Bir Kadının Bir Gününü Anlatmayan Roman:mrs.dalloway

Bir Kadının Bir Gününü Anlatmayan Roman:mrs.dalloway
  • 2
    0
    0
    0
  • Bu zamana kadar gördüğümüz romanlarda en belirleyici  unsur bireydi. Bireyin yükselişi … Ancak romanın tarihinde bireyin yükselişi yerini tutunamayanlara bıraktı. Özellikle kapitalizmde ilerledikçe romanın tarihinde yükselenlerden tutunamayanlara doğru ilerlediğimizi görürüz. Ve tutunamayanların en güzel romanıdır Mrs. Dalloway.

    Kitabın neyi anlattığını sorsam birçoğumuzun vereceği cevap belki de Virginia Woolf’tan ötürü; ‘ bir kadının bir gününü anlatıyor.’ Der. Gerçekten öyle mi? Kitapta gerçekten bir kadının bir günü var mı ? Yoksa atomlarına ayrılmış bir evrende okuru oradan oraya mı savuruyor yazar? Eğer öyleyse derdi ne? Ne anlatmak istiyor?

    Bana sorarsanız kitap iç içe geçmiş karakter analizleri ile dolu. Zamanı ve zamanın buhranlarını çok iyi irdelemiş Woolf.  Örneğin Clarissa, toplumun üst sınıfını temsil ederken o üst sınıfın içinin boşalmışlığını göstermekte. Hayattaki gayesini daha doğrusu gayesizliğini… Eşi Richard ile olan iletişimsizliğini, yapmak isteyip yapamadıklarını, Peter’a olan aşkını, Sally Seton’a yüklediği anlamları, onu gözünde ilahlaştırmasını ve o ilahın darmaduman olmasını anlatıyor başta. Peki, ama neden? Dünya savaşının yeni bittiği o yıllarda halk ağır bir buhran geçirirken Peter’ın da Clarissa’yı hep aşağıladığı o bilindik suçlamayla ‘mükemmel bir ev sahibesi rolünü’ neden oynuyor Clarissa?  Septimus’lar doktorların hafifletilmiş tabiriyle ‘ dünyayla uyum sorunu yaşarken’ Dalloway’lerin verecekleri o büyük parti için belirlemeye çalıştıkları çiçek renkleri kadar değeri hak etmiyorlar mı?

    Kitap Clarissa’yı,Richard’ı Sally’i ya da Peter’ı anlatmıyor. Onların hayatlarından kesitler sunarak  savaş sonrası toplumu anlatıyor. Savaştan etkilenmeyen bir üst sınıf hayal edin. İçi boş, tabiri caizse kokuşmuş. Ama bu kokuşmuşluğu pahalı parfümler, güzel kokan demetler ardına saklayabilecek kadar iş bilir bir sınıf: Clarissa’nın sınıfı. Politikadan anlamaz, piyano çalamaz ve hatta Ekvator’un yerini bile sorsanız ondan bile haberdar değildir bu üst sınıf. Ne yapacağını yapılması gerekene göre karar verir. Duygular hiçbir zaman cesaret edilemeyen dünyalara açılan sonuna kadar kilitli kalması gereken kapıların ardındadır. Bu yüzdendir ki Clarissa Peter’ı severken Richard’la evlenir zira parlak bir kariyer bekliyordur Richard’ı. Önü açıktır.  Lakin evdeki hesap çarşıya uymaz Richard politikada istediği mevkiye gelemez Peter’ın ‘başbakan ile evleneceksin sen’ öngörüsü yerle yeksan olur. Ve başta sürekli Sally’i över Clarissa. Adeta onun çıkmayan sesi, inindeki cesareti olmuştur Sally. Öyle ‘farklı’ düşünür ki Sally Clarissa sadece ona hayran olmakla kalmaz aynı zamanda arzular da onu. Öyle ki bu arzu hiçbir erkeğe duyamayacağı türdendir.  Ama o da sürekliliğini korumaz. Sally  evlenmeden hamile kalır ve ‘toplumsal uygunluğu’ kalmamıştır artık.

    Öte yandan Septimus’u anlatır Woolf. Clarissa’yla asla yolları kesişmeyen tek karakterdir belki de. Ama bir yere dokunur bu karakter romanda öyle bir yer ki ince ince oyulan nokta hala en büyük buhranların belki de temel sebebi. Belki de bu yüzden romanın en can alıcı karakteri olarak Septimus’u görürüm. Eskiden bir edebiyat öğrencisinin bir savaş gazisine dönme hikayesini anlatmaz bize. Bu durumu yaşamış ve kabullenmiş birini anlatır Woolf. Öyle ki savaştan korkan bir karakter yerine savaşa teşekkür eden bir karakterdir Septimus. Hissizleşmesini sağladığı için teşekkürlerini iletir savaşa. Septimus’un şuanla tek derdi aslında bu hissizleşmeyi nasıl azaltacağı ya da yok edeceğidir. Sırf bu yüzden İtalyan bir kızla evlenir. Yine bu yüzden intihar etmekten vazgeçmeye çalışır.  Hissetmeye çalışmanın en uç halidir yaptıkları. Belki bir noktada buna kendini bile inandıracağını düşünmüştür kim bilir.  İşte tam bu yüzden histerik bir karakterdir Septimus.             Sayıklamalar,sanrılar ve gerçekler dünyasında sıkışmış gerçek bir tutunamayan. Hatta Septimus’un yaşadığı bu travmayı Eric Leeds “genel olarak savaşın etkileri değil, endüstrileşmiş savaşın etkileridir.’ Olarak tanımlamaktadır. Dikkatle bakarsak romanın içine uçakların ilk kez kullanıldığı endüstriyel bir  savaşın göstergelerini bulabiliriz.  Günümüze bile uyarlanabilecek endüstriyel bi travmadır Septimus’un yaşadığı.

    Peki en başta ki sorumuza dönersek, Woolf Mrs. Dalloway’de önceden olmayan ne yaptı? Farkı neydi? Freud ile başlayan bilinç ve zaman kavramlarına yeni bir bakış açısı getirerek romanına uyarlamayı başardı Woolf. Bunu o kadar doğru bir şekilde yaptı ki bugün hala Mrs. Dalloway üzerine konuşabiliyor ve her irdelediğimizde yeni bir perspektifle olayları değerlendirebiliyoruz. Oysa çoğu insan belki de Woolf’un feminist bir ikon olmasından dolayı romanı basite indirgeyerek bir kadının kimlik kaybını anlattığını düşünür. Clarrissa gitmiştir artık Mrs. Dalloway vardır ne de olsa. Doğru ama eksik bir çıkarım. Woolf sadece bir kadını anlatmaz romanında. Bir toplum panoramasını, en acı, en kötü ve en hassas noktalarıyla çizer bize. Savruk gibi görünen dikkatli bir teknik kullanır bunu yaparken. Siz romanın içinde savrulurken vardığınız her nokta toplumun içinden bir tiplemenin en mahrem anılarını açıklar. Ve zaafları utanmazca anlatır Woolf.  Toplum için, topluma rağmen dağılan bir toplum sistemi anlatır.

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.