John Boyne’nin kitabından uyarlanan, Mark Herman’ın yönettiği “Çizgili Pijamalı Çocuk” filmi, Nazi Almanyası döneminde, üst düzey bir Alman komutanı ve onun ailesinin hayatını konu alarak, toplama kamplarında yaşananları anlatıyor. İzlerken belirli sahnelerde duygu yükünü artıran filmde, yönetmen fiziksel şiddeti birebir göstermek yerine izleyicinin parçaları birleştirerek yaşanan durumu fark etmesini sağlıyor.
Merkezine General Ralf’in çocuğu Bruno ve çalışma kampında yaşayan Shmuel’i alan film, genelde yetişkin insanların ikinci dünya savaşı esnasında çektikleri acıyı anlatsa da yaşanan acıların çocukların gözünden aktarılması, izleyicinin damağında farklı bir tat bırakmayı başarıyor. Öyle ki Bruno’nun 12 yaşındaki ablasının eve gelen özel öğretmenin dayattığı fikirler sonucunda oyuncak bebekler ile oynamayı bırakıp odasını savaş çığırtkanlığı yapan posterlerle donatması, savaşın sadece yaşandığı yıllarda etkili olmadığını ve gelecek nesillerin de görüşlerini etkilediğini gözler önüne seriyor. Çocukların teller arkasında birbiriyle konuştuğu sırada tele değen bir materyale elektriğin çarpması, masum ve zararsız iki çocuğun arasındaki masum olmayan somut kısıtlamaların ne kadar insanlık dışı olduğunu izleyiciye gösteriyor. 95 dakikalık filmde çalışma kampında görülen dumanların ve etrafa yayılan kokunun birden fazla sahnede ele alınması ve sebebinin açıklanması filmin duygusallığını artıran en can alıcı kısımlardan.
Çalışma kamplarında Yahudilere uygulanan zulmün hazırlanan kısa film ve reklamlar ile yalanlandığı ve kamuoyuna, yaşananların aksine esirlerin günlük gülistanlık bir yaşam standardına sahip olduğu izleniminin verilmek istendiğini izleyiciye aktaran film, aşamalı duygu geçişlerine sahip.
Filmin konusuna gelecek olursak, Berlin’de yaşayan General Ralf’in çalışma kamplarından birine tayin edilmesi, onu ve ailesini farklı bir yaşam tarzına sürüklemiştir. Büyük bir heyecanla yeni evlerine taşınan generalin ailesi gittikleri yerde umduğunu bulamamış, aksine bu durumdan rahatsız olmaya başlamışlardır. Ailenin en küçüğü Bruno, hiç arkadaşı olmamasından yakınırken, generalin karısı ise kocasının geldikleri yerde ne iş yaptığını tam olarak bilmediğinden tedirgin olmaya başlamıştır. Küçük Bruno’nun kâşifliğe olan merakıyla beraber evin sınırlarının dışına çıkması, onun çitlerin ardında yaşayan, kendisiyle aynı yaşta olan Shmuel ile tanışmasına vesile olmuştur. Hiç arkadaşı olmadığından Shmuel in arkadaşlığına bağlanan ve her gününü onunla beraber geçirmek isteyen Bruno, sürekli evden kaçarak çalışma kampının tellerine giderek arkadaşıyla vakit geçirmeye başlar. Bu sırada ev içinde babanın yaptıkları duyulmaya başlar ve aile içi tartışmalar günden güne artar. General ve karısı arasında geçen şiddetli tartışmalar sonucunda, komutan hariç ailenin geri kalan bireylerinin başka bir yere taşınmasına karar verilir ama bir sorun vardır; iki çocuk Shmuel’in babasını aramaya çıkmıştır.
“Çizgi Pijamalı Çocuk” hem İkinci Dünya Savaşı'nda yaşanan zulmün gözler önüne serilmesi hem de iki çocuğun yaşanan onca şeye rağmen hala ne kadar masum kalabilmesini izleyiciye aktarması yönüyle gayet etkili ve duygusal bir film. Sözlerimi filmin başlangıç cümlesiyle bitiriyor ve izleyecek olanlara iyi seyirler diliyorum.
“Çocukluk, aklın karanlık vakti gelmeden önceki sesler, kokular ve görüntülerden ibarettir.” John Betjeman
Yorum Bırakın