Yüzüklerin Efendisi serisinden Aragorn ile Arwen’i bilmeyen yoktur herhalde. Ölümsüz bir elf Arwen ile Dunedain ırkının sonuncusu, Minas Tirith’in varisi Aragorn. Bilindiği üzere, Arwen aşkıyla beraber olabilmek için, ölümsüzlüğü bir kenara bırakmış ve ölümlü bir hayatı seçmiştir. Peki, bunu ilk yapan bildiğimiz kişinin Luthien oluğunu biliyor muydunuz? Luthien, Barahir’in oğlu Beren için, ölümsüzlüğünden vazgeçen savaşçı bir elf prensesi. Tolkien’in Silmarillion kitabının 19. bölümünde anlatılan bu inanılmaz aşka hep beraber göz atalım.
İçeriğin hatırına sadece Beren ve Luthien’e odaklanmaya çalışıp, kitabın geri kalan kısımlarına mümkün olduğunca az değineceğiz ama yine de baştan uyarıyoruz, kitabı okumadıysanız SPOILER ile karşılaşabilirsiniz. Öncelikle Beren’in hikayesinden biraz bahsedip, sonra Luthien’i anlatıp, en sonda aşklarının doğumunu ele alacağız.
Barahir oğlu Beren, bir ölümlü ve o dönemin karanlık düşmanı Morgoth'a karşı savaşan küçük bir ranger grubunun üyesi. Bu grubun lideri olan babası Barahir ve grubun diğer üyeleri Dagor Bragollach topraklarında geçen bir savaş sonrasında hayatlarını kaybetmiş ve geriye sadece Beren kalmış. Bunun üzerine, Beren, babasının intikamını almak için yemin etmiş ve bu uğurda önüne çıkan her karanlık canlıyı katletmiştir. Sonunda da, büyük bir azimle intikamını almıştır. Bu olaydan sonra ise, dört yıl boyunca sadece geceleri avlanarak, hayvanlar ve kuşlarla birlikte Dorthonion'da saklanarak yaşamıştır. Lakin saklanarak dediğimize bakmayın, bu süre zarfında da Morgoth’un yancılarıyla tek başına savaşmaya devam etmiştir. Beren’in tek başına yaptığı yiğitlikler, Beleriand'ın her yerine yayılmış, hatta hikayeleri Doriath'a (Luthien’in babasının krallığı) dek ulaşmıştır. Bildiğiniz Rambo yani. Böylece de Morgoth’un en çok arananlar listesinde de, baş sıralarda yerini almıştır. Beren’i ortadan kaldırmak isteyen Morgoth, o zamanlar sağ kolu olan Sauron'a (evet bizim bildiğimiz Sauron) bir ordu vermiş ve Beren’i avlamak üzere, onları Dorthonion'a göndermiştir. Bu da Beren’i, Dorthonion'u terk etmeye mecbur bırakmıştır. Böylece Beren, Doriath’a gelmiştir.
Şimdi gelelim Luthien’e. Onun hakkında söylemek istediğimiz ilk şey, kendisinin sıradan bir elf prensesi olmadığı. O, aynı zamanda gözü kara bir savaşçı. Eowyn falan tırt yani yanında. Doraith topraklarında, bulunan gizli bir elf krallığında yaşayan ve kral Thingol ile bir Maia (üstün varlık, Gandalf gibi falan) olan Melian'ın tek kızıdır kendisi. Elflerin "Sabah Yıldızı" olarak anılır ve Ilùvatar’ın en güzel kızı olarak ondan bahsedilir. Bu az buz bir şey değildir, şöyle ki eğer Luthien’e bu unvan verilmişse, büyük ihtimalle o zamana kadar Orta Dünya’da var olmuş en güzel varlık odur. Hatta Arwen’e (ki kendisi Luthien’in soyundandır) "Akşam Yıldızı" denmesinin sebebi, güzelliğinin Luthien’inkini yansıtmasıdır. Hikayelerini anlatırken eminim ki sizde Luthien’e karşı, bir hayranlık duymaya başlayacaksınız.
Şimdi gelelim hikayelerine...
