Okuma eyleminin tarihin hiçbir döneminde bu kadar acınası bir vaziyette olduğunu ve aşağı görüldüğünü hatırlamıyorum. Nasıl oldu da okuyan insanın caka satmaya çalıştığını, şov yaptığını ve aslında okumayla hiçbir işi olmadığını düşünür hâle geldik?
Bu aralar çevremden okumalarımla ilgili aldığım yorumların başında geliyor şu cümle: “Nasıl okuyorsun yaa, ben artık okuyamıyorum.” Bu sözleri duyunca kursağımda birtakım cevaplar büyüyor tabii. Tutuyorum kendimi. En çok dilimi ısırtansa “Daha önce okuyor muydun ki?” sorusu. Bu konu üzerine çok kafa yordum. Bence asıl soru bu olmalı. Artık okuyamadığını iddia ediyorsun fakat daha önce okuyor muydun kardeşim?
Deneyimlerimden ve okur dostlarımdan duyduklarımdan hareketle “Bir Okurun Anatomisi” tarzı bir kitap yazabileceğime inanıyorum. Okurlar olarak son derece benzer insanlarız aslında. Çok büyük bir ortak özelliğimiz var: Zaman bulmak için savaş veriyoruz. Tanıdığım okurlar, okumak için zamanları olmadığı bahanesinin ardına saklanmıyorlar. Metroda, otobüste, dolmuşta hatta dolmuş kuyruğunda bile okuyorlar. Çok yorgun olduklarında teknoloji koşuyor yardımlarına. Sesli kitap dinliyorlar.
Ben de bir okur olarak okuma fiilini birçok farklı şekilde gerçekleştiriyorum. Basılı kitaplar okuyorum, taşıyacak kadar hafif olmayan basılı kitaplar için e-kitap buluyorum. Çok yorgun anlarımda ise eğer imkânım varsa kitapları dinlemeye çalışıyorum. Geçen sene içine düştüğüm bir evren oldu: Sezgin Kaymaz’ın zihni. Uyuyorum ama uyumuyorum da aslında. Kafamda hep bir Sezgin Kaymaz kitabı var. Sürekli onun satırlarındayım. Çok Yaşa Sezgin Kaymaz! Yorulunca sesli kitaplarına yöneliyorum. Bu yolla yeni bir bağımlılık yarattığımı da belirtmek isterim. Sezgin Kaymaz kitapları okuyan Emre Melemez bağımlılığım var. Bu iki insanı bir araya getirmek kimin fikriydi bilmiyorum fakat teşekkür ederim. Beni nasıl çukurlardan çekip çıkardığınızı bilemesiniz. Emre Melemez’in seslendirmesine bu kadar bağlanmasaydım okumak için yeterli göz sağlığına sahip olmadığım anlarda sanki daha zararsız bir şeymiş gibi sosyal medyada kaydırdıkça kaydıracaktım. Sen de çok yaşa Emre Melemez!
Gelgelelim tam da o zamanlar, ben kafayı kırmışçasına kitap okurken bir arkadaşım nasıl bu kadar adanmış bir şekilde okuduğumu sordu. Birçok kişi tarafından basit olarak adlandırılabilecek bu zor soruyu uzun süre düşündüm. Kendimi çok küçük yaştan beri okur olarak görüyorum. Bir noktada okumak mesleğim hâline geldi. Meslektaşlarım; okuma azmimin yakın zamanda beni terk edeceğini, okuduğum kitaplardaki hataların gözüme batacağını ve kendimi düzeltme yaparken bulacağımı söylediler. Bir süre bunun yaşanabileceğinin korkusuyla titredim. Sonraları aklım başıma geldi. Bir kitabı okumak için satın alabiliyor ve kapağını açabiliyorsam o kitap dünyaya gelmiş demektir. Bu durumda kitap üzerinde düzeltme yapmak benim açımdan mümkün değil. Bir okur olarak doğrusunu ya da yanlışını tabii görebilirim fakat metnin düzeltmeni ben değilim. Böylece bu korkuyu da şutlamış oldum. Yaşasın okur olmak!
Okuma keyfimi toplumdan saklamaya çalışmıyorum. Beni tanıyan insanlar; kitap okumayı sevdiğimi, kitapçı gezmeye bayıldığımı ve beni her türlü üzüntünün pençesinden kitap sohbetiyle çekip çıkarabileceklerini bilirler. Bu da benim yumuşak karnım. Çevremdeki insanları benimle aynı bakış açısına sahip olmaları konusunda baskılamıyorum elbette ama yalan söyleyemeyeceğim, kitapları benim kadar önemseyen dostlarımı daha bir başka seviyorum. Geçenlerde bir arkadaşım yurt dışına çıktı. Ben de onu darlayarak kendime gittiği ülkenin dilinde yazılmış bir Jane Austen kitabı aldırdım. Bu durumu paylaştığım insanlardan farklı tepkiler aldım. Bazıları coşkumu paylaşıp adıma sevinirken bazıları da “İlahiii Özdem…” dalgalarına başladılar. Bir kitapla bu kadar mutlu olabilmem şaşırtıcıymış, zaten bir sürü kitabım varmış, açıkçası birazcık da çocukçaymış hislerim. Halt etmişsiniz. Bir kitabın dünya için ne kadar önemli olabileceğini size çok yerinde örnekler vererek anlatırdım da neyse. Şimdilik kalsın.
Okuduğum kitaplarla aramda oluşan bağ benim için çok değerli. Her sene başka bir okur oluyorum. Bazen uslanmaz bir romantik bazen sci-fi bağımlısı bazen de epik fantastikte huzur bulacak kadar karmaşık biri oluyorum. Yaşım nasıl değişiyorsa okurluğum da değişiyor. Büyümenin en güzel yanı da bu oluyor benim için. Bir soruluk yerim kaldı. Beni en darlayan, soramadığım için boğulduğum o soruyu soracağım. Ne yalan söyleyeyim, aklınız biraz karışsın da istiyorum. Daha önce okuyor muydun güzel kardeşim?




Yorum Bırakın