"Doğru, bizler canavarlara dönüşeceğiz, tüm dünyadan kopuk; ama bu nedenle birbirimize daha da bağlı olacağız..."
Bu günlerde sağlık hizmetlerinde gözlemlediğimiz durumlar, dijitalleşme deneylerinden çok dijitalleşme sürecini birebir deneyimleme üzerinden ilerliyor. İlk etapta gelişmesini destekliyor olmamıza rağmen bu gelişimi nasıl medeniyetimiz ile birleştireceğimiz konusunda fazla bir bilgi sahibi olmadan tamamen yeni bir organizma yaratmaya çalışıyoruz. Bu durumda biz insanlığın yaptığı şey nedir? “Neden derhal kontrolünü kaybedeceğimiz bir şey inşa etmiyoruz?” Bir diğer deyişle “Neden yeterli bir plan olmadan tükenmek bilmeyen hırslarımızın hayal kırıklığı yaratacak sonuçlar doğurduğunu kanıtlayacak bir şey üretmiyoruz?”
Giriş – Akıllı Sağlık Hizmetleri ve Hayallerimiz
Kırk yıl önce, ilk kişisel pazarlar hayatımıza girmeye başladı. Tüm dünya daha iyiye doğru değişecekti. Yeni teknolojilerde dünya lideri olan Apple 1988’de “Healthcare 08” adlı bir yapım yayınladı. O sırada fütüristler bir devrimin eşiğinde olduğumuzu iddia ediyordu. 20 yıl içerisinde herkesin sağlık durumunun giyilebilir teknolojiler kullanılarak sürekli izlenmesi olasılığı ortalığı kasıp kavuruyordu. Yapay zekanın, bir hastanın tıbbi kaydındaki verileri analiz ederek ve maliyetlerini optimize ederek mümkün olan en iyi tedaviyi seçeceğine kanaat getirilmişti. Bilgisayarlar sayesinde doktorlar her hastayla daha az zaman harcayabilecektir, çünkü yazılımın ilgili verileri sağlaması, gerekli tüm hesaplamaları yapması ve gerekli bilgileri bulması için bir soru sormak yeterli olacaktı. Bir başka deyişle, geleceğin sağlık hizmetlerinden bahsediliyordu. Bu ve bunlar gibi birçok tahmin yapıldı elbette ve her gün bu tahminlere binlerce yenileri eklenmekte. Teknoloji katlanarak gelişmeye devam etse de bu bahsettiğimiz senaryolar henüz hayal niteliği taşıyor.
Gelişme – Kontrol Kaybı
Modern sağlık sistemlerinin inşaası dosyaların dijitalleştirilmesi ile başladı. Belirli süreçleri hızlandırması ve otomatikleştirmesi adına verimli bir adım gibi görünse de , hayallerimizin aksine gerçekleşen tüm durum kağıt kalemin yerini klavye ve bilgisayarlarımızın almasıydı. En ironik olan ise çoğu durumda bu elektronik verilerin yine de basılı bir sürüme dönüştürülme ihtiyacı duyulması durumu. Kısaca yetersiz ilerleyen analog süreçler, nispeten daha yeterli fakat yine yetersiz dijital süreçlere dönüşmüş duruma geldi.
VR, AR, AI, IOT vb. teknolojiler herhangi bir strateji veya sistematik bir yaklaşım olmadan, yalnızca tüm sistemin kendi başına sorunsuz bir şekilde çalışması umuduyla tanıtıldı. Her yıl daha fazla çığır açan teknolojilerin ortaya çıkması şüphesiz iyi bir durum. Fakat asıl problem bu ortaya çıkan teknolojilerin entropisini hesaplayabiliyor muyuz? Tüm ele alabileceğimiz gelişmeler (bkz: CRISPR, Neuralink vb.) fazlasıyla ütopik ve harika duruyorlar öyle değil mi? Vücudumuzun kodları olan DNA üzerinden işlem yapmaktan, beynimizdeki nöronları, sinyalleri kontrol etmek ve hastalıkları bu yolla tedavi etmeken bahsediyoruz sonuçta, dudak uçuklatıcı seviyelerde teknolojiler. Temel konu bunların hepsinin aslında dijitalleşme yapbozun parçaları olmaları ve bu parçaların uygun bir plan, vizyon, strateji ve standartlar olmadan sağlık hizmetleri gibi karmaşık bir sektörle uyumlu bir bütün elde edemeyecek olması. Dijital uyumsuzluğun en belirgin kanıtlarından biri dijital araçların getirdiği etkileşimin toplumsal boyuttaki gözlemleri. Bireysel boyutta bazı süreçleri yerel ölçekte düzene sokmuş olsalar da, Frankenstein’da olduğu gibi bunlar sadece vücuda bağlı olmayan fakat iyi işleyen organlardır. Shelley gibi bir Frankenstein yarattık ve buna dijital bir kimlik verdik, üstüne kontrolü de bariz bir şekilde kaybetmiş durumdayız. Bu bahsettiğimiz kontrol kaybı, sistemlere verdiğimiz yükümlülüğün, diğer birçok faktör ele alınmadan sadece sonuç bazlı çalışan algoritmalardan aldığımız çıktıların değerlendirilmesi durumu. 1818 basım romanda olduğu gibi iyi bir kalbe sahip olsa da kahramanımız hala korkutucuydu. Benzer şekilde günümüz bilim insanlarının da gelişmekte olan bu dijital devrim korkuları, her ne kadar iyi adına gerçekleştirilse de doğal olarak vuku buluyor.
