1960'ların sonu, 70'ler yeni başlıyor. Dünya ülkelerinin çoğu gibi, ellili yıllarını paranoyayla geçiren ABD'de o dönem ortaya çıkan Beatnik'lerin bayrağını devralan gençlerden oluşan hippi hareketi zirveye ulaşmış durumda. Ana akım sinema için hippilerin yaşam tarzını anlatan filmler yapılıyor, Vietnam Savaşı konusunda takındıkları tavır kamuoyunun dikkatini çekiyor, '69 yılındaki Woodstock devrim rüzgarları estiriyor. Dünyayla alakalı farkındalıklarını artırabilmek için çeşit çeşit uyuşturucular deneyen, Doğu kültürünü benimsemeye çalışan bu kuşak hayat görüşleri gereği sürekli hareket halindeler. Benimsedikleri kültürü yerinde görmek için de Doğu'ya seyahatler düzenlemeyi ihmal etmiyorlar.
Jimi Hendrix ve Rolling Stones Fas'a düzenli seyahatler yapıyor, müzikleri için ilham kaynakları arıyorlar. Beat yazarları William S. Burroughs ve Allan Ginsberg Afrika kültürüyle ilgilenirken bir ara yolları Arap yarımadasına da düşüyor (Burroughs'un Kur'an incelemeleri üzerine "William Burroughs ve Kur'an-ı Kerim" adlı bir kitap bile var). Tüm bu kültür alışverişinin yanında, gezilerindeki bir diğer amaç da Fas'ta yüksek kaliteli haşhaş bulabilmeleri tabii. Hippiler bu yolculuklardan ilham alarak düzenledikleri seferlere ("Hippie Trail" olarak biliniyor) Avrupa kentlerinden başlıyorlar. İlk durak genelde Amsterdam oluyor, oradan da bizi esas ilgilendiren kısma, İstanbul'a geliyorlar. Asya'ya geçiş için Boğaz köprüsünü kullanıyorlar, yolculuklarına Tahran'dan İslam devrimi öncesi Afganistan'ına geçerek devam ediyorlar. Sık sık ayrılan rotalarda uğradıkları yerler arasında Nepal ve Pakistan (Bangladeş) da var. Sonra esas ilham kaynaklarından Hinduizm'i yerinde görebilmek için Hindistan'a geçiyorlar, genellikle son durakları da burası oluyor. Bir kısmı Uzak Doğu'ya geçerek Tayland'a da uğruyorlar. En son da aynı rotadan ülkelerine geri dönüyorlar.
Yolculuklarında '66-'67 model meşhur boyanmış Volkswagen minibüslerini kullanan hippiler, gezileri boyunca her durakta birer 'buluşma noktası' da belirliyorlar. Yolun üstünde uğradıkları bir kafede toplanıyor, deneyimlerini paylaşıyorlar. İstanbul'daki durakları, Sultanahmet'teki Lale Restoran, namı diğer "Pudding Shop". Dükkan bu adı ismini hatırlamayan hippilerin çeşit çeşit muhallebileri hatırlamasıyla almış, hala da o tabela yerinde duruyor. Burası hem hippilerin gelince görmek istediği Ayasofya ve Sultanahmet Camii'ne yakın, hem de duvarlara asılan mektuplar aracılığıyla birbirleriyle iletişim kurabiliyorlar. Gelenlerin ilgisini en çok çeken tatlı ise, "tavuklu puding" dedikleri tavuk göğsü oluyormuş.
