ARNOLFİNİ'NİN EVLENMESİ (THE ARNOLFINI PORTRAIT)
Batı sanatında kumru ve yılan gibi hayvanlar, çiçek ve manzaradan oluşan doğa unsurlarından mum ve zar gibi günlük nesnelere kadar birçok öge simgesel birer anlam taşıması sebebiyle tablolarda yer almıştır. Bu simgeler hem tek başlarına hem de evlilik, dört mevsim ve Yedi Ölümcül Günah gibi konularda karmaşık alegoriler yaratmak için bir arada kullanılmıştır. Ressamlar alegorik resimlerde beşeri özellikleri veya doğa olaylarını kişileştirmek için ise klasik mitolojinin tanrı ve tanrıçalarını resmetmişlerdir. Jan van Eyck’e ait Kuzey Rönesans özelliklerini yansıtan bu tablo, sanat tarihçilerinin uzun yıllar üzerinde tartıştığı bir eserdir. Bir düğün anının mı yoksa zaten evli olan bir çiftin portresinin mi resmedildiği konusunda ayrımlara sebep olan tabloda; Giovanni Arnolfini ve Giovanna Cenami resmedilmiştir. Portrede sadece karşılıklı olarak evlilik yemini eden bir çift değil, aynı zamanda on beşinci yüzyılın başında Bruges’da zengin İtalyan bir tüccarın evinin içi de gösterilmektedir. Cam takılmış pencereler, portakallar, kürklü giysiler, İsa’nın Acısı’ndan minik sahnelerle süslü ayna, oyulmuş yatak başlığı, zengin kumaşlar ve halı gibi detaylar aslında tüccarın başarısının ve servetinin birer kanıtıdır. Detaylara tek tek bakacak olursak; tablonun belki de en dikkat çeken kısmı çiftin ellerinin üstündeki dış bükey aynadır. Ayna detayı bize odanın diğer tarafını gösterecek şekilde ustaca resmedilmiştir. Seyircinin bulunduğu yerde, yani çiftin tam karşısında iki kişi daha olduğunu görüyoruz. Bunun yanında aynadaki en önemli diğer detay, çerçevesindeki çizimlerdir. Ahşap panellerin içine çizilmiş olan İncil’den sahneler, tabloya oranla çok küçük kalsa da; sanatçının ustalığına bağlı olarak detaylar aslında çok rahat anlaşılabilir durumdadır. Detaylara bu kadar dikkat edilmesi Kuzey Rönesansı’nın en belirleyici özelliklerindendir, nitekim sanatçının ışığa yaptığı vurgu ve gölge teknikleriyle de klasik sanat adına yapılmış bir baş yapıt özelliğindedir. Figürlerin uzatılmış şekilde resmedilmesi ve odayla orantılı olarak resmin “sıkışık” havası, bu portreyi İtalyan Rönesansı’ndan ayırmaktadır. İtalyan Rönesansı’nda anatomi ve açının önemi büyüktür, Kuzey Rönesansı içinse dokular ve desenler önem taşımaktadır. Tablonun diğer dikkat çeken detayı ise aynanın altındaki imzadır. “Johannes van Eyck fuit hic 1434” yazılı imza Latincede “Johannes van Eyck buradaydı” anlamına gelmektedir. Bu resim en genel anlamda ideal bir evliliğin alegorisi olarak algılanabilir. Katolik Kilisesi’nin yedi kutsal ayininden biri olan ideal evlilik, bazen Bakire ile Yusuf’un evliliği ile temsil edilir. Evlilik bağı genellikle üç Teolojik Erdem’den biri olan Sadakat’in kişileştirilmesiyle; elinde bir kitap, yanan bir mum, bir haç veya kutsal bir emanet taşıyarak resmedilmesiyle temsil edilebilir. Mumlar ise birçok dinde önemli rol oynamaktadır. Hıristiyan sanatında komünyon mumları İsa’nın varlığını, Paskalya mumu İsa’nın Kıyam Yortusunda yükselişini, Menora veya on yedi kollu şamdan Yahudiliği simgeler. 17. Yüzyıl Flaman natürmortunda ise mum, hayatın geçiciliğini temsil eder. Tabloda çiftin üzerindeki avizede yanan mumla da sanatçının bu konuya atıfta bulunduğu düşünülmektedir. Portrenin en önemli ve dikkat çeken diğer temel öğelerinden biri de çiftin arasında duran köpektir. Sanatta köpeklere birçok özellik atfedilmiştir. Sadakat ve bağlılığın simgesi olan bu canlılar ortaçağ mezarlarında efendilerinin ayaklarında uzanırken gösterilirler ve portrelerde buna benzer özellikleri temsil ederler. Portredeki köpek öğesi de evlilikte sadakat sembolü olarak yer almıştır. 15. yüzyılda yeni gelişmekte olan yağlı boya tekniğini ustalıkla kullanmasıyla ikon haline gelmiş ünlü ressam Jan van Eyck'e ait, 1434 yılında yapılan bu portre Londra Ulusal Galeri (National Gallery) bünyesinde sergilenmektedir. Serinin diğer yazısına buradan ulaşabilirsiniz.
Yorum Bırakın