En son teftişine çıkana değin
Koştururken ardından o uçmaktaki devin,
Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için
Açıldı nefesim, fikrim, canevim
Hayatta ben en çok babamı sevdim.
Şairlerin genelde sivrildiği bir yanları vardır, bir bakıma akılda kalıcılığı sağlayan da budur. Sanıyorum Can Yücel hicivleri ile sivrildi hep. Özellikle şiirlerinde bunun izlerini görmek mümkün. Çevirilerinde ise kendine has kelimeler kullanmayı tercih ettiği zamanlar hiç de az değil. Bilmeyenler için Can Yücel’in Brecht, Shakespeare gibi isimlerin eserlerini çok başarılı bir şekilde çevirdiğini hatırlatmakta fayda görüyorum.
Biraz hayatına değinecek olursak eğer 21 Ağustos 1926’da İstanbul’da doğan şair, çocukluk yıllarını burada geçirir. Babası sürekli memleket için önemli işlere imza attığından pek evde kalmazdı, bu yüzden çoğunlukla annesiyle geçerdi çocukluk günleri. Bu dönem ayrıca Can Yücel’in şiirle tanıştığı dönemdir.
“Okula beraber el ele giderdik. Erkek olduğu için onun koruma görevi vardı. (Gülüşmeler)”
Canan Eronat (ikiz kardeşi)
Hasan Ali Yücel’in tayiniyle birlikte aile de Ankara’ya taşınır. Şair, Ankara Atatürk Lisesi’ni kazanır.
Bu noktada Cumhuriyet tarihimizin önemli ismi Hasan Ali Yücel’den de kısaca bahsetmek gerektiğini düşünüyorum. Köy Enstitülerini açarak köy çocuklarının ufkunu açan, meslek sahibi yapan bir bakandı Hasan Ali Yücel. Kısa sürede ciddi ilerlemeler kaydedilmesine karşın dönemin politik çevresi tarafından saldırılar başlar Hasan Ali Yücele ve enstitülere. Sonrasında birçok projesi de engellenir. Köy enstitüleri, dönemin sözü geçenlerine göre komünist yetiştirmektedir ve Hasan Ali Yücel istifa etmelidir. Bir süre sonra da enstitüler kapanır.
Köy Enstitülerinden çıkan edebiyatçıların bazıları: Mehmet Başaran, Ali Yüce, Mahmut Makal, Fakir Baykurt, Talip Apaydın, Dursun Akçam, Yusuf Ziya Bahadınlı, Mehmet Başaran, Ümit Kaftancıoğlu, Osman Şahin, Hasan Kıyafet, Behzat Ay, Ali Yüce, Adnan Binyazar, Kemal Burkay
Bir röportajında: “Babam şefkatli ve sevecen bir adamdı. Yalnız bizim hayatımız, çocukluk yıllarımda pek birlikte geçmedi. Ömrü işlerinden dolayı hep İstanbul’un dışında geçti. Sonra da vekil olunca bizi Ankara’ya aldırttı. Bir bakıma uzaktan sevdim babamı” der. Bir bakan çocuğuydu ama arkadaşları halkın içinden gelen, mahalle çocuklarıydı Can Yücel in. Babasının makam aracına da binmezdi. Nurullah Ataç, Cevdet Kudret (Yedi Meşale edebiyat topluluğun kurucularındandır) hocalarından bazılarıydı. Sınıf arkadaşı Gazi Yaşargil ile yurtdışı eğitim bursu kazandılar ama dönemin Milli Eğitim Bakan’ı Hasan Ali Yücel, torpil derler deyip bu bursa karşı çıktı. Daha sonra Gazi Yaşargil konuyla ilgili açıklama yaptı ve ikisinin de ailelerinin imkanlarıyla yurt dışına gittiğini söyledi. Ankara Üniversitesi’nde öğrenimine devam eden Can Yücel, burada siyasi hareketlerle ilgilendiğinden babası tarafından Londra’ya gönderilir ve Cambridge Üniversitesi’nde okumaya başlar. Burada hocası Bertrand Russel’dır (bilmeyenler için “Rölativitenin ABC’si” kitabının yazarıdır, belki kendisi hakkında da bir ara yazarım). Londra’daki arkadaşlarının arasında Bülent ve Rahşan Ecevit de vardır. Londra da Latincesinin diğerlerine göre yetersiz kaldığını düşünen şair Paris’e gider. Burada Bedri Rahmi, Selim Turan gibi isimlerle dostluklar kurar. Aldığı burs yetersiz kaldığında sokaklarda incik boncuk satar. Sonrasında ise Hasan Ali yücel, şairi tekrar Türkiye’ye çağırır.
“Gökgürültüsünden korkup yamacıma sokulan sevgilime
Sarıl bana, sarıl, öp, öp, öp beni, dedim
Baksana allah yıldırımlarıyla resmimizi çekiyor!”
