Doğu ve Batı Karması: Beylerbeyi Sarayı

Doğu ve Batı Karması: Beylerbeyi Sarayı
  • 0
    0
    0
    0
  • Tarihten edindiğimiz en iyi şeylerden biri, onun uyandırdığı coşkudur.

    İşte Üsküdar'da bulunan Beylerbeyi Sarayı da; inşasından günümüze olan yaşam serüveniyle, mimari dokusuyla, içerisinde bulunan antik eşyalarıyla kalbimizi fetheden ve bizi coşkuyla kucaklayan güzel İstanbul'un nadide bir tarihi eseridir. Ona baktığımızda görünen görkemli yapısından çok daha fazlasıdır.   [caption id="attachment_174219" align="aligncenter" width="720"] Alıntı Fotoğraf, Beylerbeyi[/caption] Biraz tarihinden bahsedecek olursak Beylerbeyi Sarayı, Osmanlı padişahlarının sayfiye mekanı ve yabancı devlet başkan ya da hükümdarlarının ağırlanabileceği bir devlet konuk evi olarak planlanmış ve devrin padişahı Sultan Abdülaziz’in isteği üzerine inşa edilen bir yapıdır. Sarayın inşasına 6 Ağustos 1863 tarihinde başlanmış ve 21 Nisan 1865 Cuma günü, yapılan bir törenle resmen kullanıma açılmış olduğu bilinmektedir. Sarayın inşaat düzenini Ebniye-i Şâhâne Serkalfası (Saray başkalfası) Serkiz Bey yürütmüştür. Beylerbeyi Sarayı’nın malî ve idarî işler sorumluluğu da denilebilecek bina eminliği görevini ise Mehmed Efendi, Mahmud Efendi ve Rıfat Efendi'nin yürüttükleri bilinmektedir. Sarayın yaklaşık 500 bin Osmanlı lirasına mal olduğu tespit edilmektedir. Yapılar topluluğunun ana yapısı olan Beylerbeyi Sarayı, yüksek bir bodrum üzerine iki katlı bir yapı şeklindedir. Yaklaşık 2.500 metrekarelik bir alan üzerine inşa edilen yapı dikdörtgen bir zemin alanı üzerine oturmaktadır. Sarayın güney kesimi Mabeyn-i Hümâyûn, kuzey kesimi ise Valide Sultan Dairesi olarak düzenlenmiştir. Her iki katta toplam 6 salon, 24 oda, 1 hamam ve 1 banyo yer almaktadır. Batı ve Doğu üsluplarının karıştırılması ile inşa edilen Beylerbeyi Sarayı, Harem ve Mabeyn bölümleri ile Türk evi planı özelliğini taşımaktadır. Yapının çatısı üstten bütün cephe kenarlarını gizleyen bir korkulukla gizlenmiştir. Sarayın planı eyvanlı merkezî sofa motifine dayanan bir plan kompozisyonuna sahip olduğu bilinmektedir. Beylerbeyi Sarayı’ndaki şema, üç bölümden oluşuyor. Bu bölümler; Mabeyn-i Hümâyûn, Yatak Dairesi (Hünkâr Dairesi) ve Valide Sultan Dairesi’dir. Valide Sultan Dairesi’nden hemen sonra gelen ve denize paralel olarak inşa edilen kadın ve ikballere ait esas Harem bölümü ise, ana yapıdan ayrı olarak inşa edilmiştir; ancak bu yapı maalesef ki günümüze ulaşamamıştır. Beylerbeyi Sarayını inşa ettiren Sultan Abdülaziz’in denize olan hayranlığı nedeni ile Sarayın iç tavanlarındaki bazı çerçeve ve kartuşların içinde deniz ve gemi temaları işlenmiştir. Hatta Sultan Abdülaziz'in, ressamlara fikir vermesi için deniz ve gemi temalarını içeren desenler işlenmiş olduğu görülmektedir. Beylerbeyi Sarayı, Sultan Abdülaziz tarafından, yazlık saray olarak kullanılıyordu. Saray, Sultan Abdülaziz ve II. Abdülhamid’in saltanat yıllarında yabancı devlet hükümdar ya da başkanlarının resmî ziyaretlerinde kendilerine tahsis edilmeye başlanmasıyla beraber, devlet konukevi işlevi kazandı. Beylerbeyi Sarayı’nda ağırlanan ilk önemli konuk ise, Fransa İmparatoriçesi Eugénie’dir. İmparatoriçe'nin bu seyahati, Sultan Abdülaziz’in 1867 Fransa gezisini iade makamında gerçekleşmekteydi. Sultan II. Abdülhamid tahttan indirildikten hemen sonra, Selanik Alatini Köşkü’nde zorunlu ikâmete tabi tutulmuş, ancak yaklaşık 3 yıl sonra Balkan Savaşı’nın patlak vermesi nedeni ile İstanbul’a nakledilmişti. II. Abdülhamid için seçilen yeni zorunlu ikametgâh, Beylerbeyi Sarayı idi. Sabık Hakan, bu sarayda yaşamının son 6 yılını geçirmiş ve 10 Şubat 1918 tarihinde yine bu sarayda hayata gözlerini yummuştur. Ardından Cumhuriyet döneminde de, Beylerbeyi Sarayında yabancı devlet konukları ağırlanmıştır. 1934’de Türkiye’ye gelen İran Şahı Pehlevi, Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından bu sarayda ağırlanmıştır. Balkan Oyunları Festivali, 1936 yılında Beylerbeyi Sarayında düzenlenmiştir. Mustafa Kemal Atatürk, o geceyi Beylerbeyi Sarayı'nın tarihi odasında geçirmiştir. Biraz ek yapılardan bahsedecek olursak Mermer Köşk, Sultan II. Mahmud döneminden günümüze ulaşan köşklerinden biridir; Serdâb Köşk olarak da bilinen bu köşkün bir diğer adının da Mahmud Köşkü olduğu, döneme ait kaynaklardan öğrenilmektedir. Cephelerinin mermer kaplı olmasından dolayı bu ismi almıştır. Havuzun berisinde, dördüncü sete gömülü vaziyette olduğu için Serdâb ismini almış olduğu bilinmektedir. Deniz köşkleri biri Mabeyn diğeri Valide Sultan’a (Harem) ait olmak üzere, çift olarak yapılmıştır; köşkler birer bahçe görünümüne sahiptir. Yeni sarayın en ilginç tasarım örneklerinden biri olan köşkler, belgelerde, Çadır Köşkleri, Nevresm (yeni tasarım, yeni model) Köşkleri gibi tasarımın özgünlüğüne işaret eden isimlerle tanımlanmıştır. Köşklerin sekizgen örtüsü çeşitli hayvan figürlerinden oluşan resimlerle bezeli olduğu görülmektedir.Beylerbeyi Sarayı’nın dördüncü set bahçesi üzerinde bulunan Sarı Köşk, bulunduğu alanla birlikte dikkate alındığında dinlenme amaçlı olarak kullanıldığı düşünülebilir. Saray arazisinin kuzeydoğusunda dördüncü set üzerinde yer almaktadır. Mermer Köşk’ün biraz ilerisinde Saray bahçesinin son seddi üzerinde yer almaktadır. Osmanlı’da at kültürüne bakışı yansıtan özellikleri vardır. Giriş bölümünde tavanlarda at ve diğer hayvan figürleri mevcuttur. Ahır kısmı sağlı-sollu 20 bölümden oluşmaktadır. Avize ve diğer unsurlarda at başları ve gözleri temalı kabartmalar mevcuttur.  

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.