[caption id="" align="aligncenter" width="463"] Sultanahmet, Lale Restaurant önünde iki hippi genç kız.[/caption] "36 saatlik yolculuktan sonra, ışıklı, hareketli ve duman kokulu sokaklarda yemek aramaya başladık. Halkın epey ilgisini çekmiştik, gittiğimiz her yerde insanlar ya durup bize bakıyor ya da selam veriyorlardı. Vejetaryen olduğumuzdan yemek bulmakta zorlandık, ancak bir sokak satıcısından birkaç elma ve pişmiş kestane ile karnımızı doyurduk. Otelimize dönerken topal bir adam tarafından takip edildiğimizi fark ettik. Korku filmlerinden fırlamış gibiydi. Sultanahmet Camii civarlarında izimizi kaybettirdiğimizi düşündük, ancak dönüp bakmaktan da çekinmiştik. Gülhane Oteli'ne döndük, yastığa kafamı koyar koymaz uyuyakaldım." O dönem yolu İstanbul'a düşen bir hippinin notlarından. 'Mistik Doğu'yu tanırken, İstanbul'un Doğu ile Batı'yı karıştıran kültüründen etkilenen hippiler, Van Gölü üzerinden Doğu'ya geçerlerken Türkiye'de belli durakları da görürlermiş. Bugün bu kuşağın Türkiye seyahatlerinden elimizde kalanların çoğu, maalesef "puding dükkanı" Lale Restoran ile alakalı. Sonrasında seyahatin daha spiritüel durakları olan Hindistan ve Şah devrimi öncesi laik İran'ında yaptıkları üzerine daha çok kafa yormuşlar gibi görünüyor. Fakat hippi hareketinin zirve yaptığı dönemde Sultanahmet'e gelen turist sayısının neredeyse iki katına çıkmış olması, o dönem buralara uğrayanların sayısının hiç de az olmadığını gösteriyor. [caption id="" align="aligncenter" width="500"] Adıvar'ın büstü hippi kızlar tarafından güzelce yıkanmış.[/caption] Hippiler sonraki duraklarından Kabil'i 2. Dünya Savaşı sonrasındaki Hiroşima'ya ve Dresden'e benzetiyor. Bu gezileri anlatan "Magic Bus: On the Hippie Trail From Istanbul to India" kitabının yazarı Rory MacLean, Afganistan'ın başkenti için "öfke ve kirlilikle dolu" diyor. İstanbul ile alakalı yorumlar ise, durak olarak kullandıklarından olacak, oldukça kısıtlı dediğimiz gibi. Bugün Pudding Shop, hippi izlerinin çoğu silinmiş olsa da, konumu gereği turistik bir uğrak yeri olma özelliğini koruyor. "Hippie trail" ise İran'daki İslam Devrimi sonrasında epey yara almış, yetmişlerde hareketin yaşadığı takipçi kaybı neticesinde azalarak sona ermiş."İstanbul'un labirent-vari Kapalı Çarşı'sı bizi hazırlıksız yakaladı. Hiçbir söz orayı ifade etmeye yetmez. Şöyle söylemek en iyisi; istediğiniz, aradığınız her şeyi burada bulup satın alabilirsiniz. Altı saat boyunca yüzlerinden gülümseme eksik olmayan bıyıklı ayakkabıcılarla konuşarak yürüdük. Bize yüzükler, çantalar, halılar, ceketler, gömlekler, elbiseler, deriler, meyve-sebze, balık ve et, koyun ve keçi peyniri satmaya çalıştılar. Ayakkabı tamircileriyle, kuyumcularla, baharatçılarla, kuşçularla tanıştık. Sokak müzisyenleriyle eğlendik, sigara satan çocuklardan Türk ve Amerikan sigaraları aldık. Semaverde demlenen çaylarımızı içerken devasa, gümüş kaplı, ağır tütünlü nargilelerini içen insanları gördük. Çocuklar İngilizcelerini ilerletmek için bizimle konuşmaya uğraştı, küpelerimle de çok ilgilendiler. Hamallar kalabalıkların arasında ağır yüklerini taşıyorlardı; bir tanesi üç kişilik bir kanepeyi ve iki sandalyeyi sırtlanmış yürüyordu."
Bir hippinin İstanbul anılarından.
Yorum Bırakın