Özgün İngilizce adıyla "Paradise Lost" olan ve Türkçe’ye "Kayıp Cennet" adıyla çevrilen eser 17. yüzyıl İngiliz şairi John Milton’un yazdığı epik bir şiir kitabıdır. Eser ilk kez 1667 yılında on kitap halinde basılmış, daha sonra 1674 yılında on iki kitaplık ikinci bir basımı yayımlanmıştır. Milton, ilk kitapta kitabın yazılış amacının “Tanrı’nın yollarını insanlara kanıtlamak” ve "Tanrı’nın sonsuz öngörüsü ile özgür irade ihtilafının aydınlatılması" olduğunu belirtmiştir. Fakat eser birçok açıdan tepki görmüş İngiliz edebiyatına en çok kelime kazandırdığı kabul edilen Milton, monarşiye karşı Oliver Cromwell’i desteklemiş, monarşi tekrar kurulduğunda hapse atılmış hapiste iken de kör olmuştur. Siyasi tercihleri nedeniyle hapse düşen Milton bu eserini hapiste yazmıştır. Milton aynı zamanda Püritan'dır. Yazara dair birkaç şey söylememiz gerekirse, diyebiliriz ki İngilizce'nin en büyük şairlerinden biridir Milton. Yunanca, İtalyanca ve Latince öğrenen şair, teolojiyle ilgilenmiştir. Bu ilgi ona Kayıp Cennet şaheserini yazdırmış ve onun unutulmazlar arasında anılmasını sağlamıştır. John Milton şiirlerinin, hem konuları itibariyle, hem de epik, serbest vezinle yazılmış olmalarından dolayı, körlüğü de hesaba katılarak, kendi zamanının kör Homeros’u olarak adlandırılmıştır. Eserin 1674 tarihli on iki kitaptan oluşan ikinci nüshası eserin aslı kabul edilir. Çağdaş nüshalar da bu ikinci yayını esas kitap olarak kabul etmektedirler. Yazar her bölümün başında bölümün özetini vermiştir. Kafiyesiz ve on iki bölümden oluşan bu manzum romanın konusu Musevi ve Hristiyan anlayışına göre insanın ortaya çıkışı, Şeytanın Adem ve Havva’yı yoldan çıkarması, Adem ile Havva’nın Aden Bahçesi yani cennetten çıkarılışı ve Mikail’in öğütlerini anlatmaktadır.
İngiliz şair olan John Milton, eseri Kayıp Cennet'in o dönemde ses getirmesiyle birlikte kendi politik düşüncelerini de duyurmayı başarmıştır. O dönemde başta olan I. Charles ve İngiliz liderlere karşı insan haklarını savunurken, o dönemin kurallarını protesto etmektedir. Başlıca karakterlerin Şeytan (Satan), Adem (Adam), Havva (Eve) olan eserin ana teması insanoğlunun itaatsizliğidir. Eserde Şeytan epik kahramandır. Cennetten kovulan Şeytanın kovulduğu cennet İngiltere'nin parlamentosunu temsil etmektedir. Kayıp Cennet, itaatsizlikten sonra iki ahlaki yol sunar: Şeytan tarafından artan günah ve bozulma ile Havva ve Adem tarafından temsil edilen kurtuluş yoludur. John Milton'un sıklıkla kullandığı aydınlık ve karanlık ögeleri, aydınlığın melekleri yani iyiliği sembol ederken, karanlığın da şeytanı ve kötülükleri sembol ettiğini gösterir. Kayıp Cennet itaat ile bağlantılı bir hiyerarşidir. Evrenin düzenine göre cennet yukarıda, cehennem aşağıda, yeryüzü ise ortada bulunur, bu da Tanrı'nın ve onun lütfunun hiyerarşisine dayanmaktadır. İnsanoğlunun yani Havva ile Adem'in de Tanrı'ya itaatsizlik etmesi, kurulu olan düzenin ve hiyararşinin bozulmasına neden olur. Havva eserde kendisini sevmektedir, o kendini Adem'den bile üstün görmektedir. Asıl durum ise kadının ne kadar kırılgan ve naif olduğunu erkeğin ise güçlü ve akılcı olduğunu, Adem'in Tanrı ile iletişimde olduğunu fakat buna rağmen Havva karakteriyle erkeği ikna etmesi ve inandırmasıyla yasak meyveden yemelerini konu alıyor. Şeytan, Havva'ya eğer bu meyveden yerlerse Tanrı kadar güç sahibi olacaklarını söylemesi üzerine bu fikrin Havva'nın kafasına yatması ve Adem'i de ikna etmesi insanoğlunun zaaflarıyla beraber ne kadar zayıf ve bir o kadar da hırslı olduğunu gösteriyor.
