Aşk

Aşk
  • 0
    0
    0
    0
  • Gerçek aşkla tanışmak isterdim. Kalbimin beni götürdüğü yere gitme fikri, birine koşma fikri nasıl da güzeldi. Bu fikirlere kendimi kaptırdığımda aşkla tanıştığımı sanmıştım fakat bendeki bu derin duygu, sadece aşkı tanıma isteğinden ibaretmiş. Ben aşkı hiç tanımamışım, tatmamışım. Sanıyorum ki aşk, o şiddetinin içinde bir merhamet kıvılcımı çıkarırdı. Bu kıvılcım, kalplerdeki kötülüğü alır, yalan söyletmeye müsaade etmezdi. Aşkı gördüğün gözlere baktığını sanarken, o gözlerin iki yalan bakıştan ibaret olduğunu anladığında üzülmek bile yetersiz kalır. Aşkın zihin bulandıran, baş döndüren varlığının gerçekliğinin sınanması ve sonucunda yaşanan hayal kırıklığıyla karışık güçlenmişlik hissi arasında gelip giderken vazgeçmemenin bu kadar kolay olduğu bir hikayede, kendine yalanlar söylemenin insana daha da kolay geldiğini fark ettim. Aşk, yalandan uzak mıdır yoksa nefrete yakın dendiği gibi yalana da yakın mıdır? Sevgi sözcüklerinin içten gelmesi midir, yoksa duymayı istediklerimizin belirlenip kulağımıza çalınması mıdır? Bu yalan rüzgarına kendini kaptırmışken yaşadığının iliklerine kadar hissettiğini sandığın aşk olduğunu zannetmek mi daha gülünç yoksa her şeyin sonunda ne nefret ne sevgi hissinin tek bir damla dahi kalmamış olması mı? Varlığına minnettar olduğun zamanlar hissettiklerinin zamanla körelmesi midir bu yaşanan yoksa o minnettarlığın sahteliğinin farkına varılması mıdır? Demek ki gerçek aşk farklı olmalı; yalanlarla harmanlanmış, acımasız, sahte aşk böylesine hissiz bırakıyor insanı. Öylesine nankör ve bencil bir aşk ki bu, sahteliği can yakmaya yetmiyor, yok olmasını dilettiriyor. Öyle ki bu sahtelik, kalbe de göze de birer perde örüyor ve sahteliğe gerçekmiş gibi bakma şansı tanıyor. Belki de insanın içindeki umudun sönmesinin zorluğundandır bu, bilemiyorum. Fakat nihayetinde o perde yırtılıp, gözler görmeye, kalp hissetmeye başladığında, bu sahtelik insanaderin bir ıstırap hissettiriyor. Hissettiğini sandığın aşkın; ne aşka, ne merhamete, ne de nefrete yakın olduğunu farkediyorsun. O duygular her şeyden uzak. En çok da gerçeklikten uzak. Bir gün gerçek aşkla karşılaşmayacak olsam da dileğim gerçek aşkı tanımaktan ziyade, sahte aşka bulanacak kadar kalın perdeleri gözlerime ve kalbimeörmemek olacaktır. Güzel geçen günlerin bile anlamını ve değerini tamamen yitirmiş şekilde zihinde yer etmesi, hatta zihinde yer etmeye kendini zorlaması fakat tek bir önemli, anlamlı yer bulamaması; bu hislerin nasıl da sahtelik yağmuruna tutulmuş hisler olduğunu ve sırılsıklam olup üşümeye başlayınca artık kurulanma vaktinin geldiğini kanıtlıyor. Belki bu sahteliği bile bile kendimiz yarattık. Belki de öylesine dalmıştık ki bu rüyaya, gerçekleri görmek dışında her türlü fedakarlık kolay gelmişti gözümüze. Belki de hazırdık yalanlara inanmaya. Şimdi sevilmek/sevilmemek, gerçek/sahte, aldanmak/aldatmak, vazgeçmek/vazgeçmemek kavramlarının tanımlarını zihnimde keşfetmeye çalışırken, hiçbir şeyin umurumda olmayacak kadar sahteliğin farkına vardığımı görüyorum. Daha önce onu düşleyip yaptığım betimlemelerin, kurduğum aşk dolu, sonsuzluk ve güç dolu cümlelerin iç yakmaya bile yetmediği bir istekten ibaret olduğunu görüyorum. Sevilene veda etmenin ne demek olduğunu bildiğimden, sevildiğimi sandığımı fakat hastalıklı bir sevgiye hatta sevgisizliğe mahkum bırakıldığımı görüyorum. Suçlu ya da suçsuz aramıyorum. Zaten iyi veya kötü bir his de besleyemiyorum. Belki farkına varmış olmanın verdiği yeni bir güçlenmişlikten, belki de hak etmek/ hak etmemek kavramlarını önemsemeye başlamış olmamdan, daha iyi hissediyorum. Çünkü gerçek aşkı tanımamış olsam da şunu biliyorum; aşk belki her şeye yetmez ama birçok şeyin üzerini örtebilir. Sahte aşksa hiçbir şeye yetmediği gibi en güzel şeyleri bile çirkin göstermeyi başarır, suçlar ve hiçbir şeyi aşamaz. ‘Ben’ olduğum için, merhametle, gerçeklikle sevilmeyi umuyorum...


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.