Sonuç – Çağdaş Frankie Adına
Geleceğin sağlık hizmetlerinin çağdaş vizyonları, onlarca yıl öncesinin hayalleri arasında sıkışıp kalmış durumda: Merkezi veri tabanları, gerekli tüm bilgileri otomatik olarak toplar ve daha sonra hem doktor hem de hasta için yararlı olan mevcut bilgileri oluşturmak için analiz edilir ve işlenir. Bu hayal dünyasında, bir bilgisayara veri girmeye gerek yoktur, yazıcıya da gerek yoktur ve doktor, bir bilgisayar ekranının diğer tarafında hastadan uzakta oturmamaktadır. Orada, daha çok ofis gibi görünen modern ve oldukça münzevi odalarda, büyük monitörler toplanan verilerin en önemlisini açık ve anlaşılır bir biçimde görüntüler. Sağlık hizmeti, iyileşmeye daha az, önlemeye daha çok odaklanır.
Dijitalleşme konusunda yardım aldığımız sistemlerin kontrolünü algoritmalara vermemiz konusunda birçok tartışma dönüyor. Buradaki tartışma kaynağının teknolojiden ziyade koordineli ve iyi düşünülmüş bir şekilde gerçekleştirilmesi gereken dönüşüm süreci ile alakalı olduğuna aşinayız. Şimdilik kaotik görünen ayrı ayrı işlevselliğini koruyan vücut parçalarını geçici olarak birbirine dikilen ve bir şekilde işlevselliğini yürüten dijital bir varlık yaratmayı başardılar. Peki bu durum insanlığın sahip olmak istediği bir durum mu? Yakın geçmişteki veri ticareti skandallarının yoğunluğu (bkz: Wikileaks, Facebook vb.), algoritmalarla ilgili şeffaflık eksikliği ve yapay zeka çözümleri oluşturmadaki etik problemi gibi çok büyük engeller, özünde Frankenstein’den korkmamıza sebep olan etmenler bütünü. Yine de Frankenstein’imizi FrankEinstein’e dönüştürmek adına atacağımız adımları saptamak henüz bizim elimizde.
">Elon Musk'un ropörtajında bahsettiği üzere yapay zekanın, onu dahi korkutan yanı çalışmaların kendisinden çok düzenleme ölçütleriydi. Sağlık sektörü için çok büyük bir zorluk haline gelen dijitalleşme değildi. Aksine bu karmaşık yapıyı bir şekilde alt etmesi durumuydu. Sert ve sağlam adımlarla ilerleyen bu canavar her ne kadar birçokları için anlaşılmazlığını sürdürse de, korktuğumuz canavara dönüşmemesi için düşünülmesi gereken adımlar adına da bir o kadar yoğunluk sağlamamız gerekecek gibi gözüküyor ki bu canavarımıza ruhunu ve beklentilerini sağlayabilelim.
Önemli bir not ile yazıyı sonlandırıyoruz:
Konumuz doğrultusunda 2018’den beri Columbia Üniversitesi Sanat Fakültesi Dijital Hikaye Anlatıcılığı Laboratuvarı ile işbirliği içinde geliştirilen Frankenstein AI (Yapay Zeka)’yi yönlendiren bir deney gerçekleştiriliyor. Bu deney teatral deneyimin çok ötesine uzanıyor. Shelley’nin ünlü romanından çıkarılan temalar, motifler ve hikayeler günümüze oldukça yakından ilintili. Yapay zeka için olası paylaşılan gelecekler etrafında keşif yapmak adına tasarlanmış merkezi bir anlatım etrafında bir proje ağı oluşturan yaratıcı bir sistem olan Frankenstein AI’yi incelemek isterseniz linke tıklayabilirsiniz.
Kaynak:
Yorum Bırakın