“Ben bir Ayten'dir tutturmuşum oh ne iyi
Ayten'li içkiler içip sarhoş oluyorum ne güzel
Hoşuma gitmiyorsa rengi denizlerin
Biraz Ayten sürüyorum güzelleşiyor
Şarkılar söylüyorum
Şiirler yazıyorum Ayten üstüne
Saatim her zaman Ayten'e beş var
Ya da Ayten'i beş geçiyor
Ne yana baksam gördüğüm o
Gözümü yumsam aklımdan Ayten geçiyor
….”
1946’da Tarsus’ta doğan şair Ümit Yaşar Oğuzcan, çocukluğunu ve gençliğini çeşitli rahatsızlıklarla ve talihsizliklerle, sonrasını ise acı ve özlemle geçirdi. Üç yaşındayken ayağını kırdı, dört yaşında mangala oturdu, beş yaşındayken yirmi basamaklı taş merdivenden düştü, yedi yaşında başına sandık kapağı düştü. Ateşli geçen bir kızamık sonucunda kekeme kaldı, on dört yaşında apandist, on dokuzunda böbrek, otuz yaşındayken apandisit ameliyatı oldu. Sonrasında bu yaşadıklarını “ve büyüdüm” diyerek özetledi. On yaşlarındayken ailesinin şiirle içli dışlı olmasından dolayı şiirle tanıştı.
Babasının memuriyetinden ötürü çeşitli okullarda okuyan Ümit Yaşar, Eskişehir Ticaret Lisesini bitirdi. Yirmi iki yaşına geldiğinde içkiyi ve sigarayı öğrenmişti. Evlendi. Lütfü ve Vedat isminde iki çocuğu dünyaya geldi. Henüz lise çağlarındayken Yedigün dergisinde bir şiirinin yayımlanmasıyla edebiyat dünyasına adım attı. Daha sonrasında dönemin en bilinen dergileri olan Varlık ve Hisar’da da şiirleri yer aldı. Kısa sürede bu unvanı memurluğunun önüne geçti ama çocukluğundan beri taşıdığı karamsarlığı Ümit Yaşar’ın peşini bırakmadı.
“Geçirdiğim kazaları sayarken 22 yaşında evlendiğimi de söylemiştim. Eşimin adı Özhan. Vedat ve Lütfü adında iki oğlum var. Hayatımdaki istifaların yekunu dokuzdur. Çok güzel istifa ve aşk mektupları yazdığımı hiçbir tevazuya kapılmadan söyleyebilirim.”
Çocuk yaşında birçok talihsizlikle karşılaşan şair, belki de böyle bir geçmişe sahip olduğundan ötürü hep melankolik ve içedönük bir tavra sahipti. Öyle ki ruh halinin bir etkisi olarak çevresindeki insanların söylediğine göre 23 kere intihar girişiminde bulundu.
Şairin babası, bu kalkışmalar karşısında oğlu için şiirler yazdı.
“Gülersen gönlümde çiçekler açar
Sevgiyle getirdik dünyaya seni
İnsanlar şüphesiz ümitle yaşar
Tanrı o ümide bağlaya seni”
Ev içinde de Ümit Yaşar’ın intiharları dışında bir şey konuşulmuyordu. Konuşmalar ve tartışmalar bir süre sonra korkunç bir sonuca mal oldu. Ümit Yaşar’ın oğlu Vedat, henüz 18 yaşındayken biraz kahve ve konyak içtikten sonra kendisini Galata Kulesi’nden aşağı bırakarak intihar etti. Yine konuşulanlar arasında Vedat’ın cebinde bir notun olduğu söylenir ve rivayete göre şu cümle yazar;
“Baba, öyle intihar edilmez, böyle edilir.”
Yazdığı her şiirde kendi varlığının da olduğunu söyleyen şair, zaten karamsar ve melankolik bir haldeyken oğlunu kaybetmesinin hüznüyle birçok şiir yazdı.
“6 Haziran 1973
Pırıl pırıl bir yaz günüydü
Aydınlıktı, güzeldi dünya
Bir adam düştü o gün Galata Kulesi’nden
Kendini bir anda bıraktı boşluğa
Ömrünün baharında
Bütün umutlarıyla birlikte
Paramparça oldu
Bu adam benim oğlumdu
…”
Kişiliğine değinecek olursak eğer, çok sevecen, hoş sohbet, güler yüzlü ve nazik biri olarak bilinirdi. Popülaritesi olan bir şairdi, bunun sebeplerinden biri de şiirlerinin şarkılara dönüşmesinden kaynaklıydı. Müzeyyen Senar’ın seslendirdiği “O benim işte” şiiri şahsen benim favorilerimdendir (Keyfiniz yerindeyken dinlemenizi tavsiye etmem).
Şiirlerinde seçtiği kelimeler her kesimin anlayabileceği yalınlıktaydı. Aynı vakitlerde çoğu şair entelektüel bir yığına dönüştürüyorken şiirlerini, o bu yolun tam zıttına gitmiş ve toplumun bütün kesimlerini şiirine dahil etmişti. Bununla ilgili olarak da birçok eleştiri almıştı. En bilinen eleştirilerden birisi Hilmi Yavuz’un “Önce şiir vardı” programında söyledikleriydi.
“Genellikle şiir tarihi ve şiir geleneği konusunda, Türkiye’de nasıl şiir yazıldığı konusunda en küçük fikri olmayan birtakım insanlara şiir sevisini aşılamak bir marifetse Ümit Yaşar bu marifeti fevkalade yerine getirdi ama bence bu marifet değil, bence tam tersine kötü şiiri sevdirdi.” Hilmi Yavuz
Elbette eleştirilmeyen şair yoktu, bazen bu eleştiriler dergiler üzerinden atışmalara bile dönüşürdü. Ama Ümit Yaşar’ın popülariteye bağlı olarak yazdığını düşünen şairler bile, onun rubailerinin çok etkili ve nitelikli olduğunu itiraf etmişti.
Bahsi geçen dönemlerde Divan Edebiyatının etkisinden çıkamamış ya da çıkmak istemeyen bazı şairler Ümit Yaşar şiirini basite indirgemiş olabilirler. Hatta şairlik vasfına bile layık görmedikleri olmuştur. Naçizane fikrimi belirtecek olursam eğer Divan Edebiyatı artık yalnızca beslenilecek bir kaynak olmaktan öteye gidemeyeceği gibi, bu yapıldığında da değerini kaybedecek değildir. Yeniliğe açık olmak, her şeyde olduğu gibi edebiyatta da öncelik arz eden bir meseledir. Divan Edebiyatı bir hatıradır. Yazar Hakan Günday’ın Ziyan kitabında yazdığı bir cümle aklıma geldi böyle söyleyince;
“Hatıralarında yaşayanlar, donarak ölürler.”
Konuyla alakasız alakasız olsa da Muzaffer Tayyip Uslu’nun “Rüştü’den gelen mektup” şiirinden bir kesiti de araya sıkıştırayım;
“Nasıl unuturum güzeldi yaşamak
Fakat hakkı varmış Oktay'ın
Hatıralar da dal istiyor
Kuşlar gibi konacak"
Ümit Yaşar Oğuzcan'ı saygı ve minnetle anıyorum. Hayatı talihsizlikler ve kayıplarla geçen herkese selam olsun.
Yorum Bırakın