Bir süredir nedenini bilmediğim bir şekilde ölümü düşünüp duruyorum. Kendi ölümümü. Nasıl olacağından, ne zaman olacağından çok, o anlarda neler hissedeceğim beni düşündüren. Sonrasında ne olacağına dair belirsizliğin getirdiği o merak, bir süre sonra iç sıkıntısına dönüşüyor düşündükçe. Bu düşünceler öyle bir hâl alıyor ki, ölüme dair düşüncelerim derinleştikçe kendimi boğulduğum bir suyun içinde buluyorum sanki. Oradan çıkmak hiç kolay olmuyor. Çıktığım zaman da her seferinde yeniden duyuyorum yaşama sevincini. Sudaki bütün çırpınışlarım bir anda yaşama sevincine dönüşüyor sanki, ciğerlerime havanın dolupta ağzımda yankılanan, ağzımda yeniden yankılanan o nefese dönüşüyor adeta.

Kitabın ismi Yaşama Sevinci ama ben ölümden bahsediyorum. Aslına bakarsanız kitabın doğasına ters değil bu yaptığım. Kitapla beni birleştiren şey de bu hatta. Kitapta da ayrılmaz bir ikili yaşam ve ölüm. Her şeyin zıttı ile var olduğunu boşuna söylememiş Tanpınar. Ölümün olduğu yerde yaşamdan, yaşamın olduğu yerde ölümden söz etmemek kaçınılmaz oluyor haliyle. Emile Zola'nın bu eseri de bir ailenin hikâyesiyle birlikte var ediyor bu iki zıt kutubu. Yaşama sevinciyle dolu olan baş karakter Pauline'nın karşısına, onun tam aksi, ölüm korkusu olan kuzeni Lazare'i koyuyor. Ölüm ve yaşamın ayrılmaz bir ikili olduğu gibi onların ilişkisi de böyle bir dinamiğe dayanıyor.
Pauline içindeki yaşama sevincini iyiliksever yanıyla birleştirip konuk olarak geldiği bu evi güzelleştirmekle meşgulken, diğer yandan yardıma ihtiyacı olanlara da hiç düşünmeden yardım ediyor büyük bir gönüllülükle. Parasını, elinde ne var ne yoksa, yeri geldiğinde yengesi ve amcasına, yeri geldiğinde de ihtiyaç sahiplerine vermekten geri durmuyor. Pauline'ın yaşamla dolu olan yanını gören yengesi Madam Chanteu, onlardan habersiz Pauline ve Lazare'nin evliliğine karar veriyor. Pauline her ne kadar Lazare karşı birtakım duygular beslese de Lazare'in kafası bir diğer karakterimiz Louis ile karışıyor. Lazare'nin Pauline'a olan duygularının netleşmesi için daha birçok şey yaşamaları gerekiyor.

Derken Pauline ve Lazare ikilisinin ilişkilerinin sınavdan geçtiği olaylardan birisi yaşanıyor Chanteu'ların evinde. Onlardan biri, Lazare'nin annesinin ani ölümü. Annesinin ani ölümüyle Lazare'nin ölüm korkusu tetiklensede Pauline onun bu zor zamanlarında en büyük destekçisi olup, evle kendisi ilgileniyor. Annesinin Pauline ile evlenmesini istediğinin farkında olan Lazare, ilk başta aklı Louis'de olmasına rağmen Pauline ile adı konmamış ilişkilerini devam ettiriyor. Pauline ise Lazare'in sırf annesi istediği için onunla ilişkisini devam ettirdiğinin, Pauline'a karşı aşka dair bir duygu beslemediğinin ve aklının Louis'de olduğunun farkında, Lazare annesin yasını tutarken, ilişkilerinin tekrardan sınanacağı o hadiseyi kendi eliyle gerçekleştirerek Lazare ve Louis'i evlendiriyor. Louis'in ona iyi geleceğine inanan Pauline, kendi mutluluğunu hiçe sayarak sevdiği adamı bir başkasıyla evlendirse de kafası karışık Lazare'in Pauline'a karşı gerçek hisleri onun Louis ile evlenmesinden sonra netlik kazanıyor.
Pauline sevgisini kalbine gömmüş, hayatına devam ederken, Lazare'in ne istediğini bilmediği hareketlerinin sonucunda yaşadığı gelgitler, bu ikiliyi tekrar aynı çatı altında birleştiriyor. Ama bu sefer eve tek başına dönen yalnız Lazare olmuyor, hamile eşi Louis'de onunla birlikte dönüyor bu eve. Ölümün olduğu yerde yaşamdan bahsetmek kaçınılmaz demiştim, işte aylar sonra, Madam Chanteu'nun ölümünün ardından, tam da son nefesini verdiği yatakta yeni bir nefes doğuyor. Küçük Paul'un doğumuyla, ölümün soğukluğundan kurtulan Chanteu'ların evi yaşamın sıcaklığıyla kuşanıp hayat buluyor tekrardan.
Yaşamı ve ölümü kucaklayan, Pauline ve Lazare'nin aşkıyla şekillenen bu kitabı sevgili Begüm Çakır'ın kitap kulubüyle okuma fırsatı buldum. Ben bu satırları yazarken henüz kitapla ilgili toplantımızı gerçekleştirmemiş olacağız. İlk defa bir kitap kulubüne katılıyorum ve içinde edebiyatın olduğu bir sohbette bulunacağım için ayrıca heyecanlıyım. Kitaba dair farklı bakış açıları ile kitabı konuşuyor olmanın, bu edebi sohbetin bana çok iyi geleceğinden eminim, çünkü yaşama sevincim, var olduğumu tüm benliğimle hissettiğim tek şey bizzat edebiyatın kendisi. İyi ki kitaplar var, iyi ki edebiyat var. Bakarsınız ileride kendi kitap kulubümü oluşturduğum günler gelir, birlikte edebiyat evreninin o güzel yollarını arşınlarız sizlerle. Umarım beni çok heyecanlandıran bu fikri gerçekleştireceğim zaman gelir. O zamana değin okumaya, yazmaya, kitapları konuşmaya devam...
Sevgiler✨
Yorum Bırakın