Advertisement
Advertisement

Şairlerin Tanrısı: Charles Baudelaire

Şairlerin Tanrısı: Charles Baudelaire
  • 2
    0
    0
    0
  • “…. Sen ey kanatlı yolcu, bir zaman ne güzeldin! Bak gaganı dürtüyor hoyrat tayfanın biri, Ya öteki, bilir mi bu hale nasıl geldin, Topallayıp öykünüyor uçtuğun günleri. Ozan, ey bulutlardan toprağa sürgün ece, Oklara göğüs geren, dostu fırtınaların, Yuhlarlar yeryüzünde, seni de, gündüz gece Uçmana engel olur, ağır dev kanatların. …” Ülkemizde şiir ve edebiyat ile içli dışlı olmayan insanların pek tanımadığı Baudelaire, en bilinen şiiri olan Albatros şiirini, Amerika’ya giderken gemide kanadı kırık bir albatros görünce kaleme almıştı. Dünya edebiyatında da, diğer kültür sanat uğraşlarında olduğu gibi esinlenmeler, etkilenmeler ya da “idol” alınmalar sıkça gerçekleşen bir durum. Kendisinden önce gelen ve belirli çizgileri olan (ya da çizgileri reddeden) şairleri/yazarları okuyan, inceleyen belki de benimseyenler, sonrasında doğum lekesi misali bu tavrı kendi eserlerine de taşımıştır. Peki, ben bunu neden söylüyorum? Cevabı aslında gayet tahmin edilebilir. Baudelaire, 19. yüzyılın belki de en önemli Fransız şairi olarak sizin de tanıdığınız birçok ismi etkiledi. Dünya edebiyatının çağ ötesi yazarı olan Rimbaud (Yaklaşık beş ya da altı yıl yazıp, kendini dünya edebiyatına sokabilmiş bir dahidir), Mallarme, Verlaine, Baudelaire’i şiirin tepe noktası olarak görmüşlerdir. Hatta Rimbaud,  “İlk göreğen, ozanlar kralı, gerçek bir tanrı” olarak bahsetmiştir. Konuyu biraz da bizim edebiyatımıza getireyim. Baudelaire, Türkçeye en çok çevirisi yapılan şair. Cahit Sıtkı Tarancı, Orhan Veli Kanık, Can Yücel, Erdoğan Alkan, İsmail Hakkı bu çevirileri yapan isimlerin sadece birkaçı. Biraz da şiirin içine girecek olursak eğer, yirminci yüzyıl estetiğinin temelini atan Baudelaire, Türk edebiyatında Necip Fazıl, Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Muhip gibi isimlerin şiirine de dokunan, etkileyen bir isimdi. 1821’ de Paris’te doğdu. Varlıklı bir ailenin çocuğuydu. Henüz altı yaşındayken babası ölünce annesi varlıklı olan başka bir adamla (Fransa'nın Osmanlı Devleti ve ispanya büyükelçisi) evlendi ve zaten melankoliye yatkın yapısı daha da perçinlendi. 1839’da disiplin suçuyla okuldan atıldıktan sonra Quartier Latin’de ( Saint Germain bulvarı etrafında daha makul fiyatlı kafeleri ve dükkânlarıyla bilinen, birçok yazarın ve sanatçının yolunun düştüğü bir bölge. James Joyce, Ernest Hemingway, Pablo Picasso, Jean Paul Sartre,  Simon de Beauvoir, Oscar Wilde bunlardan sadece bazıları) bohem bir hayatı tercih etti, burada afyonla tanıştı. Sonrasında,  siyahî bir kadından frengi hastalığına kaptı (Bunu bilinçli olarak yaptığını söyleyenler de çok fazla bu arada doğrusu yanlışını araştıranlar yorum olarak yazabilir). Bohem yaşantısı yüzünden ailesi tarafından dışlandı. Üvey babası tarafından bu ruh halinden uzaklaşması, inzivaya çekilmesi için Orta Amerika ülkelerine bir gemi yolculuğuna gönderildi. En çok bilinen Albatros şiirini bu yolculuk esnasında yazdı. Yaşadığı ev sayısı söylentilere göre 44 civarıdır. Bu kadar sık ev değiştirmesinin sebebi ise genellikle kirasını ödeyemeyip kaçmasıdır. Babasından kalan mirasın yarısını iki yıl içinde tükettikten sonra kalanının, ailesi tarafından aylık şeklinde alması uygun görüldüğünden alkol, afyon ve kumar borcu ile baş edemiyordu. Şairlerin neredeyse tamamının modernleşme ve sanayileşmeden etkilendiğini biliyoruz. Buna eleştirel yaklaşan bir şairdi Baudelaire. Melankoliye ve yalnızlığa olan düşkünlüğü için bu ortam, eleştirel edebiyatın modernist estetik bağlamında temel atması için şaire dayanak olmuştur. Nitekim şairlerimizden Cahit Sıtkı Tarancı’nın bakış açısı, görüşü ve tutumu, Baudelaire etkisinin en çok görüldüğü yaşantılardan biridir. Buraya da Cahit Sıtkı’dan bir örnek sıkıştırayım “Anne Ne Yaptın? Anne sana kim dedi yavrunu doğurmayı? Sanki karnında fazla yaramazlık mı ettim? Senden istemiyordum ne tacı ne sarayı Karnında yaşıyordum kâfiydi saadetim ...” Kitaplarda yer almasa da Arkadaş Zekai Özger’inde benzer bir görüşe sahip olması, şairin etki alanının çok geniş olduğunun göstergesidir. Finali de yine Baudelaire’in bakış açısından etkilenmiş, başka bir şairimiz olan Yahya Kemal’in bir şiiriyle yapalım, aradaki ilişkiyi kurmanız açısından güzel bir örnek olur diye düşünüyorum. Sessiz Gemi şiiri ile Orta Amerika’ya yolculuk eden şairlerin tanrısı Charles Baudelaire’i anıyordu belki de şair, kim bilir? “ Sessiz Gemi Artık demir almak günü gelmişse zamandan Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan. Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol; Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol. Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli, Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli, Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu! Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu. Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler; Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler. Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden, Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.”

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.