Beren, bir gün Doraith’ın Neldoreth Ormanı'nda dolaşırken, Esgalduin Nehri'nin yanında dans edip şarkı söyleyen Luthien’le karşılaşmış ve onu gördüğü anda aşık olmuştur ki bu tarihte daha önce sadece bir kez, Luthien’in ebeveynleri olan Melian ve Thingol arasında olmuştur. İlk görüşte aşık olan Beren ile Luthien’in ilişkisi, ikinci kez görüştüklerinde başlar. İkinci kez karşılaştıklarında, Beren, Luthien’e “Tinúviel” diye seslenir, yani gecenin kızı. Zira, onun gerçek adını bilmemektedir. Luthien, arkasını dönüp Beren’i gördüğünde, o da ona oracıkta aşık olur. Bundan sonra ilişkileri başlar ama gizlice. Bir süre (bir mevsimcik) herkesten gizli görüşürler. Romeo ile Juliet gibi. Bu süre, her ikisinin de en mutlu olduğu zamandır. Ama biliyoruz ki her mutluluk çok uzun sürmez. Luthien’in çocukluk arkadaşı ve ona aşık olan, pis ispiyoncu, Daeron bu durumu Kral Thingol’e bildirir. Elflerin insanlara bakış açısı, o zamanlarda da aynıdır. Doraith’da yaşayan elfler için bırakın onlarla evlenmeyi, onlarla bağlantı kurmak bile yasaktır. Hele ki bunu yapan kralın kızıysa, düşünün siz cümbüşü.
Daeron, kralın hizmetkarlarından önce, ormanda Beren’i yakalar ve onu kralın huzuruna yargılanmaya çıkarır. Kral Thingol ile Beren arasında hararetli bir tartışma başlar. Zira krala göre Beren, kızını çalıp ondan götürecek bir hırsızdan başka bir şey değildir. Beren ise, Finrod Felagund’dan gelen Barahir’in yüzüğüne sahip olduğu için Luthien’e layık olduğunu savunur ama nafile. Elf inadı işte. Ha bu arada değinmeden edemeyeceğiz, o zamanlar bile kadınlar bir mal gibi iki erkek arasında paylaşılamıyormuş, zaman geçse de değişen bir şey yok anlayacağınız. Her neyse, kral Thingol, Beren’e bildiğiniz kafa tutar ve kendisini kim sandığını sorar. İşte o anda, bizi de kendisine aşık eden cevabı verir Luthien ve aşkını savunur:
“O Barahir oğlu Beren, insanların lordu, Morgoth’un ezeli düşmanı, o öyküleri topraklarımıza, elflerin arasına kadar uzanan ve şarkı olan kişi.”
Ama bu kral Thingol için yeterli değildir, zaten hiçbir şey elf lordları için yeterli değildir. Hele de bir ölümlü. Kral Thingol, Beren’i öldürmek ister ama neyse ki karısı Melian buna engel olur. O zaman kral düşünür, ne yapıp etse de bu herifi biricik kızından uzak tutsa. Ve aklına harika bir fikir gelir. Beren’i imkansız bir göreve yollar, bu görevi başarabilirse kızıyla evlenmeye hak kazanacaktır. Peki nedir bu görev? Fëanor'un kendi elleriyle yaptığı ancak Morgoth tarafından, elflerden çalınıp kendi tacına yerleştirilmiş olan üç Silmaril'den (Silmaril’in ne olduğunu burada anlatamayacağız, zira o ayrı bir yazıyı hak ediyor.) birini getirmesini ister. Bunun ne kadar imkansız bir görev olduğunu şöyle anlatabiliriz, bu uğurda nice elf kralları, nice cesur yürekler ölmüş ve bırakın mücevherlerden birini geri almayı, onları görememişlerdir bile. Beren ise, bu görevi "Ne zamandan beridir elf kralları kızlarını bir mücevher ile takas ediyor? Ama eğer emriniz buysa, öyle olsun!" diyerek lafını sokup, kabul eder ve yollara düşer. Vay be!
Şu ana kadar klasik bir aşk hikayesi gibi geldiğine eminim: Oğlan kızla tanışır, aşık olurlar. Kızın babası, oğlanı sevmez ve onu intihar görevine gönderir. Oğlan gider ve kız geride onu bekler. Ama bu hikaye öyle değil, bizimle kalın.
Böylece Beren, bir kez daha yollara düşer ama bu sefer aşkı için. Dolanırken, yakın bir elf krallığı olan Nargothrond’a varır. Buranın ise kralı, babası Barahir’e yüzüğü veren elf kralı Finrod Felagund’dur. Bu adam kim derseniz kendisi Galadriel’in erkek kardeşi ve yardım istenebilecek yegane elf kralıdır. Ilımlı ve onurlu bir elf kendileri. Beren, görevinden kendisine bahsedince, Finrod ona katılmaya karar verir. Şaşırtıcı bir hareket doğrusu. Bu kararın sonuçları büyük olur ne yazık ki. Uzun lafın kısası, Finrod’un kendi halkı, ona sırt çevirir. Velhasıl Beren, Finrod ve ona hala sadık olan 10 elf yollarına devam eder. Şehrin dışındaki bir nehri izleyerek yollarına devam eden grubumuz, önlerine çıkan bir ork grubunu katlederek onların zırhlarını giyerler. Tıpkı Frodo ve Sam’in ileri de yapacağı gibi. Ama bir farkla, Finrod bir illüzyon büyüsü yapar ve grubun tamamı hakikaten ork gibi gözükmeye başlar. İşler buradan sonra ilginçleşmeye başlar.
