Merhabalar efendim. Bu yazımızda
J. R. R. Tolkien’in yazığı
Hobbit kitabının beyaz perdeye uyarlaması olan üçlemenin neden
Yüzüklerin Efendisi kadar sükse uyandırmadığını ve onlara kıyasla
vasat bir film serisi olduğunu anlatmaya çalışacağız. Her ne kadar
LOTR evrenine aşık olsak da, herhalde sizler de kabul edersiniz, maalesef ki Hobbit serisine mükemmel demek pek de mümkün değil. Hadi şimdi bunun nedenlerine bir göz atalım.

Biliyor musunuz bilmiyoruz ama
Hobbit serisinin asıl yönetmeni Peter Jackson değildi. P. J. en başta sadece serinin yapımcısıydı ve yönetmen
Guillermo Del Toro’ydu. Lakin son dakika da Guillermo Del Toro bu işten cayınca yönetmenlik işi de Peter abimize kaldı. Şimdi bu ne alaka diyebilirsiniz ama Peter Jackson’ın yönetmenliğini yaptığı Yüzüklerin Efendisi serisi için Peter uzunca bir süre çekimlere hazırlanmıştı. Bu seride ise böyle bir vakti olmadı. Dolayısıyla senaryo ve film Yüzüklerin Efendisi’ne kıyasla
tepeden inme kaldı.

Ayrıca Yüzüklerin Efendisi’nin kitapları da üçer tane ve oldukça uzundu. Üç filme sığdırılması bile mucizeydi
(hatta bizce üç filmden çok daha fazla olmalıydı) ve o nedenle birçok olayı filme alamadılar. Lakin Hobbit, Yüzüklerin Efendisi’nin kitaplarına kıyasla daha kısa ve serisi olmayan bir kitaptı. Dolayısıyla üç film yerine
tek bir filmde (bilemediniz iki filmde) çekilebilirdi. Lakin kapitalist dünya buna izin vermedi. Dolayısıyla
filmleri gereksiz yere uzattılar ve
kitabın içeriğinden bağımsızlaştılar. Bu da LOTR hayranlarını
(yani bizi) oldukça üzdü.
Ek olarak, Yüzüklerin Efendisi’ni yanlış şekilde kopyalamaya çalıştılar. Örneğin
Thorin, Aragorn ile yüzük tarafından cezbedilen Boromir’in karması bir karakter olarak karşımıza çıktı. Keza
Bard’da oldukça Aragornvari bir karakterdi. Ayrıca kitaplarda ölen
Azog’u da öldürmeyip Sauron tarzında ikinci bir düşman olarak elde tuttular. Yine Eowyn ve Arwen karışımı bir karakter olarak
Tauriel’i yarattılar. Anlayacağınız Hobbit’in ruhundan saptılar.

Belki de Peter Jackson,
ilk üçlemeye benzer bir film çekmek istedi amma ve de lakin bu sırada aslında Hobbit’in Yüzüklerin Efendisi’nden ne kadar farklı olduğunu unuttu. Yüzüklerin Efendisi hikayesi, Hobbit’e göre daha çok
görevler, krallıklar ve savaşlar üzerine kurulu bir hikayeye sahip. Hobbit ise, köyünde sakince yaşamakta olan bir Hobbit olan
Bilbo Baggins’in kahramanlaşma hikayesi üzerine kurulu.
Bize göre bu üçleme birçok nedenle sakat ama herhalde en göze batanı filmin Thorin, Thranduil, Kili, Tauriel, Legolas, Azog, Bolg, Gandalf, Radagast, Samug… vb. karakterlere odaklanmasıydı. Oysa adı üstünde bu filmlerin "
Hobbit"i baz alması gerekiyordu. Bu, köyünden korkarak çıkan ama daha bilge ve zengin dönen bir Hobbit olan Bilbo Baggins’in hikayesi olmalıydı. Peter Jackson bizlere
yanlış hikayeyi anlattı ya da hikayeyi yanlış anladı.

