Yaralarımız

Yaralarımız
  • 1
    0
    0
    0
  • Gökyüzünde içinde küllerle dolu bir elekten sallanıp elendikçe yeryüzüne düşen toz, insanoğlu. Savruluyor ama öyle kendinden emin bir savrulmak, âdeta yolculuğa koyulmak.

    Doğduğum anı hatırlıyorum. O acı dolu tecrübeyi. Annemin karnından istemsiz itilişimi. O karından harici bir yaşamı itekleyişimi. İnadına çıkarılışımı. Dünyaya gelişimi.

    Nefes alamadığımı hatırlıyorum. Burnumdan içeri giren hava daha öncesinde hiç tanışmadığım türden, zehirli bir gazdı sanki. Zamanla buna alıştım.

    Gözlerimden tekinin bir hafta kadar sonra açıldığını hatırlıyorum. Göreceğim çoğu şeyi görmeyi reddetmiş meğer o gözüm.

    Büyüdüm zamanla, zor çocuklardan oldum. Zorluğu annesini yoran çocuklardan. Çamur içinde oynadım, çoğunlukla tek başımaydım. Pek arkadaşım yoktu, ben de kardeş istedim.

    Bir kardeşim oldu, daha fazla çocuk kalamadım. Onu çok sevdim ve kendi çocukluğumdan ona verdim, o daha uzun süre çocuk kalsın istedim.

    Ergenliğim de zor geçti, çocukluğumda nasılsam o şekilde. Geleneği sürdürürcesine.

    Kendimi bildiğimde çoktan reşit olmuştum. Kitapların kapağını aralamıştım, kendi hayatımdan başka hayatlarla tanışmıştım. Spinoza’dan Hz. Ali’ye, Demokritos’tan Mevlana’ya kadar herkesi tanıdım.

    Fransız şair Joe Bousquet’nin bir sözüne kadar getirdi hayatımın rüzgârları beni. “Yaralarım benden önce de vardı, ben onları bedenimde taşımak için doğmuşum.”

    Gökyüzünden yeniden yeryüzüne savrulan külleriz biz. Yaşamaya can atan, tekrardan ham haline dönüp yeniden pişmek ve en sonunda yanmak isteyen.

    Yaralarımız bizden önce de vardı, biz onları tekrardan can bulduğumuz bedenlerde taşımak ve yeni yaşamımızın hakkını bu yaralara rağmen vermek için doğmuşuz. 


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.