Charlotte Perkins Gilman tarafından 1915'te yazılmış ütopik bir romandır. Aslında bir üçlemeye ait ikinci kitap olup daha öncesinde '' Moving the Mountain (1911) '' ve sonrasında '' With Her in Ourland (1916) '' gelir. Feminist olan ve bu alanda yazdığı eşsiz kitaplarını bizlere bırakmış yazarımız bu kitabında, isminden de anlaşıldığı üzere sadece kadınların olduğu bir ülkeyi konu almıştır. Savaşsız, çatışmasız, kavgasız, gürültüsüz, sadece kadınların dayanışması ile düzenini oluşturmuş bir toplum.
Roman, bir sosyolog öğrenci olan Vandyck "Van" ve iki arkadaşının (Terry ile Jeff) sadece kadınların olduğu bu ülke hakkındaki söylentiler üzerine burayı bulmak için keşfe çıkması ile başlar. Erkekler olmadan nesil devam edemeyeceğini düşünen bu beyler, yeri gelir alaya alarak yeri gelir eğer bu gerçekse nasıl olmuş olabileceği üzerine teorileri hakkında konuşmaları ile devam ederler keşiflerine. Çok sık bir orman ile yüksek dağların arkasında saklı olan bu ülkeyi bulmaları ile hikaye çok farklı bir yöne ilerlemeye başlar. Gerçekten var olan bu ülkede kadınlar, her şeyi doğal olarak yetiştirirler. Yetiştirdikleri bitkiler, hayvanlar ve ağaçlardan giysiden mobilyalara kadar pek çok alanda faydalandıklarına şahit oluyoruz. Hikayeyi kendi perspektifinden gördüğümüz ana karakter Van, gördüğü ya da kadınlar ile konuşması neticesinde öğrendiği her şeyi not almaya başlar. Diğer iki erkek kendisi kadar meraklı olmamasının yanı sıra, bu kadınların hem fiziksel olarak hem de diğer alanlarda tahmin ettiklerinden daha güçlü olmalarını pek hoş karşılamamışlardır. Van'ın bu kadar huzurlu ve güzel olan bu ülke hakkında meraklı olmasına ek olarak, kadınlar da erkek egemen olan dış dünya hakkında her şeyi sorup öğrenmek isterler. Bunca bilgiden sonra geldikleri uçak ile kaçıp geri dönmek isteyen üç erkek karakter yakalanırlar ve bunun sonucu evliliğe kadar gidecek şekilde işler değişir.
Kitabı elbette sonuna kadar anlatmayacağım. Hakkında sayısız tez yazılmış bu kadar derin bu roman, evlilik kavramından kadınlık-erkeklik nedir sorusuna, çocuk yetiştirmenin aslında bitki büyütmek gibi bir eyleme benzemediğine, en önemlisi de insanı insan yapanın ne cinsiyeti ne inancı ne düşüncesi değil, yine kendi erdemleri olduğuna kadar satırların altını çize çize okuyacağınız diyaloglara yer verir. Kedileri bile bizim kedilerimizden farklı olan bu toplumun neslinin nasıl yıllarca erkeksiz bir şekilde devam ettiğini merak ettiyseniz eğer, cevabı partenogenez üremededir.
Benim okurken altını çizdiğim bir kaç cümle ile sizi baş başa bırakıyorum ve kitabı en kısa zamanda okumanız dileğimle.
'' Evliliğin ardından bir ilişkinin gidebileceği iki yol vardır: Ya yavaş yavaş büyüyen derin dostluk hissi ve sürekli tazelenen aşk ateşiyle ilişkilerin en derini, en hassası ve en tatlısına ulaşılır ya da bunun tam tersi olur, aşk ateşi söner, dostluk büyüyemez ve ilişkinin bütün güzelliği kül olur gider. '' (s.134)
'' Bir erkeğin bir kadına verecek hiçbir şeyi yoksa ve yalnızca kişisel çekiciliğine tabiyse o adamın edebileceği flörtün de bir sınırı vardır. '' (s. 130)
'' Bir erkek, hem genç ve tecrübesiz hem de geçmişte mağara adamı geleneği, arada şiir ve romans, ön planda ise bütün umutları ve ilgisi yalnızca tek bir olaya bağlı olarak eğitilmiş bir kızı seviyorsa, ve bu kız, başka bir umudu ya da düşünmeye değer bir ilgisi de olmayan bir kızsa, eh, cesur bir atakla bu kızın aklını başından almak son derece kolaydır. '' (s. 135)
Kaynaklar : 1 , Charlotte Perkins Gilman,Kadınlar Ülkesi(İstanbul:İthaki Yayınları,2018), 130-134-135.
Yorum Bırakın