Tarih boyunca dünyanın her yerinde hayvanlara güçlü mitolojik, kültürel ve dini anlamlar yüklendi. Bu durum zaman içerisinde hayvanların bu anlamlarla özdeşleşmesine sebep oldu. Resimler semboller ve alegoriler dünyasında büyük yer tuttular, bizlere görüntülerinden çok daha fazlasını anlattılar.
Örneğin maymun genellikle insanların temel içgüdülerini simgeler ve insan yapmacıklığını, ahmaklığını ve değersizliğini hicvetmek için kullanılırdı. 19. yüzyılda karikatüristler ustalarını taklit eden maymunlar olarak öğrencileriyle alay ettiler.
Molenaer’in Lady World (Kadın Dünyası-1633) adlı eserinde pençesini bir terliğe sokarak şehveti temsil etmiştir.
Chardin, The Monkey Painter (Ressam Maymun-1740) isimli eserinde ressamı taklit eden bir maymun çizerek sanatçıların aslında doğayı taklit ettiğini anlatmıştır.
Mitolojide genellikle tembel veya aptal sayılan eşek, daha az hicveden ama yine de komik bir rol üstlenmiştir. Doğumda İsa’yı Tanrı’nın Oğlu olarak kabul edenler alçak gönüllü öküz veya eşektir.
İshak’ın Adağı, İsa Kudüs’e Girerken veya yukarıdaki gibi Bakire’nin Mısır’a Kaçışı gibi resimlerde eşek, itaati temsil eder.
Goya ve Picasso boğa güreşçisi ile boğa arasındaki mücadeleden büyülenen ressamlar arasındadır. Eski Yunanlılar için boğa vahşeti değil, gücü ve iktidarı simgelerdi. Tanrı Jüpiter Avrupa'ya tecavüz etmek için boğa kılığına girmişti. Bu nedenle, boğa Avrupa kıt'asını temsil edebilir. Buna benzer roller bazen Afrika veya Asya'yı temsil etmek için kullanılan timsaha veya doğuyu çağrıştırmak için Eski Ahit sahnelerinde beliren file bahşedilmiştir. Fil de Afrika kıt'asını simgeleyebilir.
Peter Paul Rubens, The Four Continents (Dört Kıta) isimli eserini 1615'te yaptı. Kıtalar genellikle nehir tanrıları olarak kişileştirilirlerdi ve bölgenin hayvanlarıyla ya da içinden suyun aktığı küplere yaslanmış bir şekilde resmedilirlerdi. Resimde tanrılar 4 kıt'ayı temsil ederken dişi kaplan Dicle Nehri'ni, timsah ise havzası Afrika kıt'asının onda birini kaplayan Nil Nehri'ni simgelemektedir.
Kedi, birçok resimde barışsever, evcil bir hayvan olarak gösterilebilir ama sıçramaya hazır sinsi bir kedi belanın yaklaşmakta olduğunu ima eder. Siyah bir kedi veya bir cadının yanında görülen bir kedi kötülükle bağdaştırılır.
Manet’in Olympia (1863) adlı eserinde sırtı yuvarlanmış, kuyruğu kabarık siyah kedi, saraylının mekanına giren davetsiz bir misafirden bahsetmektedir.
Sadakat ise genellikle kedinin geleneksel rakibi köpek ile bağdaştırılır. Aynı zamanda muhafız olabilirler ya da açgözlülüğü temsil edebilirler.
Van Eyck’in The Arnolfini Marriage (Arnolfini’nin Evlenmesi) adlı eserinde küçük köpek çiftin sadakatini temsil etmektedir.
Birçok hayvanın sanatta dini çağrışımları vardır. Özellikle de İsa’yı temsil etmek için kullanılan kuzunun. Aynı zamanda İtalya, Ravenna’daki Galla Placida Mozolesi’nde bulunan ilk Hristiyan mozaiklerinde gösterildiği gibi, iyi kalpli çobanın himayesi altındaki İsa’nın sürüsünü veya inananlarını simgeleyebilir.
Jan Eyck’in The Adoration of the Lamb (Kuzuya Tapma) isimli eserini görüyoruz.
Hristiyan sanatında kullanılan bir başka güçlü sembol geyik idi. Geyik, Gala Pacida’nın mozaiklerinde görüldüğü üzere hayat veren sulardan su içebilirdi. Bu hayvan Aziz Eutace’ın, Giles’in, Hubert’in ve Julian’ın belirleyici özelliğiydi. Geyikler ayrıca kraliyet ve aristokrasi tarafından bir haber aracı olarak kullanılırdı. İngiltere Kralı Richard’ın simgesi olarak beyaz bir erkek geyik seçilmişti. Klasik mitolojideyse geyiği Diana avlardı. Kendisi banyo yaparken davetsiz bir şekilde içeri giren Aktaion'u bir geyiğe dönüştürmüştü.
Laik sanatta Edwin Landseer’in gördüğümüz Monarch of the Glen (Glenlerin Hükümdarı-1851) adlı eseri Victoria döneminde yönetici sınıfın mağrur ve kendinden emin karakterini yansıtır.
Wilton Diptych isimli bu eserin sağ panelindeki meleklerin yakalarındaki nişanlarda İngiltere Kralı II. Richard'ın simgesi olarak bilinen beyaz geyikler vardır.
Kaynak: Gomm, Sarah Carr, The Secret Lanuage of Art, çev., Lizet Deadato (İstanbul: İnkılâp Kitapevi,2014)
Yorum Bırakın