Yani anlayacağınız filmler, kitabıyla aynı hikayeye sahip olamadı.
Ana amacından saptı. Dediğimiz gibi Peter Jackson, Hobbit'i de ilk üçlemesine benzetmek istedi
(birde filmi serilere bölerek uzatıp daha çok para kazanmak istedi) ve bu nedenle
kitapta geçmeyen hikayeler, savaşlar ve karakterler yarattı. Evet, Yüzüklerin Efendisi serisinde de ekleme (uydurma) olaylar vardı ama göze batmayacak şekilde ustaca yerleştirilmişti. Örneğin o efsanevi Miğfer Dibi Savaşı’na Elflerin gelmesi aslında kitapta yoktu ama bu durum izleyiciyi rahatsız etmekten ziyade tüyleri diken diken etti. Güzel bir yerleştirmeydi yani. Ne yazık ki bu seride öyle olmadı. Bunlara aşağıda uzun uzun değineceğiz:
1. İlk olarak yukarıda da belirttiğimiz gibi, kitapta
Tauriel diye bir karakter yok. Tamamen sonradan filmi uzatmak ve
"renklendirmek" için eklenmiş bir karakter kendisi. Orta Dünya'nın tarihinde yer almıyor, Silmarillion'da adı geçmiyor, Yüzüklerin Efendisi'nde ondan bahsedilmiyor. Neden biliyor musunuz? Çünkü kendisini tamamen
Peter Jackson yarattı.

Peter abimizin bu kadar erkek arasına bir
kadın savaşçı karakter eklemesi tabi ki de sorun değil. Sorun bu karakterin yarattığı
aşk üçgeni saçmalığı! Eğer Tolkien'in yarattığı evrene hakimseniz siz de bu konuda bize katılacaksınız. Bir
elf-cüce birlikteliği Orta Dünya’nın tarihi boyunca yaşanmamış bir durum. Bir kere bile olsun Tolkien böyle bir eşleştirme yapmadı. Bu eşleştirmeyi yapmak tamamen
Tolkien ruhuna aykırı bir durum! Dolayısıyla sizlere ne kadar sempatik gözükse de asla kabul edilebilir bir durum değil bu.
Eğer P. J., Tauriel'i farklı şekilde, daha mantıklı bir şekilde kullansaydı, bizler için de bu kadar büyük bir sorun olmazdı. Örnek olarak Elfleri hareketsiz durmamaları, savaşa katılmaları yönünde ikna etmeye çalışan cesur bir Elf savaşçısı olarak karşımıza çıksaydı etkisi daha büyük olurdu bizce.
2. Üzülerek söylüyoruz ki
Legolas kitapta yer almıyordu! Tamam, tamam anlıyoruz. Tolkien Hobbit’i yazdığında henüz Legolas’ı yaratmamıştı ama bu onun var olmadığı anlamına gelmez diyorsunuz. Peki. Lakin yine de
filmlerde bu kadar büyük bir rolü olmamalıydı kendisinin. Hikayeye
bu kadar da dahil edilmemeliydi.

