Kilise-Cami-Müze Üçgeni: Ayasofya

Kilise-Cami-Müze Üçgeni: Ayasofya
  • 1
    0
    0
    0
  • Konum: İstanbul, Türkiye
    Tarih: 532-537
    Mimari Üslup: Bizans Mimarisi
    Mimar: Miletli İsidoros, Trallesli Anthemios

    Ayasofya, dünya tarihinin üzerinde en çok konuşulan, tartışılan, belki de önemli yapılarından biri. Tarihi binlerce yıl öncesine dayanan bu mabed, Konstantinopolis’in kalbi, yönetim merkezi, İstanbul’un anahtarı olmuştur. Öte yandan bu ihtişamlı yapı, 1000 yıl boyunca dünyanın en büyük katedrali, 916 yıl kilise, 477 yıl cami olarak iki büyük dine hizmet etmiştir. Aynı yere 3 defa inşa edilen eserin adı günümüzde “Üçüncü Ayasofya” olarak bilinmektedir.

    Birinci Ayasofya, Megale Ekklesia (Büyük Kilise) olarak adlandırılmış, 337 yılında I. Constantinus döneminde yapımına başlamıştır fakat 360 yılında oğlu II. Constantinus döneminde açılmıştır. İstanbul’un yedi tepesinden birincisi üzerinde ahşap çatılı bir bazilika olarak inşa edilmiştir. 404 yılında patlak veren halk ayaklanması sonucunda büyük ölçüde tahrip edilmiştir ve günümüze herhangi bir kalıntısı ulaşmamıştır.

    İkinci Ayasofya, ilk kilisenin yakılıp yıkılmasının ardından imparator II. Theodosius bugünkü Ayasofya’nın bulunduğu yere ikinci bir kilisenin inşa edilmesi emrini vermiştir ve 415 yılında açılmıştır. Birincisine benzer bir mimariye sahip bazilika şeklinde ve ahşap çatılı olarak inşa edilen bu yapı ise, 532 yılında İmparator Jüstinyen aleyhinde çıkan Nika Ayaklanması’nda isyancılar tarafından yakılıp yıkılmıştır. 

    Üçüncü Ayasofya, Aγία Σοφία (Kutsal ya da İlahi Bilgelik) ikinci kilisenin yıkılmasından birkaç gün sonra imparator I. Justinianus kendisinden önceki imparatorlardan farklı, daha büyük, daha görkemli bir kilise inşasına karar vermiştir. İnşaatta kullanılacak malzemeleri üretmek yerine imparatorluk sınırları içerisindeki malzemeler kullanılmıştır. binanın yapımında Efes’teki Artemis Tapınağı’ndan, Mısır’daki Güneş Tapınağı’ndan (Heliopolis), Lübnan’daki Baalbek Tapınağı’ndan ve daha birçok tapınaktan getirtilen sütunlar kullanılmıştır. Ayasofya’nın yapımı bittikten hemen sonra mimarinin baş eserlerinden biri olarak kabul edildi. Yapı inşa edildiğinde, piramitler dışında dünya üzerindeki en büyük binaydı ve yaklaşık 1000 yıl boyunca böyle kaldı. Kubbesi 1000 yıl boyunca en geniş ve yüksek kubbe olarak kabul edildi.

    Ayasofya tarih boyunca, isyanlar, savaşlar ve doğal afetler yüzünden sık sık tahrip olmuştur. En büyük hasarı IV. Haçlı Seferi sırasında gördü. 1204 yılında şehri ele geçiren şövalyeler, Ayasofya’nın Hıristiyanlık için kutsal olan pek çok değerli eşyasını yağmaladı. Şehir, Haçlılaların istilasından ancak 1261 yılında kurtarılabildi. Bizans tekrar hâkimiyeti ele geçirdiğinde Ayasofya harap bir hâldeydi. Yapılan tamiratlar yetersiz kalmış ve 1346 yılında Ayasofya’nın doğudaki başkemeri ve kubbenin bir kısmı çökmüştür.

    1453 yılında Fatih Sultan Mehmet şehri fethettiğinde tam 916 yıl boyunca kilise olarak kullanılan bu mabedin hayatında tertemiz ve yeni bir sayfa açıldı. 

              “İstanbul elbette fetholunacaktır. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onu fetheden asker ne güzel askerdir!” (Ahmed, IV, 335; Hâkim, IV, 468/8300.)

    Fatih Sultan Mehmet, şehri fethettiğinde kendisine ganimet payı olarak sadece Ayasofya’yı aldı. Kilise fetihten sonra bizzat Fatih’in imam olarak kıldırdığı ilk cuma namazı ile Sultan tarafından vakfedilerek camiye çevrildi.