Angband topraklarına varmadan hemen önce, Sauron, bizim grubu fark eder ve hizmetkarlarını şüpheli orkları getirmeye gönderir. Esir alınan grubumuz, Tol-in-Gaurhoth'a hapsedilir. Burada Finrod, Sauron ile okurken tüyleri diken diken eden savaşını yapar. Lakin bu savaş, bildiğimiz savaşlardan değildir. Bu savaş, şarkı söylenerek yapılır. Müziğin gücünü burada bir kez daha görüyoruz desek yeridir. Ancak Finrod, bu savaşı kaybeder. Bunun üzerine, esir alınan grubumuzu Tol-in-Gaurhoth'a hapsedilir ve geriye sadece Finrod ve Beren kalana dek, teker teker hepsini öldürmeye başlarlar. Sıra Beren’e geldiğinde, Finrod öne çıkar ve Beren için kendini feda eder.
"Bu sırada Luthien ne yapıyor?" dediğinizi duyduk. Luthien, Beren’in yakalandığını bir görü de görür ve onu kurtarmak için hayatını riske atıp, Sauron ile savaşmaya karar verir ve yardım için Daeron’a gider. Lakin bu pis ispiyoncu, bu durumu kral Thingol’e bildirir. Thingol ise, kızını korumak için onu uzun bir ağaca (bildiğiniz kule) hapseder. Ne baba ama! Ama Luthien’i hafife alır. Luthien, hemen muhteşem bir büyü yaparak saçını uzatır, gardiyanlarını uyutur ve kilidi açıp, kendi saçını halat gibi kullanarak o kuleden kaçar!
Beren’i kurtarmaya giderken, yolda Celegorm ve Curufin (Feanor’un oğullarından ikisi) isimli iki elfle ve Celegorm’un at büyüklüğündeki köpeği Huan ile karşılaşır. Hani yukarıda demiştik ya Finrod’un halkı ona sırtını çeviriyor diye, işte buna neden olan elfler bu ikisi. Luthien’in güzelliğinden etkilenen Celegorm, bir anda Luthien’i kendisine ister, hatta onunla evlenip, elf statüsünü yükseltmeyi planlamaya başlar. Pis sapık. Her neyse bu ikisi, Luthien’i dost olduklarına inandırıp krallıklarına götürürler ve onu orada esir alırlar. Neyse ki, Luthien’ciğimizin imdadına Huan yetişir ve bir gece yarısı onu zindandan kurtarıp, onunla birlikte kaçar. Adam gibi köpek. Hatta ve hatta, Luthien’in ona binmesine izin verir ki bu olağan bir şey değil. Bu ikili, pek sevgili Beren’i kurtarmak için, Tol-in-Gaurhoth’a, Sauron ile kapışmaya doğru yola çıkarlar.
Velhasıl, Huan ile Luthien, Tol-in-Gaurhoth’a varır. Tabi Sauron, Luthien’i gördüğüne çok sevinir. Zira, eğer onu da yakalarsa efendisi Morgoth’un gözünde yükselecektir. Öyle olunca da tüm kurtlarını salar üzerlerine. Amma ve lakin Huan her birini yere serer. Sauron, bakar ki bu böyle olmayacak en güçlü kurdunu, Draugluin’i gönderir üzerilerine ama o da yenilir. Sauron, bakar ki bu köpek aslında Huan, hemen aklına onunla ilgili olan efsane gelir: “Huan’ı ancak ve ancak en güçlü kurt yenebilir”. Öyle olunca da, kendini bir kurda dönüştürür ve onların karşısına bizzat çıkar. Tabi Luthien’in eli de armut toplamıyor, hemen bir büyü yapar ve Sauron’u sersemletir. Böylece Huan, onu yakalar. Luthien, canını ancak ve ancak Tol-in-Gaurhoth'un egemenliğinden vazgeçerse bağışlayacağını söyler Sauron’a ve zavallı Sauron, kendi canını kurtarmak için Luthien’in şartına uyar, böylece de kulede kaçar! Evet, ileride herkesin yüreğine korku fidanları ekecek olan Sauron’u bizim prenses alt ediyor bildiğiniz. Hani o koca göz, Mordor’un lordu, 3. Çağın karanlık prensi, bir prenses ve onun köpeği tarafından alt ediliyor.
