İran sineması oturursunuz bir yere size ayakkabısı olmadığı için koşan çoçuğu, para bulmak için sınırı geçmeye çalışan bir çoçuğu, savaşın izlerini üzerlerinde taşıyan insanları, hayatları parçalanan çoçukları, kardeşliyi, suskunluğu, sevgiyi, fedakarlığı öylesine yalınlığıyla anlatır ki, nefesiniz kesilir, kilitlenip kalırsınız, sonra durup düşünürsünüz gerçekten bazı şeylerin anlamı var mı?
Peki, nereden başladı İran sineması
İran sinema tarihine baktığımızda 20. yüzyılda İran sinema tarihinin başladığını görüyoruz. 1925 yılında Ovanes Ohanian tarafından İranda ilk sinema okulunun açılması ile sinema sanatı gelişmeye başladı. 1930`ların başına kadar Tahranda 15`ten ve diger illerde 11`den az tiyatro vardı. Ancak bazı din adamları insanların ahlakını bozduğu düşüncesiyle sinemaya engel olmaya çalışıyorlardı. Buna rağmen, sinema sektörü gelişmeye devam ediyordu. 1930`da ilk İran sessiz filmi olan "Abi ve Rabi" Ovanes Ohanian tarafında çekildi. Bundan 3 yıl sonra, yani 1933`te "Lor Girl" adlı ilk İran sesli filmi çekildi. 1960`larda prodüksiyonun çoğunluğu basit, melodram, ve gerilim filmlerine odaklandı. Bu dönemlerde halkın sanat, tiyatro ve sinemaya ilgisi artmaya başladı.
Ama 1970`lerin sonunda her şey değişti. 1977 ve 1979 yıllarında Ayetullah Hümeyni`nin ülkeye dönmesi İran film sektörü üzerinde derin etkisi oldu. Hümeyni sinemaya ağır sınırlandırmalar ve sansürler uygulamaya başladı. Hümeyni`nin kendi düşüncesine göre, sinema insanları yozlaştıran ve ahlakını bozan bir sektördür. Kendi düşüncesinin doğru olduğunu ireli sürerek İran sinema tarihini değiştirecek bir karar uyguladı. Bununla da, ülkede tüm sinema salonları kapatıldı. Ve Hümeyni ile aynı düşüncede olan halktan bazı kısımlar sinema salonlarına saldırıp, yağmaladılar. Bu olaylarda bir çok insan hayatını kaybetti. Fakat 1 ay sonra Kültür Bakanlığı sinema salonlarının yeniden açılmasının zaruret olduğunu belirtdi. Ancak bir şartla sinema salonları yeniden açıla bilirdi. Alınan kararla, salonlarda hangi filmlerin gösterileceyi tespit edilmeliydi. İslami değerlere aykırı olan filmlerin ve amerikan filmlerinin gösterilmesi yasaklandı. Diger filmler denetlenmeden geçerse sinemada gösterile bilirdi. Bununla birlikte, 1979 Devrimi`nin ardından birkaç film yapımcısı ve oyuncu sürgüne gönderildi.
1969 yılında Dariush Mehrjui`nun "İnek" filmi İran sinema tarihinde bir dönüm noktasıdır. Bu film kendini inek sanan Hassan adlı birini anlatıyor. "İnek" filmi doğallığı, gerçek köy hayatını anlatması ile tüm dikkatleri üzerine çeker ve yurtdışında - Venedik ve Berlin film festivallerinde ödüller kazanır.
1980 - 1988 yıllarında 8 yıl süren İran-İrak savaşı döneminde de İran film sektörü gelişmeye devam etdi. Bu dönemdeki filmlerde savaşın zararları konu merkezinde oldu. Savaştan zarar çeken mülteciler, çoçuklar, insanlar tüm yalınlığıyla filmlerde anlatıldı. Aslında İran sinema sektörüne baktımızda çoçukların merkezde olduğunu göre biliyoruz.
1960`larda çok sayıda ülkenin sinema sektöründe "Yeni Dalga" hareketleri oluşmuştu. İran Yeni Dalga öncüleri Forough Farrokhzad, Sohrab Shahid Saless, Bahman Beizai ve Parviz Kimiavi gibi yönetmenlerdi. Son derece politik,felsefi tonları ve şiirsel diliyle yeni sanat filmleri yaptılar. Sonrakı filmler, onları eski köklerinde ayırmak için Yeni İran sineması olarak bilinir. İran Yeni Dalgasının en önemli figürleri Abbas Kiarostami, Jafar Panahi, Majid Majidi, Darius Mehrjui, Mohsen Makhmalbaf, Samira Makhmalbaf, Amir Naderi ve Abolfazl Jalili`dir.
İran sinemasına önyargıyla yaklaşıp bu sadece fars sineması demek doğru olmaz. Daha 5-6 yıl öncesine kadar önyargıyla yaklaştığım bir sinemaydı İran sineması. Ancak izlemeğe başladıktan sonra gerçekliğiyle, yalınlığıyla ve tam anlamında insanı anlatması ile gönlümde taht kurmuş bir sinemadır. Sevgi filmiyse o sevgiyi hissediyorsunuz, savaş filmiyse savaşın içindesiniz. İran sineması 2 saatle kısıtlı kalmıyor bir yerlerde hala devam ediyor.
"my tehran for sale" izledin mi Funda? hayatımı kaydıran filmlerdendir :( muazzam başarılı.. aybige tek