Ülkesine dönen Can Yücel askere gider ve Kore’de Abdi İpekçi ile dost olur. Askerlik dönüşü Güler Hanım ile evlenir ve çevirmenlik yapmaya başlar. Sonrasında eşi ile Londra’ya tekrar gider ve orada çocukları doğar. Buradaki işi BBC’nin Türkçe yayınlarında spikerlik yapmaktır. Bir gün haberleri okuması gerekirken okumadığından(sızmıştır) istifası istenir ve memlekete dönerek rehberlik, turizm müdürlüğü gibi işler yapar (Sızdığı gün, Nazım Hikmet’in ölüm haberini aldığı gündür). Bir süre sonra İstanbul’a dönerler ve şair Yeni Sabah Gazetesinde çalışmaya başlar. Bu dönemdeki en yakın dostlarından biri Metin Eloğlu’dur. Beyoğlu’nda ev tutan Can Yücel, dostuna “sen çalışma, ben sana bakarım, sen şiirini yaz” der. Siyasi durumdan ötürü kitap çıkaramayan Can Yücel’in şiirleri genelde dergilerde yayınlanır ve sürekli başı belaya girer (bu dönem, şairin Türkiye İşçi Partisinde aktif olarak yer aldığı dönemlerdir). Ardından 12 Mart gelir ve şair birçok isimle beraber çevirdiği birkaç kitap yüzünden yargılanır. 15 yıla mahkûm edilir.
“……
bileklerimizi morartmış yeni alman kelepçeleri,
otobüsün kaloriferleri bozuldu kaman’dan sonra
sekiz saat oluyor karbonatlı bir çay bile içemedik,
başımızda prensip sahibi bir başçavuş.”
Af ile serbest kalışının sonrasında o günleri, “Bir siyasinin şiirleri” adlı kitapta toplar. Ardından diğer kitapları da basılır.
Şairin hayatı sadece kitaplarla geçmez. Çeşitli gazetelerde de köşe yazıları ve denemeleri yayımlanır. Leman ve Öküz dergilerinde düz yazı ve şiirler yazar.
“Leman’ı sevişim, orada yazar-çizer arkadaşların isyankâr oluşlarıyla ilgili. Ben severim öyle insanları.”
Öküz Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Metin Üstündağ, şair ile ilgili anısını şöyle anlatır: “Öküzü hazırlarken baba isimler diye tabir ettiğimiz imzaların yazılarının yarısını derginin başına, yarısını da derginin sonuna koyuyoruz ki, dergi güçlü başlayıp güçlü bitsin. Bu amaçla Can Yücel’in şiirini son sayfalara koydum bir sayıda. Dergi çıkar çıkmaz dergiye telefon etmiş: “benim şiirimi derginin kıçına koyanın, o dergiyi kıvırır kıçına sokarım” diye. Bunu ben duydum hemen bir faks çektim: “Sevgili Can baba, şu anda Datça’da temmuz ayında beni anmışsın galiba, kıçım acayip kaşındı” diye. “Can Baba ile böyle sevişiriz.”
Çeşitli isimlerin şair hakkında konuşmuşluğu var, bazıları şöyle:
“Dalgasını geçiyor hayatla, en çok da kendisiyle. Gündeminde her şey var; politikada, şehvet de tarih de. Özetle ölümü ve yaşamı kucaklayan her şey.” Refik Durbaş
“Aslında o halkın şairi, halkın öfkelerini, tepkilerini, kızgınlıklarını dile getiriyor. Onun bulup şiirlerine koyduğu kelimeler aslında halkın taşları…Halkın kelimelerini yazdığı için de adama küfürbaz veya düzene baş kaldırıyor diyorlar.” Necati Doğru
“İstanbul Boğazı için martı ne ise, şiirimizde Can Yücel odur. Can Yücel şiirimizin martısıdır. O denli çığlık çığlığadır.” Sunay Akın
Bülent Ecevit ile mahalle arkadaşı olan Can Yücel, sinirliyken küfreden, alkol içen biriydi. Alkole olan bağlılığını anlatabilmek için şunu söyleyebiliriz: Hapishane yıllarında kader arkadaşları ile koğuşta şarap yapmışlığı vardır. Hatta günün sonunda şair kendi dışında herkesin istiğfar ettiğini söyler bir röportajda. Esprili bir kişiliği vardı. Hiciv sanatı için gereken her şeyi vardı ki bu konuda yakın tarihteki en iyi şairlerden biriydi.
Dipnot: Bilmek isteyeceğinizi düşündüğüm bir bilgi vereyim. Can Yücel’in 1956’da Oktay Rıfat ve Ahmed Arif’in tartışmasına karışmışlığı var. Mesele Abidin Dino’nun evinde cereyan ediyor ilk olarak. Şairler Yaprağı dergisinde iki şair atışırken Ahmed Arif’in cümlelerine ölçüsüz gibi yakıştırmalarda bulunuyor Can Yücel. Konuyla ilgili atışmaya buradan ulaşabilirsiniz.
Bilmek isteyeceğinizi düşündüğüm bir başka husus ise, şairin son yıllarının geçtiği Datça ile ilgili. Belediye, her yıl Can Yücel günleri kapsamında yılın belirli günlerinde etkinlikler düzenleyerek şairi anmaya devam ediyor hala.
“...
Şiir fenerimle de baktım, son çığlık!
Aşk yokmuş sizde beş paralık!
Gidiyorum ben boşçakallar
Sıçmışım ortalık yerinize
Kıçımın fosforuyla aydınlanın siz artık”
https://open.spotify.com/episode/1Mv2lOxHusYgB2IajvdgvG?si=Tde0oCfPSpCQp8h8YBoEMw
Yorum Bırakın