Böylece Beren, Luthien tarafından kurtarılır. Beraber Finrod’u gömerler. R.I.P en iyi elf lordu. Bundan sonra, birkaç ay göreve ara verirler ve bildiğiniz dinlenirler. Hatta Huan, geri bile döner. Böylece Finrod’un krallığı da onun yasını tutar. Hatta şehir halkı, Tol-in-Gaurhoth'un geri alınması üzerine “Feanor’un oğullarının yapmaya cesaret edemediği şeyi bir bakire başardı!” diyerek Luthien’i onurlandırır ve Celegorm ile Curufin’i hak ettikleri gibi yerin dibine sokarlar. Oh be!
Her neyse, zaman geçer ve Beren, tam olarak iyileştiği için görevine devam etmeye karar verir ama öncelikle, Luthien’i evine bırakmak ister. Sanki o olmasa yaşayabilecekmiş gibi. Ah şu erkekler. Neyse ki Luthien buna izin vermez ve şu sözleri sarf eder: “Şu ikisi arasında bir seçim yapmalısın Beren: Ya görevinden ve yemininden vazgeçeceksin ve bu dünya üzerinde yeni bir hayat arayacaksın; ya da sözünü tutup bu toprakların üzerindeki karanlığa meydan okuyacaksın. Ama her iki yolda da ben seninle geleceğim ve kaderimiz aynı olacak.” İşte beklenilen cesaret! Size, onun sıradan bir elf prensesi olmadığını söylemiştik.
Tam yola çıkacakları sırada, Nargothrond’dan sürgün edilen ve intikam peşinde olan Celegorm ve Curufin bizim aşıklara saldırır. Bu hikaye de en çok nefret edilen canlılar bu ikisi herhalde. Nasıl Harry Potter’da Dolores Umbridge’den Lord Voldemort’dan nefret ettiğimizden daha çok ediyorsak burada da aynı hesap. Buraları kısa geçeceğiz yine. Bu pis ikili, bizim aşıklara saldırır, aralarında bir savaş geçer. Huan’da, efendisinden bıkarak gönlünden geçen efendi olan Luthien’e bağlılığını gösterir ve bizimkilerle savaşır. Bu savaşın sonucunda, Luthien’in arzusu üzerine Beren, Celegorm ve Curufin’in canını bağışlar. Luthien, hep ahlaki olarak doğru şeyi yapan bir elf çünkü. Maalesef olan Celegorm ve Curufin değil! Canı bağışlanan Curufin, tam kaçarken, kardeşinin okunu elini alır ve Luthien’i öldürmek üzere fırlatır ama Beren araya girer ve darbeyi o alır. Ölümcül bir yaradır bu.
Neyse ki Huan, Luthien’e yardım eder ve gerekli otları toplar. Artık bildiğiniz Luthien’in köpeği olmuştur. Luthien ‘yetenekleri ve aşkı’ ile Beren’i iyileştirmeyi başarır. İyileşen Beren (birazcık kıt olduğundan mıdır nedir?!), sabaha karşı Luthien’i geri de bırakarak, gizlice görevine devam etmek üzere kaçar. Ne var yani kızcağız da yardım etse, zaten asıl kahramanlıkların hepsini Luthien yapıyor! Ah be Beren!
Ama Luthien kararlıdır, sevgilisine yardım etmek için Huan ile bir kez daha yollara düşer ve sonunda Beren’e yetişir. Buradan sonra, yola sadece Beren ve Luthien devam eder, Huan’ı geride bırakırlar. Daha önce öldürdükleri bir kurt adam ile vampirin derilerini üstlerine geçirirler ve Luthien’in büyüsü sayesinde onlara dönüşürler. Bu sayede de, Morgoth’un toprakları olan Angband’ın içine, karanlık lordun salonuna kadar rahatça gelirler. İşte şimdi karşılarında, karanlıkların efendisi Morgoth ve onun canavarları vardır.