Bu arada Peter Jackson’ın
Aragorn'a da filmde yer vermek istediğini ve
Viggo Mortensen’in hikayeye uymayacağı için
bu teklifi reddettiğini biliyor muydunuz? Ne derseniz deyin bizce Orlando Bloom'da bu teklifi reddetmeliydi…
Hazır Aragorn’dan bahsederken filmin sonunda Legolas, Yolgezer’i (Aragorn’u) bulmak için yollanıyordu, hatırladınız mı? Güzel. Şimdi, Hobbit’de gerçekleşen olaylar
Üçüncü Çağ’da 2941 ile 2942 yılları arasında gerçekleşiyor. Aragorn ise aynı çağda
1 Mart 2931 yılında doğuyor. Yani bu olaylar olurken
kendisi 10 yaşlarında. Aragorn
20 yaşında iken gerçekte kim olduğunu öğreniyor ve
Ayrıkvadi’deki hayatını geride bırakarak oradan ayrılıyor. Aragorn'un "Yolgezer" lakabını edinmesi ise
2956 yılından sonra. Dolayısıyla o yıllarda Legolas'ın Yolgezer'i bulma ihtimali falan yok! Filmde bu tarihi ayrıntı gözden kaçmış olsa gerek. Ne diyelim, yazık.
3. Hazır var olmayan karakterlerden bahsederken
Alfrid ismi ile karşımıza çıkan bir karakter vardı ya, hah işte aslında o da
kitapta yer almıyordu. O da, tıpkı Tauriel gibi
uydurma bir karakter. Gerek tipi, gerekse karakteri ile
Grima Solucandil'den esinlenilerek yaratıldığı belli kendisinin. Lakin olmamış. Tamam, komik bir karakter yaratılmak istenmiş olabilir ve filmi izlerken de bir iki kere bazı izleyicileri gülümsetmiş de olabilir ama ona da filmde
bu kadar uzun süre yer verilmiş olmamalıydı. Filmin gerçekten de hatırı sayılır bir süresi ucuz Alfrid komedisinden ibaretti. Hatta galiba üçüncü filmde serinin odak konusu olması gereken Bilbo'dan çok Alfrid'i görmüş olabiliriz.
4. Değiştirilen hikaye de cabası! Öncelikle filmde
ana kötü karakter olarak
Azog'u işlemeleri tamamen anlamsız. İlla bir kötü karakter abartılacaksa o, Azog olmamalıydı. Zira aslında Azog
erkenden aramızdan ayrılmış ve kitapta
orduyu Bolg yönetmişti. Keza Bolg'u da Legolas değil,
Beorn öldürmüştü. Neyse.
5. Filmlerde izleyiciyi
Thranduil ve Elflerden resmen nefret ettirdiler. Oysa kitapta anlatılan Thranduil böyle biri değil. Thranduil hiçbir zaman Erebor’un cücelerine karşı düşmanlığa yemin etmemiştir.

Thranduil, Smaug, Göl Kasabası’nı yok ettiğinde
insanlara yardım etmeye gelen biri ve anlatıldığı kadarıyla 5 Ordu’nun Savaşı sırasında
Bilbo, Thranduil ve Elflerle takılmayı tercih ediyor. Zaten Bilbo’nun elflere olan hayranlığını Yüzüklerin Efendisi’nden de hatırlayabilirsiniz.
Keza Elfler de bu filmlerdeki kadar
gaddar da değiller. Cüceler yakalandıkları zaman Thranduil tarafından iyi bakıldılar, tıpkı bir
misafir gibi. Evet, Elfler niyetlerini açıklayana kadar cücelerin gitmelerine izin vermediler ama filmde gösterildiği gibi Cücelere de
paçavra gibi davranmadılar. Her biri mağaralarda birer hücreye kapatıldıktan sonra bile hala iyi bakıldılar ve iyi içecekler ve yemeklerle beslendiler.

Üstelik elfler ile cüceler gerçekte birbirlerinden nefret etmiyorlar. Sadece ayrı dünyaların insanları bu iki ırk. Farklılar ve farklılıklarını çoğunlukla bir kenara bırakamıyorlar. İki ırkta keçi gibi inatçı. Yüzüklerin Efendisi’ndeki çekişme sorun değildi ama bu filmlerde yansıtılan
ölümcül düşmanlık tamamen absürt.
6. Cücelerin bazılarının feminen olduğunu fark etmişsinizdir.
Hangi diyarda feminen Cücelere rastlanıyor lütfen biri bize söylesin. Ayrıca
Cücelerin boylarına da değinmeden edemeyeceğiz. Zira hiçbiri Yüzüklerin Efendisi’nde bize tanıtılan cüce modeline benzemiyor. Gimli, İnsanlara ve Elflere göre
çok daha kısaydı ve tek başına gözüktüğü sahnelerde bile
kısa olduğu belli oluyordu. Bu seride ise cüceler bırakın kısa olmayı maalesef ki dev gibi duruyorlar!
7. Değişen senaryodan bahsederken CGI ürünü
kaya devlerin kavgasından bahsetmek dahi istemiyoruz! İçimizde kanayan bir yara bu.
8. Ayrıca filmlerde gördüğümüz
"Ejderhanın Laneti" gibi bir olay da kitapta yok! Thorin'in aç gözlülüğünü bir lanete bağlayarak Peter Jackson, kitabın tüm
"iyi, kötüye karşı" tonunu, çatışmasını yok etti. Tamam anlıyoruz, Peter Jackson bizlere "en iyi kişi bile bozulmaya açıktır" felsefesini göstermek istedi
(lakin beceremedi, lanetsiz daha iyi belli olurdu bu) ama bu yüzden film, kitabın ana noktasından saptı.
CGI. Bizce değinilmesi gereken önemli bir konu. Belki de Yüzüklerin Efendisi’ni, "Yüzüklerin Efendisi" yapan şey, izlediğimiz her şeyin bizlere
gerçekçi gelmesiydi. Evet CGI vardı ama ayarındaydı. Orkların ve Uruk-hai’ların makyajlarından
(ki bunlar el yapımıydı) tutun da savaşlara kadar izlediğimiz hiçbir CGI aşırı derece de göze batmamıştı. Lakin Hobbit’deki
CGI göz ardı edilemeyecek kadar yoğun,
gülünç ve
filmin ruhunu katledici bir şekildeydi. Özellikle üçüncü filmde izlediğimiz neredeyse her sahnede CGI vardı. Bu da seriyi basitleştirdi.