Eserde Tanrı, monarşiyi; Şeytan ise hükümdeki yeniliği temsil etmektedir. Havva’yı narsist bir karakter olarak yansıtan yazar onun cinsiyetini öne çıkaracak yorumlardan da kaçınmamıştır. Havva aldatılmış ve ahmak olarak anlatılır. Adem ise Havva’ya olan aşkının Tanrı aşkına üstün geldiğini fark ettiğinde, sonuçlarını değilse bile, meseleyi kesinlikle anlamıştır. Düşüş öyküsünün esas dayanağı Kutsal Kitabın Yaratılış (Genesis) bölümüdür. Yaratılış 3:22’de, insanın yılana kanıp yasak meyvenin tadına bakması ardından düştüğü durum karşısında Tanrı'yı kendi kendine konuşur şekilde buluruz:
“Adem iyiyi kötüyü bilmekle bizlerden biri gibi oldu. Artık yaşam ağacına uzanıp meyve almasına, yiyip ölümsüz olmasına izin verilmemeli.”
Bu bölümde intikam duygularıyla dolu cezalandırma sahneleri görülür; yılan cürmü yüzünden lanetlenir ve karnının üstüne sürünmeye mahkum edilir. Kadın ile birbirlerine düşman edilirler; Tanrı’nın vaadine göre kadının soyu onun başını ezecek, yılan da onların topuğuna saldıracaktır. Kadın, doğum sancılarıyla cezalandırılır; çocuklarını acı çekerek dünyaya getirecektir. Erkek ise yaşamı boyunca emek vermeden yiyecek bulamamakla cezalandırılır; toprak artık ona cömert olmayacak, erkek kendisini işlemeden onu doyurmayacaktır.
“Havva… Sonra dala uzandı, meyveyi
Daldan kopardı ve yedi; toprak yarayı hissetti ve Doğa derin bir iç çekti,
Her şeyin bittiğini işaret etti. Suçlu yılan hemen çalılıkların arasına kaçtı,
Süzülerek kayboldu, Havva yasak meyvenin tadını aldı,
Başka yere bakmadı, şimdiye kadar böyle tatlı meyve yememişti;
Bilgi sahibi olup olmayacağını bilmiyor,
Ama Tanrıyı da aklından çıkaramıyordu. Büyük bir iştahla
Sonuna kadar yedi yedi meyveyi ve ölüm yemediğini biliyordu.
Sonunda doydu ve sanki şarap içmiş gibi neşelendi.”
İkinci alıntı ise Havva yasak meyveyi yedikten sonra Adem’in Havva’ya bağlılığının anlatıldığı bölümden:
‘Ey Yaratılanların en güzeli, Tanrının yarattıklarının
Sonuncu en iyisi, gözün görebileceği, aklın düşünebileceği en güzel şey,
Kutsal, tatlı kadın! Nasıl böyle birden kaybettin kendini,
soldun ve ölüme yaklaştın? Yasağı nasıl ihlal ettin,
Yasak kutsal meyveyi nasıl kopardın? Seni lanetli bir düşman kandırdı,
Ama kim bilmiyorum ve seninle beraber ben de mahvoldum.
Hiç kuşkusuz seninle birlikte ben de öleceğim
Sensiz nasıl yaşarım? Senin tatlı konuşmandan,
Aşkından nasıl vazgeçerim de bu vahşi ormanlarda
Kimsesiz yaşarım? Bir kaburgamı daha versem ve Tanrı
Bir Havva daha yaratsa bile senin kaybını asla unutamam.
Hayır, hayır! Doğanın bağı çekiyor beni, sen benim
Etimsin, kemiğimsin, mutluluk ya da acılarla ayrılamayız biz."
Kaynak:1,2,3
Yorum Bırakın