30 Ağustos Zaferini Nutuk Üzerinden Okumak

30 Ağustos Zaferini Nutuk Üzerinden Okumak
  • 12
    0
    0
    3
  • 1918’de İtilaf Devletleri ile imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması neticesinde Osmanlı fiilen sona ermiş ve Anadolu halkı yaklaşık 4 yıl sürecek olan acımasız bir işgal silsilesiyle baş başa kalmıştı.

    İlk etapta 9. Ordu Müfettişi sıfatıyla halkın direnişini kırması için Samsun’a gönderilen Mustafa Kemal, verilen emrin aksine isyanları daha da körükleyerek protesto mitingleri tertip etmeye başladı. Ardından hem vatansever silah arkadaşları hem de halktan aldığı destekle birlikte gizli faaliyetler yürütecek ve sırasıyla Amasya Genelgesi, Erzurum Kongresi ve Sivas Kongresi’ni düzenleyecekti. Plan çok açık görünüyordu: İşgalcilerin kuklası haline gelen İstanbul hükümeti artık bu ülkeyi temsil etmekten yoksun olduğu için milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtarabilirdi. Her türlü manda ve himaye reddedilecek ve ulusal mücadele hareketi başlatılarak özgür ve bağımsız bir Türk devleti kurulacaktı.

    Milislerden oluşturulan Kuvayı Milliye birlikleri irili ufaklı zaferler kazanıp düşmanı yıprattıktan sonra bizzat Mustafa Kemal’in emriyle beraber düzenli ordu faaliyetlerine girişildi. Tecrübesiz ve devrin silahlarından yoksun olan düzenli ordu; 9-11 Ocak 1921 tarihinde I.İnönü Savaşı’nı, 26-31 Mart 1921 tarihinde ise II.İnönü Savaşı’nı kazanarak halkın moralini yükseltti. Ardından Kütahya-Eskişehir muharebeleri kaybedilecek ama TBMM’den Başkomutanlık yetkisi alan Mustafa Kemal’in kararıyla Sakarya’ya çekilen Türk ordusu çok daha hazırlıklı bir şekilde mücadeleye girişerek Sakarya Meydan Muharebesi’ni (23 Ağustos-13 Eylül 1921) kazanacaktı. Tüm yurtta coşkuyla kutlanan bu zafer neticesinde düşman kuvvetleri arasında büyük bir çatlak oluştu. Fransa, Ankara Antlaşması’nı imzalayarak uluslararası arenada resmi açıdan Türkiye’yi tanıyan ilk İtilaf Devleti oldu.

    Sakarya’da gösterilen başarı neticesinde Türk ordusu Yunanlıları Eskişehir-Afyon hattına kadar takip etti. Ancak daha fazla ileri gidilmedi çünkü topyekün bir taarruz başlatmak ve Yunan kuvvetlerine kesin bir darbe vurabilmek için lojistik imkanlar henüz yeterli görünmüyordu. Ciddi bir hazırlık aşamasından geçilmeliydi. Mevsim şartlarının da kışa yaklaşmasından dolayı Mustafa Kemal orduya bekleme emri verdi.

    Bu sırada Yunanlılara nefes aldırmak isteyen İtilaf Devletleri barış teklifinde bulundular. Boğazların askersiz kalmasını, Tekirdağ hariç Trakya bölgesinin Yunanlılara verilmesini, doğuda bir Ermeni devleti kurulmasını ve İstanbul’un Türklere bırakılmasını önerdiler. Sevr’in birkaç değişiklikle beraber dayatılmaya çalışıldığını anlayan Mustafa Kemal ise barışı baltalayan taraf gibi görünmemek adına Anadolu’nun da derhal boşaltılmasını isteyerek işi yokuşa sürdü. Beklenildiği gibi İtilaf Devletleri bu şartı kabul etmeyecekti. Gazi, konuyla alakalı Nutuk’ta şunları söylüyor:

    “Efendiler, İtilaf Devletleri’nin ateşkes antlaşması teklifi ile ilgili ilk notaları iyice inceledikten ve ikinci ayrıntılı notalarının taşıdığı şartlar da görüldükten sonra, bu devletlerin İstanbul Hükümeti ile birlik olarak bizi yok etme maksadına dayanan çalışmalarla yeni bir safha açtıkları yargısına varmak pek tabii idi. Buna karşı, durumun çok ciddi olduğunu düşünerek esaslı ve büyük bir savaşa hazırlanmak gerekiyordu.”

    TBMM’de, hemen savaş pozisyonu alınmamasından ve Mustafa Kemal’in başkomutanlık yetki süresinin uzatılmasından rahatsız olan bazı vekiller bulunuyordu. Özellikle Salahattin Bey ordunun güç bakımından en yüksek seviyeye geldiğini söyleyerek “bekleme” kararına itiraz etti. Gazi bu sözlere Nutuk’ta şöyle cevap veriyor:

    “Evet, ordumuz mükemmeldir. Fakat istenilen seviyeye gelmemiştir. Kendisi gibi bir asker arkadaşın, yüksek kurulumuzda böyle konuşabilmesi için ordunun iç yüzünü bilmesi gerekir. Halbuki Salahattin Bey bundan çok uzaktadır. Ordu ile yakından ilgilenenlerin sözü, yalnız benim sözüm değil bütün komutanların sözü, kendisini yalanlamaktadır. Ama hiç şüphe yok ki ordumuzu layık olduğu seviyeye getireceğiz.”

