yaklaşık "birbuçukaydır" işsizim. işimi bıraktıktan hemen sonra yıllarca hayalini kurduğum tren yolculuğuna çıktım. bol bol düşünme fırsatım oldu. bol bol yazı yazma fırsatım oldu. değerlendirebildiğim kadar değerlendim. bu avareliğin en güzel yanı ise kendibaşınalıktı. tren yolculuğundan sonra günlerce sırt çantası ile yürüdüm. tanımadığım insanlarla sohbet ettim. bir yerde hayatlarına ortak oldum, bir yerde de onlar benim hayatıma tabi. bunları da yazdım. hepsini kara kaplı defterin içine gömdüm. yolculuk bitti. ben eve döndüm. ama.. ama aklım hâla avare. eve geldikten sonra kendibaşınalığımı devam ettirmeye çalıştım. ve galiba başardım. işsiz olduğum için iş aramak dışında pek bir sorumluluğum yok. o yüzden günlerden beri yazıyorum. günlerden beri okuyorum. günlerden beri izliyorum. pandemide gibiyim şu an. o zaman günlerce masadan kalkmadan hayatımı belirleyecek o sınava çalışıyordum. o kadar çalışıyordum ki sürekli oturduğum sandalye resmen kıçımın şeklini almıştı. ama pandemiyi ben çok seviyordum. bireysel ve bencil bir pencereden baktığım zaman hâla seviyorum. şu an da bir nebze kendi pandemimdeyim. sabahtan akşama kadar sarı bir loş ışığın altında bir şeyler okuyor, bir şeyler karalıyorum. tek derdim bir sonra okuyacağım kitap ne olacak düşüncesinden başka bir şey olmuyor. velhasıl kelam, kendibaşınalığın en keyiflisi bende. yeni müzikler keşfediyor, kendimde yeni alanlar buluyorum. hangi kitabı okusam kavgasından sıkılıyor yeni kitaplar almaya karar veriyorum sonunda küfrederek kitap almaktan vazgeçiyorum. elimde olanlarla yetinmeye çalışıyorum. ve benim için en önemlisi artık yazıyorum. bu da bir bilinçakışı, bir iç döküştür.
Yorum Bırakın