    Fetihten hemen sonra yapı güçlendirilerek en iyi şekilde korunmuş ve Osmanlı Dönemi ilaveleri ile birlikte cami olarak varlığını sürdürmüştür. Yapıldığı tarihten itibaren çeşitli depremlerden zarar gören yapıya hem Doğu Roma hem de Osmanlı Döneminde destek amacıyla payandalar yapılmıştır. Ayasofya’nın ilk minaresi de Fatih Sultan Mehmet Han döneminde ahşaptan inşa edilmiştir. Uzun yıllar varlığını sürdüren bu minare 1574 yılındaki büyük tamiratta kaldırılmıştır. Ayasofya Camii’nin ikinci minaresi ise, Sultan II. Bayezid Han döneminde tuğladan inşa edilmiştir. II. Selim döneminde (1566-1574) yorgunluk ya da dayanıksızlık belirtileri gösterdiğinde, Mimar Sinan tarafından yapılan payandalar ile son derece güçlendirilmiştir. Bu istinat yapılarıyla birlikte, Sinan ayrıca, kubbeyi taşıyan payeler ile yan duvarlar arasındaki boşlukları kemerler ile besleyerek kubbeyi iyice sağlamlaştırmıştır. Ayasofya etrafında padişah türbelerinin yapımına da Sultan II. Selim Han için Ayasofya Külliyesi’nin haziresine Mimar Sinan tarafından inşa edilen ilk türbe ile başlanmıştır. 

    Ayasofya, 1932 senesinde restorasyon amacıyla ibadete kapatıldı. Türk hükümetinin izniyle ABD’li bir grup bilim insanı, Sultan II. Mehmet tarafından üzeri sıvayla kapatılan mozaikleri ortaya çıkarmak üzere çalışma başlattı. O sıralarda Mustafa Kemal Atatürk’ün emri ve Bakanlar Kurulu kararı ile müzeye çevrilmiş ve 1 Şubat 1935’de müze olarak, yerli ve yabancı ziyaretçilere açılmıştır. Danıştay, 10 Temmuz 2020 tarihinde söz konusu Bakanlar Kurulu kararını iptal etmiştir ve ibadete yeniden açılmıştır.

    AYASOFYA’NIN MİMARİSİ:

    Bizans döneminde yapının kubbesi çöktüğü için günümüzde tam yuvarlak biçimde değil elips şekline yakındır ve iki farklı yarıçapı vardır. Ayrıca, Ayasofya, bir orta nef*, iki yan nef, apsis**, iç ve dış olmak üzere iki narthekse*** sahiptir. 7500m²lik bir yüz ölçümüne sahip Ayasofya iki katlı bir yapıdır.

    Ayasofya’nın mimarisini bu derece zor kılan, hatta yapımının imkansız olduğunun düşünülmesine neden olan temel özellik, dikdörtgen bir bina üzerine kubbenin yapılması planıydı. İlk önce ana kubbeyi taşıyacak olan dört ana kemer yapılması gerekiyordu. Bu dört ana kemer kubbeyi taşıyacaktı; ancak kemerler kenarlarda boşluk kalacak şekilde kare bir şekil oluşturacak, kubbe ise yuvarlak olacaktı. Bu da kubbenin tam anlamıyla desteklenmesine engel olacaktı. Dolayısıyla kemerleri boş olan kısımlarına, ters üçgen şeklinde bingiler (pendentive) inşa edildi. Böylece kubbe dengeli bir şekilde desteklenebilecekti.

    Ancak bu sefer de yeni bir zorlukla karşı karşıya kalacaklardı. Kubbenin kendi ağırlığı ve yer çekiminin de etkisiyle kubbe kendisini taşıyan kemerleri dışa doğu itecekti ve bu etkiyle yıkılma tehlikesi yaşayacaklardı. Dolayısıyla kubbeyi taşıyan kemerlerin desteklenmesi gerekecekti. Bu amaçla Kuzey ve Güney kemerleri ana yarım kubbelerle ve her bir yarım kubbenin üç yarım kubbeyle desteklenmesi fikrine yoğunlaşılmıştı. Ancak ana tapınma alanının (Naos’un) dikdörtgen biçiminde olması hedeflendiği için, Doğu ve Batı kemerlerinin yarım kubbelerle desteklenmesi mümkün değildi. Bunun yerine binanın doğu ve batı tarafındaki koridorlarda, ana kemerlere 90 derece kemerler inşa edilip koridorun bir destek işlevi görmesi sağlanacaktır.