    Yine Salahattin Bey Başkomutanlık Kanunu nedeniyle meclisin mali kaynakları inceleyemediğini iddia edince, bu kez Gazi şu cümleleri kuracaktı:

    “Gelir kaynaklarımızla ne yapabileceğimiz konusundaki endişe belki herkesten çok beni meşgul etmektedir. Yalnız, ben ordumuzun varlık ve kuvvetini paramıza göre ayarlama görüşünü kabul edenlerden değilim. ‘Paramız vardır, orduyu kurarız; paramız bitti, ordu dağılsın…’ Benim için böyle bir mesele yoktur. Efendiler, para vardır veya yoktur; ister olsun ister olmasın, ordu vardır ve olacaktır.”

    Mustafa Kemal bir yandan bu ve bunun gibi pek çok suçlamaya cevap veriyor bir yandan da son derece titiz ve gizli bir şekilde Büyük Taarruz faaliyetlerini yürütüyordu. Bu sırada Yunanlılar, son derece akıl ve izandan yoksun bir karar alarak İzmir’de “İyonya Hükümeti” kurduklarını ilan ettiler. İzmir Metropoliti Hrisostomos’un da içinde bulunduğu bu oluşum; önce Ankara tarafından, sonrasında da İtilaf Devletleri tarafından reddedildi.

    24 Temmuz 1922 tarihinde Konya/Akşehir’de yer alan Batı Cephesi karargâhına giden Mustafa Kemal, Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ile beraber gizli bir görüşme yaparak büyük taarruz için 15 Ağustos’a kadar bütün hazırlıkların tamamlanması emrini verdi. 28 Temmuz’da ise dikkat çekmemek adına sahte bir futbol maçı ayarladı ve bu maçı seyretmek bahanesiyle bütün ordu komutanlarını Akşehir’e çağırdı. Onlarla da ifa edilen görüşmeler sonucunda harekâtın ayrıntıları tam anlamıyla belirlenmiş oldu.

    Artık taarruz kararının bakanlar kuruluna da bildirilmesi gerektiğine inanan Gazi, mecliste yaptığı konuşmayla alakalı Nutuk’ta şunları söylüyor:

    “Muhalifler ordunun çürüdüğü, kıpırdayacak durumda olmadığı, böyle karanlık ve belirsizlik içinde beklemenin sonucunun felaketten ibaret olacağı yolundaki propagandalarına alabildiğine hız vermişlerdi. Gerçi mecliste bu düşünce akımının bıraktığı yankılar, zaten düşmanlardan fazlasıyla gizlemek istediğim taarruz bakımından yararlıydı. Fakat bu olumsuz propaganda en yakın ve en inanmış kimseler üzerinde bile kötü etkisini göstermeye başlamış, onlarda da kararsızlıklar uyandırmıştı. Onları yakında yapacağım taarruz konusunda ve altı yedi gün içinde düşmanın ana kuvvetlerini yeneceğime olan güvenim hususunda aydınlatmayı ve yatıştırmayı gerekli buldum.”

    Nihayet 26 Ağustos 1922 Cumartesi sabahı saat 5.30’da, Afyonkarahisar ve Dumlupınar arasında bulunan Yunan kuvvetlerine karşı yapılan ani baskınla beraber Türk topçularının ateşi başladı. Mustafa Kemal Paşa; Fevzi Paşa, İsmet Paşa ve Nurettin Paşa ile birlikte savaşı yönetmek üzere Kocatepe’de bulunuyordu. Taarruzun ikinci gününde Afyon kurtarıldı ve 50 km civarındaki bölge düşmandan tamamen temizlendi. Gazi devamını şöyle anlatıyor:

    “Yenilen düşman ordusunun bütün kuvvetlerini 30 Ağustos’a kadar Aslıhanlar yöresinde kuşattık. 30 Ağustos’ta yaptığımız savaş sonunda (Başkomutan Muharebesi) düşmanın ana kuvvetlerini yok ettik ve esir aldık. Düşman ordusunun başkomutanlığını yapan General Trikopis de esirler arasında girdi. Demek ki tasarladığımız kesin sonuç, beş günde alınmış oldu.” 

    Perişan olan Yunan ordusunun toparlanmasına fırsat vermek istemeyen Mustafa Kemal Paşa; “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!” diyerek İzmir’e doğru kaçan Yunanlıları takip ettirdi. Devam eden süreçte Uşak, Bilecik, İnegöl, Yenişehir, Kula ve Alaşehir ele geçirildikten sonra 9 Eylül 1922 tarihinde nihayet Türk ordusu İzmir’e girecekti. Yunan askerlerinin bir kısmı teslim olurken bir kısmı da Çeşme yarımadasına doğru kaçarak denize püskürtüldü.

    Gazi Mustafa Kemal Paşa, silah arkadaşları ile beraber kazandığı bu eşsiz zaferiyle alakalı son olarak Nutuk’ta şu cümleleri sarf ediyor:

    “Saygıdeğer Efendiler, Afyonkarahisar-Dumlupınar Meydan Muharebesini ve ondan sonra düşman ordusunu tamamıyla yok eden veya esir eden ve kılıç artıklarını Akdeniz’e, Marmara’ya döken harekâtımızı açıklayıcı ve vasıflandırıcı söz söylemeyi gereksiz sayarım.

    Her safhasıyla düşünülmüş, hazırlanmış, idare edilmiş ve zaferle sonuçlandırılmış olan bu harekât Türk ordusunun, Türk subay ve komuta heyetinin yüksek kudret ve kahramanlığını tarihe bir kere daha geçiren muazzam bir eserdir. Bu eser, Türk milletinin hürriyet ve istiklal düşüncesinin ölümsüz bir abidesidir. Bu eseri yaratan bir milletin evladı, bir ordunun başkomutanı olduğumdan, mutluluk ve bahtiyarlığım sonsuzdur.”

     

    Ebediyen minnetttarız…

     

     

    Kaynak:
    Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk
    Atatürk Araştırma Merkezi, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi I


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.