Başka bir önemli konu ise
filmin tonlaması. Filmin tonunun ciddi olmadığını söylesek herhalde itiraz eden olmaz. Tonlaması oldukça çocuksu olan bir film serisi bu. Ve evet,
"Çünkü bu bir çocuk kitabı." diyeceksiniz lakin bu evrenin yaratıcısı
Tolkien okuyucusuna karşı
dilini kolaylaştırma ihtiyacı duymamışken neden Peter Jackson duydu? Hollywood neden izleyicisine aptalmış gibi davranıyor hiç anlayamadık.
Lakin zannedersek Hobbit serisinin asıl problemi
karakter eksikliği. Yüzüklerin Efendisi’nde yüzüğü yok etmek üzere yola çıkan karakterler akılda kalıcıydı. Korkusuzlardı ve canları pahasına savaşıyorlardı ama insanlıkları da ön plandaydı. Örneğin Miğfer Dibi Savaşı’nda
cesaretin yanında korku ve fedakarlık da vardı. Karakterlerin huyları suları açıkça izleyiciye sunulmuştu dolayısıyla karakterler ve aralarında geçen diyaloglar filmi daha
inandırıcı yapıyordu.

Hobbit’deki 12 Cüce ise maalesef birbirinden
ayırt edilemez bir haldeydi. Kim hangisiydi, o kişinin özelliği neydi bilinmiyordu. Kitapları çokça kez okumayan ya da filmleri defalarca izlemeyen biri gerçekten her birinin kim olduğunu ayırt edebiliyor mu? Veyahut her bir Cüce'nin adını hafızasından sayabiliyor mu? Ya da gerçekten serinin sonunda
kimin öldüğünü önemseyeniniz ve hatırlayanınız var mı? Eminiz ki çoğunluk bu sorulara olumsuz cevap veriyordur. Filmlerin ana eksikliği buydu işte.

Hatta serinin bir karakteri yoktu...
Çok fazla eksiği ve
bir o kadar da fazlası var bu serinin. Kitaptan bağımsızlaşır ve öyle izlerseniz eğer, evet güzel bir film serisi, tam patlamış mısır yemelik. Lakin dönüp de asıl dayanağı olan kitaba bakarsanız veyahutta aynı evrene ait olan Yüzüklerin Efendisi serisine bakarsanız, sizlerde tıpkı bizim gibi, ne yazık ki
"olmamış bu seri" diyeceksiniz.
Sonuç olarak, Peter Jackson’a, Azog’u dirilttiği için ya da ne kadar saçma olursa olsun Tauriel’i ve o abes aşk üçgenini yarattığı için kin beslemiyoruz. Ona, romanın temasını tamamen yok ettiği için, Hobbit’i üç filme çevirip de hala bizlere "hobbit"in öyküsünü anlatmadığı için kin besliyoruz.

Filmde olması gereken giriş-gelişme-sonuç kısımları da filmlere ayrılmış durumda, ilk film sadece girişten, ikinci film gelişme aşamasının kaosundan ve üçüncü film de finalden ibaret her filmde olması gereken aşamalar bu seride sadece seri genelinde var filmlerin içinde yok denecek gibi.