Güneşten Korkanların Hikayesi: Dönersen Islık Çal

Güneşten Korkanların Hikayesi: Dönersen Islık Çal
  • 1
    0
    0
    0
  • ''Hep gece yürüyecek değiliz ya, biraz da güneşe doğru yürüyelim.''

    Dönersen Islık Çal, 1992 yılında Orhan Oğuz tarafından çekilen, oldukça etkileyici bir Türk filmi. Gerçekliği ile yer yer rahatsız eden, vurucu senaryosu Nuray Oğuz ve Cemal Şan'a ait. Memduh Ün'ün yapımcılığındaki filmin müzikleri ise Onay Oğuz tarafından hazırlandı. Beyoğlu'nda barmenlik yapan bir cüceyle, bir travestinin hikayesine odaklanan film; kıyıda köşede kalmış fakat farklı olmayı başaran yapımlardan biri. Filmin baş rollerinde Mevlüt Dermiryay'ın cüce barmen, Fikret Kuşkan'ın ise travesti rollerinin hakkını verdiklerini görüyoruz. Canlandırdığı hayat kadını rolüyle Derya Alabora ve onun kocası rolüyle Menderes Samancılar da oldukça başarılı performanslar sergilemişler.

    Yalnızlığa mahkum edilmiş, herkes tarafından ötekileştirilen iki insanın aralarında oluşan güçlü dostluğu izliyoruz bu filmde. Beyoğlu'nun karanlık arka sokaklarında hayatları geceye mahkum olanlar, karanlıkta yaşamak zorunda bırakılanlar. Film, içindeki yaşama sevinciyle bulutları şekillere benzeten bir çocuğun sesiyle başlıyor. Hemen ardından onun neşesine gölge düşürecek bir cümle geliyor ve filmin daha karanlık bir havada olacağı izleyenlere anlatılıyor aslında. Başlarda insanlar tarafından ötekileştirilmiş iki kişinin yine birbirlerini ötekileştirmesini görüyoruz. Travestiye saldıran, tecavüze yeltenen adamların elinden kurtarıyor cüce onu gecenin karanlığında. Boynundaki koruyucusu, düdüğü yardım ediyor ona da. Sonradan kadın olmadığını anlayınca kandırdın beni diyor misafirine. Karşılıklı kırıyorlar birbirlerini. Sonra Mevlüt Demiryay'ın ''çok çirkinim, o yüzden yalnızım'' dediği anda boğazlarımızda bir düğüm oluşuyor ve film boyunca gitmiyor. İkilinin bambaşka dostlukları kadeh tokuştururken, filmin en akılda kalıcı repliği olan ''cam cama, can cana'' demeleriyle filizleniyor belki de. Ön yargılarını kırıyorlar çabucak, bir dostun muhabbetine hasret kalışlarından belki de. Travesti yaşadığı her şeye rağmen onu daha da güzelleştiren neşesiyle şeker kutusu diye sesleniyor küçük adama. Birlikte rakı içip yağmurun altında dans ettikleri sahne görülmeye değer. Karısını pazarlayan Adıgüzel, hayata küçük oyunlarla tutunmaya çalışan Madam Lena, her gece aynı barda kendini öfkeyle insanlara anlatmaya çalışan Hüseyin Bey... Bambaşka insanların yaralarını, yalnızlıklarını anlatıyor bize film. Ana karakterlerin insanlar tarafından yok sayıldığı fikri, aslında birer adlarının olmamasıyla iyice güçlendiriliyor. Yapay bir dram yaratmadan, gerçekliğiyle hüzünlendirmeyi başaran film aslında insanların geçmişten günümüze ön yargı ve acımasızlıklarının değişmediğini gösteriyor bize. Filmde öylesine içten ve gerçekçi diyaloglar geçiyor ki, etkilenmemek mümkün değil. Dikkatimizi çeken repliklerden bazıları: “Dedem der ki; kara bulutlar kötüdür, beyaz bulutlar derviştir, iyidir der. Dervişler yaşlanınca bir de yukarıdan göreyim cihanı derlermiş. Oradan seyredeyim, gezeyim. Sonra da beyaz, ap ak bulut olurlarmış. Sevdiklerini görünce de ağlarlarmış, bildin mi? Yağmur da ondan yağarmış ya…” ''Dışarısı öyle karışık ki, kimin ne olduğu belli değil. Herkes bir yerlere koşturuyor, ne oluyor anlamıyorum. Dışarıda bize hayat yok...'' “Neden içtiğimi sanıyorsun ki? Şimdi tüm şehir bakacak bana. ” ''Sen hiç bu şehirden kovuldun mu? ''Biliyor musun yıllardır barda envai çeşit insanla karşılaştım. Çoğu senden daha kadın, benden daha cüce. Önemli olan sahici dostluk. Hadi; cam cama, can cana...'' ''Hep sakin olma; bağır, sev, aldat, aldatıl... Hayat bu!'' ''Anlamıyorsun, kesilecek saçım kalmadı. Sürerler beni, başka bir yere sürerler. Ölürüm başka bir yerde, ölürüm...''
    ''Eskiden böyle değildi. Herkes birbirinin yardımına koşardı. Dostlukların, aşkların, arkadaşlıkların en iyisi yaşanırdı.''
    ''İnsan dostunu kokusundan, bakışından, sümkürmesinden tanır. Hem dönersen ıslık çalarsın, işte o zaman tanırım seni.''
    Çekildiği yıllarda birçok ödül alan film, senaryo ve oyunculuklarıyla çok başarılı. O senelerin çokta profesyonel olmayan çekim teknikleriyle, belki de yönetmenin tercihiyle ışık kullanımı oldukça az. Hikayesi kullanılan küçük detaylarla güçlendiriliyor. Konusu itibariyle zamanının ötesinde olan bu filmi; sadece eski İstanbul'dan izleri, Beyoğlu manzaralarını görmek için bile izlemenizi tavsiye ederiz.
    Kaynak: 1

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.