Sürrealizm akımı, Türkçe adıyla Gerçeküstücülük, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları arasında ortaya çıkan ve büyük ölçüde Dadaizm akımından yola çıkarak oluşturulan akımdır. Bilinçaltında yatan gerçekliğe ulaşmayı amaçlar. Us ve uslamlamayı reddeder. Savaşın getirdiği yıkımdan sonra insanlar, rasyonel olana dair inançlarını yitirmiş, hissizleşmişlerdi. Sürrealizm böyle bir ortamda, tepkisel olarak doğdu. Sürrealizmin ortaya çıkışını daha iyi anlatabilmek adına Dadaizm’e de kısaca değinmek isterim. Dadaizm de Sürrealizm gibi savaşta deneyimlenen barbarlıklara, mevcut dönemin entelektüel akılcılığına bir tepki olarak ortaya çıktı. Dünya savaşı, bir kesimin hiçbir şeyin kalıcı olmadığına dair inancını ve burjuva sınıfına karşı nefretini körükledi. Bu kısa sürede bir felsefi düşünüş biçimine dönüştü. Dadaizm’in temel alacağı düşünüş buydu. Bir Dadaist olan Jean Arp’ın gayet iyi özetlediği gibi “Dadaizm, nedenin aldatıcılığını yok etmek ve sebepsiz bir düzen yaratmak istedi.” Sürrealizmin daha sonrasında esin kaynağı olarak alacağı nokta, özellikle budur. Sürrealizm, tıpkı Dadaizm’in yaptığı gibi her türlü yapılandırılmış duygudan, estetik algısı ve formalitelerden uzaklaşıp insanın doğal bilincinin ötesindeki şeye, temel olana ulaşmak ister.
Sürrealizmin, Dadaizmden ayrılmasında en büyük etken, Dadaizmin sanatı bu mevcut düzeni “geliştirmek” üzerine değil, “yıkmak” üzere çalışmasıdır. Sürrealizmin kurucusu kabul edilen André Breton, bu köklü yıkıma karşıdır. Sürrealizmi sanatın bir parçası hâline getirmek ister. Hâl böyle olunca, 1924 yılında yayınladığı bir bildiri ile Sürrealizmin temellerini atar. Akım kısa sürede yayılır ve başta Salvador Dali, Max Ernst, René Magritte, Giorgio de Chirico gibi isimler olmak üzere birçok ressam tarafından benimsenir.
Yukarıda da açıkladığım gibi Sürrealizmin temeli bilinçaltıdır. Resimlerin geneline baktığımızda uyum, biçim, estetik, görgü, kural tanımaksızın, rasyonel her düşünce ve eylemi reddeden, hatta bazen yazarın hayal gücünün bile saf dışı bırakıldığı bir stil kullanılır. Rüya aleminde olduğu gibi, biçimsiz, alakasız imgelerin birleşimidir. Sürrealizmde Sigmund Freud’un psikanaliz yöntemi benimsenir. Psikanaliz, hastaların bilinçaltına, akıllarına gelen gelişigüzel kelimeleri dillendirmeleri veya bir anılarını anlatmaları yoluyla teşhis koyma yöntemidir. Freud bu yönteminde insan düşüncesinin kaynağını ikiye ayırır. Bilinç ve bilinçaltı. Sürrealizmin bilinçaltına ulaşma biçimi de aynen bu şekilde, ressamın transa geçmişçesine içinden geldiğince tuvale fırça vurduğunda ortaya çıkan, bilinçaltının bir yansımasıdır. André Breton’un “Yapabileceğiniz en Sürrealist eylem, sokağa çıkıp kalabalığa rastgele ateş açmaktır.” sözü bu tutumu anlatmak için gayet yeterli.
Zamanla, Sürrealistler ikiye ayrılır: Otomatikçiler ve Gerçek Sürrealistler. Otomatikçiler, yukarıda da bahsettiğim gibi transa geçmişçesine eser çıkarıp bilinçaltını o denli yüceltirler ki eserlerinde bir anlam olması gerektiğini düşünmezler. Gerçek Sürrealistlerse bilinç ve bilinçaltı arasında bir bağlantı, bir köprü kurmaya, bilinç ile ilgili olaylara bilinçaltından, metafizik açıklamalar getirmeye çalışırlar. Bu iki grubun dışında da -gayet doğal olmak üzere- André Breton’un dileğinin aksine, Sürrealist akım sanatçıları ne resimde ne edebiyatta ne de sinemada bütünleşemez. Özellikle Dali, Sürrealizmde “paranoid eleştirel dönüşüm” ile yeni bir düşünce oluşturur.
Sürrealizm, 1966 yılında sona erdikten sonra bile, sanat tarihinin önemli bir ögesi olmakla kalmayacak, daha sonra yeşerecek sanat akımlarında da büyük etkileri olacaktır. Şu an bile, edebiyat, sinema, sanatın ampirik olanın ötesinde bir rüya alemi karmaşasının cazibesine kapıldığı zamanları görebiliriz. Tarihsel olarak baktığımızda bir hayli eskimiş görünebilecek Sürrealizm, bir yandan da geçerliliğini korumaktadır.
http://http://https://www.arthipo.com/artblog/gercek-ustu-tablolar/surrealizm-sanat-akimi-gercekustuculuk.html http://http://aslhanhn146.blogspot.com/2011/05/surrealizm-gercekustuculuk.html
Yorum Bırakın