    Ayasofya, mimarisi içerisinde çok güçlü sembolizm içerir. Bu sembolizmi ikiye ayırabiliriz. Politik sembolizm ve ruhsal sembolizm. Binanın dikdörtgen olup üstünde kubbe olmasının çok önemli bir politik nedeni vardır. Dikdörtgen bina olmasının nedeni Süleyman Tapınağı’nın şeklinin dikdörtgen olmasıdır. Ayrıca ilk Hristiyan kiliselerinin mimarisi de dikdörtgen basilikalardı. Kubbe bir Roma icadıdır. Roma’daki Pantheon pagan Roma İmparatorluğu’nun en önemli tapınağıydı. Kubbeye baktığımızda yuvarlak bir şekil görürüz ve yuvarlak şekil, sonsuzluğu, ölümsüzlüğü sembolize eder. Kare ya da dikdörtgen de sınırları sembolize eder.

    DEESİS MOZAİĞİ:

    Sinod salonunun içinde duvarda muhteşem bir mozaik panel vardır. Bu parça mozaik sanatının en önemli eserlerinden birisidir. Mozaiğin ismi Deesis’tir ve üç kişiden oluşur. Bu üç kişiden ortadaki, Rab ve Kral olan İsa Mesih’tir. İsa Mesih’in sağında annesi Bakire Meryem yer alır. İsa Mesih’in solunda ise Vaftizci Yahya bulunur. Deesis, dua ve yakarış anlamlarına gelir.

    Bu mozaiğin teması son yargı günüdür. İsa Mesih son yargı gününde dünyayı yargılayacaktır. Bu sahnede Bakire Meryem ve Vaftizci Yahya, insanları günahlarının bağışlanması için İsa Mesih’e dua etmektedir. İsa Mesih çarmıhtaki harika fedakarlığını bir seferde ve herkes için vermiştir. Bu olağanüstü zaferde zaman sınırı yoktur; çünkü O, zamandan ve mekandan bağımsız bir Rab’dir. Bu mozaikteki mesaj da bu düşünceyi destekler. İsa Mesih’e son yargı gününde dua eden kişiler rast gele seçilmemişlerdir. Bakire Meryem ve Vaftizci Yahya’nın olması tam da bu mesajı vermek içindir.

    Vaftizci Yahya İsa Mesih’i müjdeleyen son peygamberdir. Bakire Meryem de iyi haberi duyan ilk kişidir. Vaftizci Yahya, Eski Antlaşma, yani Yasayı ve peygamberlikleri temsil ederken; Bakire Meryem, Yeni Antlaşma’yı yani yasanın ve peygamberliklerin tamamlanmasını temsil eder. Yasa ve Lütuf, Mesih’te tamamlanır.

    ÇIKIŞTAKİ KONSTANTİN VE JUSTİNİANUS MOZAİĞİ:

    Ayasofya Müzesi’nin çıkışında bir son bir mozaik vardır. 10. yy’da yapılmış olan bu mozaikte İstanbul’un kurucusu Konstantin ve Ayasofya’yı yaptıran Justinianus’un eserlerini bir maket şeklinde İsa Mesih’e adadıklarını görülür.

    15 yüzyıl boyunca ayakta duran bu yapı sanat tarihi ve mimarlık dünyasının baş yapıtları arasında yer alır ve büyük kubbesiyle Bizans mimarisinin bir simgesi olmuştur. Ayasofya diğer katedrallere kıyasla şu özellikleriyle ayırt edilir:
         - Dünyanın en eski katedralidir.
         - Yapıldığı dönemden itibaren yaklaşık bin yıl boyunca (1520’de İspanya’daki Sevilla Katedrali’nin inşaatı tamamlanana dek) dünyanın en büyük katedrali unvanına sahip olmuştur. Günümüzde yüz ölçümü bakımından dördüncü sırada gelmektedir.
         - Dünyanın en hızlı (5 yılda) inşa edilmiş katedralidir.
         - Dünyanın en uzun süreyle (15 yüzyıl) ibadet yeri olmuş yapılarından biridir.
         - Kubbesi "eski katedral" kubbeleri arasında çapı bakımından dördüncü büyük kubbe sayılmaktadır.

    Adı her ne olursa olsun, hangi amaçla kullanılırsa kullanılsın, hangi parçası sökülürse sökülsün; Ayasofya, ayakta kaldığı sürece, ihtişamından hiçbir şey kaybetmeyecek, geçip giden zaman, Ayasofya’yı her zaman olduğundan daha da güzel gösterecektir.

    *Nef: Kilise mimarisinde apsise dik ya da paralel olarak yer alan ve birbirlerinden sütun ya da paye dizileriyle ayrılan uzunlamasına mekanlara verilen ad.
    **Apsis: Kiliselerde koronun arkasında bulunan ve camilerdeki mihrap kısmının karşılığı olan, tonoz ya da kubbe ile örtülü bölüm.
    ***Narteks: Erken Hristiyan ve Bizans bazilika ve kiliselerinde tipik olarak karşılaşılan, genellikle yapının batı yönünde bulunan giriş bölümü olarak tanımlanabilir.

     

    1 , 2 , 3 , 4 , 5


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.