan sekansla dikkat çeken film, yönetmenin ABD'de imza attığı hiç olmadığı kadar politik (ancak sinemasının kişiselliğini de içeren) filmlerin de sonuncusudur.
Yorum Bırakın