Normalde hikayenin bu kısmında, erkek kahraman kılıcını çeker ve kötülüklerin efendisi ile kapışır değil mi? Bu bildiğiniz hikayelerden değil demiştik. Beren, dona kalmış haldeyken, Luthien üzerindeki kostümleri atar ve kendini karanlık lorda tanıtır. Onun gözlerinin içine bakar, korkusuzca. Böylece kendinin, Morgoth ile aynı seviyede olduğunu kanıtlar okuyucuya. O koca egosuyla Morgoth, Luthien’i kendine tehdit olarak görmez tabi (en büyük hatalarından biri) ve ne istediğini sorar. Zira hem "Bir tanecik elf bana ne yapabilir ki?" diye düşünmekte hem de Luthien'in güzelliğinden büyülenmiş haldedir. Luthien, onun için şarkı söylemek istediğini söyler. Karanlık lord bunu kabul eder, altı üstü bir şarkı ne olabilir ki öyle değil mi? Luthien’in şarkısı Morgoth’u ve salondaki her canlıyı uyutur. Eve,t bir elf prensesi tüm zamanların en güçlü karanlık lordunu uyutur. Size Eowyn falan tırt demiştik. Her neyse, Luthien, Beren’i uyandırır. Beren kalkar ve Morgoth’un tacından bir Silmaril’i alır. Bu sırada yavaş yavaş uyanan Morgoth’dan ise arkalarına bakmadan kaçarlar.
Ama o da ne? Kapıda Morgoth’un büyük kötü kurdu Carcharoth onları beklemektedir. Luthien, yorgun olduğu için Beren elindeki Silmaril ile kurda meydan okur, bunun sonucunda ise Carcharoth, Beren’in elini ısırır ve koparır, bu sırada Silmaril’i de mideye indirir. Carcharoth’un zehrinden Beren zehirlenir ve bir kez daha ölümün eşiğindedir. Onu yine kim kurtarır dersiniz? Luthien. Son gücü ile, zehri emerek alır Beren’den. Ama şimdi de üstlerine koca bir ordu gelmektedir. Onları ise, Huan’ın gönderdiği Kartallar kurtarır. “Bay Frodo, kartallar geliyor!”
Velhasıl Beren ile Luthien, Doraith’a döner. Hikayelerini Kral Thingol’e anlatır ve her ne kadar Silmaril’i yanlarında getirememiş olsalar da kralın gönlü yumuşar ve evlenmelerine izin verir. Sonunda be adam. Güzel bir düğünle evlenirler ama Beren’in de inadı inat. Keçi bildiğiniz. Hala Carcharoth’u yakalayarak, Silmaril’i geri alıp verdiği yemini tutma derdindedir. Böylece Beren, Huan ve Thingol ile bir grup elf, Carcharoth’u yakalamak için bir kez daha yollara düşer. Lakin bu sefer Luthien onlarla gelmez. Herhalde kaderin gölgesinin yaklaştığını hisseder.
Bizim küçük grup, araya taraya sonunda büyük kötü kurdu bulurlar. Beren, savaş sırasında ölümcül yaralar alır. Zar zor Huan onu yener ama aldığı yaralar sonucunda kaderi başına gelir ve kendisi de ölür. Ölürken, Beren’e hoşça kal der ama Beren cevap veremeyecek kadar zayıftır. O da ölüyordur, bu sefer gerçekten hem de! Kurdun karnından Silmaril’i alan Thingol ve elf grubu, Beren ile Huan’ı sırtlar ve Doriath’a, Luthien’e götürür.
Luthien, Beren’e sarılır ve Beren oracıkta ölür… Luthien’de ona eşlik etmek ister ve o da bu dünyadan ayrılır.
Bitti mi? Hayır.
Lúthien, öldükten sonra Mandos'un salonlarına ulaşır. Malum, ölümlüler ile elfer hayata gözlerini yumunca aynı yere gitmiyor. Luthien, burada kötü kaderi üzerine şarkılar söyler, şarkılarında ölümlü Beren'i bir kez daha göremeyeceği için ağlar. Bu, şimdiye kadar söylenen en güzel, içten ve acıklı şarkıdır. Bu şarkılar üzerine, Mandos ilk ve son kez merhamete gelir ve kuralları değiştiremeyeceğini bilse bile Manwë’ye (Valar’ın Kralı, Morgoth’un kardeşi) gider. Manwë, Luthien’e bir seçenek sunar: Ya Beren’i geride bırakacak ve Valar’da ırkı ile birlikte tüm dertlerini unutacak ya da kocası ile birlikte Orta Dünya’ya dönerek, bir ölümlü hayatını yaşayacak.
Luthien, tabi ki aşkını seçer ve böylece Beren ile birlikte, bir ölümlü olarak, Orta Dünya’ya geri dönerler. Luthien, evinden ayrılır ve Beren ile birlikte Ossiriand'a, Tol Garen'e yerleşir. Çoluğa çocuğa karışırlar. Ölümün ileride kapılarını çalmasıyla beraber, ikisi de Orta Dünya'dan birlikte ayrılırlar.
Yorum Bırakın